Şimdi şöyle bir durum var abi, platformda birdenbire hesabımız askıya alındı, pat diye kapandı dünya yüzümüze, sanki bir hiçmişiz gibi... Neyse ki, bu karara karşı bir itiraz mekanizması var, hani o idari itiraz dediğimiz kapı, son bir umut ışığı gibi parlıyor gözümüzde. Teknik olarak, bu süreç, genellikle platformların Kullanım Koşulları (Terms of Service) veya Topluluk Kuralları'nın (Community Guidelines) ihlali iddiasıyla başlatılan, çoğu zaman algoritmik denetimler ya da yoğun kullanıcı şikayetleriyle tetiklenen bir askıya alma kararına karşı, kullanıcının savunma hakkını kullanmasını sağlayan bir başvuru yolu aslında. Yani, o kocaman sistemin içinde, "bizim" sesimizi duyurabildiğimiz, kendimizi anlatabildiğimiz nadir anlardan biri bu...
İtiraz sürecine daldığımızda, ilk karşılaştığımız şey genellikle platformun yardım merkezinde ya da doğrudan askıya alma bildiriminde yer alan, böyle garip bir form oluyor. Buraya, o standartlaştırılmış, kısıtlı karakterli kutucuklara, askıya alma kararının hatalı olduğuna dair ikna edici ve özlü argümanlarımızı sığdırmak zorundayız; yani, ihlal iddia edilen belirli bir kural maddesine yönelik yanlış yorumlama veya olayın bağlamının tamamen göz ardı edilmesi gibi hususları net bir dille ifade etmeliyiz. Düşünsene, o koca olayı, o tüm yaşanmışlığı birkaç cümleye sıkıştırmaya çalışmak... Vallahi billahi, bazen kendini sanırsın avukat, duruşma salonunda.
E, lafla olmuyor bu işler, kanıt meselesi var bir de, inanılmaz. Hani derler ya, "söz uçar yazı kalır", burada da görseller, ekran görüntüleri, o mesajlaşmalar, video kayıtları... Bunlar, teknik olarak, idari itiraz dilekçemizin ekleri olarak sunulmalı, tabii dosya boyutları, format uyumluluğu gibi o dijital kısıtlamaları da göz önünde bulundurarak. Bir düşün, öyle bir video atmışsındır ki, haklılığını bas bas bağırıyordur, ama dosya boyutu çok büyük diye yükleyemezsin... İşte tam da bu noktada, o görünmez duvarlara tosluyoruz, haklılığımız adeta kaybolup gidiyor o teknik detayların arasında. Ne bileyim, bazen insan vazgeçme noktasına geliyor, abi ya...
Bu itirazı gönderdikten sonraki süreç de tam bir muamma aslında. Hani o meşhur "inceleme süresi" dedikleri var ya, bazen saatler sürer, bazen günler, hatta haftalar... Bu, platformun dahili inceleme ekibinin mevcut iş yüküne ve itirazın barındırdığı karmaşıklığa göre değişen, genellikle önceden belirli olmayan bir zaman dilimi; ki çoğu zaman bu süre zarfında, ilk algoritmik kararın aksine, durumu manuel olarak gözden geçiren bir insan devreye giriyor. O bekleyiş var ya, o belirsizliğin insanı kemirip bitirmesi... İşte o anlarda, bizden sadece sabır ve teslimiyet bekleniyor, ama içimiz içimizi yiyor.
Peki ya haklarımız, bizim bu dijital dünyadaki vatandaşlık haklarımız ne olacak? Avrupa Birliği'nin çıkardığı Dijital Hizmetler Yasası (DSA) gibi regülasyonlar, platformlara karşı belirli haklar tanıyor kullanıcılara, duydun mu hiç? Özellikle, platformların böyle keyfi askıya alma kararlarına karşı, kullanıcıların etkili bir şikayet mekanizması ve bu kararlara itiraz hakkına sahip olması gerektiğini söylüyorlar. Yoksa ne, herkesin platformda canı ne isterse onu mu yapacak, hesapları kapatıp açacak, olacak iş mi? Dijital bir platformdasak, orada da bir hukuk düzeni, bir adalet beklentimiz olmalı... Bu, bizim temel hakkımız, nokta.
Ya olur da itirazımız reddedilirse, off... O zaman işte alternatif yollar devreye giriyor, ama onlar da ayrı bir dert. Teknik olarak, bazı platformlar dahili tahkim mekanizmaları sunarken, diğerleri dış yargı organlarına veya ilgili düzenleyici kurumlara başvuruyu mümkün kılıyor. Bu da bazen bir tüketici şikayet hattına bir şeyler yazmak demek oluyor, bazen de profesyonel hukuki danışmanlık almak... Düşünsene, yılların emeği, anıların, dostlukların olduğu bir hesap, bir anda siliniyor ve onu geri alabilmek için bu bürokratik labirentte kaybolup gitmen gerekiyor. Çok yorucu, çok yıpratıcı bir süreç bu, gerçekten... Bu kadar basit olmamalıydı her şey.
İtiraz sürecine daldığımızda, ilk karşılaştığımız şey genellikle platformun yardım merkezinde ya da doğrudan askıya alma bildiriminde yer alan, böyle garip bir form oluyor. Buraya, o standartlaştırılmış, kısıtlı karakterli kutucuklara, askıya alma kararının hatalı olduğuna dair ikna edici ve özlü argümanlarımızı sığdırmak zorundayız; yani, ihlal iddia edilen belirli bir kural maddesine yönelik yanlış yorumlama veya olayın bağlamının tamamen göz ardı edilmesi gibi hususları net bir dille ifade etmeliyiz. Düşünsene, o koca olayı, o tüm yaşanmışlığı birkaç cümleye sıkıştırmaya çalışmak... Vallahi billahi, bazen kendini sanırsın avukat, duruşma salonunda.
E, lafla olmuyor bu işler, kanıt meselesi var bir de, inanılmaz. Hani derler ya, "söz uçar yazı kalır", burada da görseller, ekran görüntüleri, o mesajlaşmalar, video kayıtları... Bunlar, teknik olarak, idari itiraz dilekçemizin ekleri olarak sunulmalı, tabii dosya boyutları, format uyumluluğu gibi o dijital kısıtlamaları da göz önünde bulundurarak. Bir düşün, öyle bir video atmışsındır ki, haklılığını bas bas bağırıyordur, ama dosya boyutu çok büyük diye yükleyemezsin... İşte tam da bu noktada, o görünmez duvarlara tosluyoruz, haklılığımız adeta kaybolup gidiyor o teknik detayların arasında. Ne bileyim, bazen insan vazgeçme noktasına geliyor, abi ya...
Bu itirazı gönderdikten sonraki süreç de tam bir muamma aslında. Hani o meşhur "inceleme süresi" dedikleri var ya, bazen saatler sürer, bazen günler, hatta haftalar... Bu, platformun dahili inceleme ekibinin mevcut iş yüküne ve itirazın barındırdığı karmaşıklığa göre değişen, genellikle önceden belirli olmayan bir zaman dilimi; ki çoğu zaman bu süre zarfında, ilk algoritmik kararın aksine, durumu manuel olarak gözden geçiren bir insan devreye giriyor. O bekleyiş var ya, o belirsizliğin insanı kemirip bitirmesi... İşte o anlarda, bizden sadece sabır ve teslimiyet bekleniyor, ama içimiz içimizi yiyor.
Peki ya haklarımız, bizim bu dijital dünyadaki vatandaşlık haklarımız ne olacak? Avrupa Birliği'nin çıkardığı Dijital Hizmetler Yasası (DSA) gibi regülasyonlar, platformlara karşı belirli haklar tanıyor kullanıcılara, duydun mu hiç? Özellikle, platformların böyle keyfi askıya alma kararlarına karşı, kullanıcıların etkili bir şikayet mekanizması ve bu kararlara itiraz hakkına sahip olması gerektiğini söylüyorlar. Yoksa ne, herkesin platformda canı ne isterse onu mu yapacak, hesapları kapatıp açacak, olacak iş mi? Dijital bir platformdasak, orada da bir hukuk düzeni, bir adalet beklentimiz olmalı... Bu, bizim temel hakkımız, nokta.
Ya olur da itirazımız reddedilirse, off... O zaman işte alternatif yollar devreye giriyor, ama onlar da ayrı bir dert. Teknik olarak, bazı platformlar dahili tahkim mekanizmaları sunarken, diğerleri dış yargı organlarına veya ilgili düzenleyici kurumlara başvuruyu mümkün kılıyor. Bu da bazen bir tüketici şikayet hattına bir şeyler yazmak demek oluyor, bazen de profesyonel hukuki danışmanlık almak... Düşünsene, yılların emeği, anıların, dostlukların olduğu bir hesap, bir anda siliniyor ve onu geri alabilmek için bu bürokratik labirentte kaybolup gitmen gerekiyor. Çok yorucu, çok yıpratıcı bir süreç bu, gerçekten... Bu kadar basit olmamalıydı her şey.