"Oh be, sonunda!" dediğin an, telefon kapanır kapanmaz o buz gibi gerçekle yüzleşirsin. Bloken kalktı denmiştir, bir rahatlama yayılır içine, nefes alırsın derin derin. Ama mobil uygulamaya bir girersin, ya da ATM’ye koşarsın, hani o özgürce kullanacağın parana kavuşmuş gibi hissederek... Nafile. O ekranda beliren uyarı, ya da ATM’nin o "işlem gerçekleştirilemiyor" homurtusu, sırtına buz gibi bir el koyar, bütün o sahte rahatlama uçup gider. Bloke kalkmış mıdır? Evet. Ama kısıtlamalar? İşte asıl film orada başlıyor abi ya.
Hani dersin ya, "Bloke kalktıysa ne var ki?" İşte tam da o noktada başlıyor asıl film. Bankanın sisteminde hala bir şeyler dönüyor, "şüpheli işlem" yaftası sanki görünmez bir mühür gibi basılmış hesabının üzerine. Para transferi yapmak istesen, "Bu işlem için yetkiniz yok" der. Kredi kartı ödemek istesen, yine aynı duvar. Bazen sadece belirli bir miktar para çekebilirsin günlük, bazen hiçbir şey... Sanki ellerin bağlanmış da, sadece görebiliyorsun paranı, uzanamıyorsun. Bu nasıl bir şeydir, vallahi billahi... Kendi paran, kendi hesabın, ama sen değilsin sahibi gibi.
Oysa ne hayallerle açarsın banka uygulamasını. Aylardır ödeyemediğin faturayı yatıracaksın, market alışverişini yapacaksın, belki küçük bir borcun vardı onu kapatacaksın... Ama yok, izin vermez sistem. Bir anda dünyanın en yasal insanı bile olsan, o bankanın gözünde hala mercek altındasın. Ve kimse de sana "neden" ya da "nasıl" anlatmaz. Sadece, "Şu an için kısıtlıdır efendim," der geçerler. Sanki bu lafın altında bin tane gizli protokol yatıyor da, senin bilme hakkın yokmuş gibi.
Sanki bir suç işlemişsin de, cezanın bir parçası da buymuş gibi, günlerce, haftalarca sürebilir bu işkence. Telefon trafiği, e-posta yazışmaları, "şu evrağı gönderin", "bu belgeyi de yükleyin" istekleri... Her seferinde bir umutla beklersin, "Belki bu sefer düzelir," diye. Ama her seferinde aynı boşluğa düşersin. Sabrın tükenir, sesin yükselir, ama karşıdaki robotik ses sadece ezberlediği cümleleri tekrar eder. İşte o zaman anlarsın, bu sadece senin şahsi meselen değil, sistemin ta kendisiyle bir kavga bu.
Ararsın bankayı, "Beyefendi/Hanımefendi, bloke kalktı ama paramı kullanamıyorum," diye başlarsın, sesinin tonu bile değişir. Duyduğun şey hep aynı: "Güvenlik birimimiz incelemeye devam ediyor," ya da "Yüksek meblağlı işlemler için ek doğrulama gerekmektedir." İyi de, yüksek meblağ ne demek? Kendi maaşımı çekmeye çalışıyorum ben? Ya da kira göndermeye... Böyle anlarda insanın bütün sinir telleri geriliyor. O bankanın devasa duvarları arasında yapayalnız hissedersin kendini, çaresiz.
Bloke kalktıysa neden hala paramı çekemiyorum ki? diye isyan edersin, içeride bir yerlerde. İşte o ince çizgi var ya, blokaj ile kısıtlama arasındaki... Bloke, hesabına tamamen kilit vurmaktır. Kısıtlama ise, kilidi açmış gibi yapıp, anahtarı sana tam vermemektir. Yalnızca kapıyı aralıktan gözetlemeni sağlar. Bazı bankalar bu kısıtlamaları daha uzun sürdürür, bazıları daha çabuk çözüme kavuşturur, hepsi kendi risk algısına göre hareket eder. Ama bu, senin hayatını alt üst eder. Faturalar birikir, acil ödemeler aksar, itibarın sarsılır...
Bu girdabın içinde kaybolup gitmek işten bile değil, vallahi billahi. O anlarda yapman gereken en önemli şeylerden biri, her görüşmeyi, her e-postayı kayda almak. Kimle konuştun, ne söylendi, hangi tarihte... Bunlar ileride elin ayağın olabilir. Ayrıca, bankanın yazılı olarak sana bu kısıtlamaların nedenini ve ne zaman kalkacağını bildirmesini talep et. Sadece telefon görüşmeleriyle yetinme, çünkü havada kalır her şey. Sabır, evet, çok klişe ama sabır ve düzenli takip, bu sürecin tek panzehiri gibi...
Ne kadar zaman geçerse geçsin, o hesap bir daha eskisi gibi gelir mi insana, hiç sanmam. O güven duygusu bir kere zedelendi mi, kolay kolay onarılmaz. Her işlemde bir tedirginlik, her bildirimde bir şüphe... Sanki görünmez bir el, sürekli senin üzerindeymiş gibi hissettirir. Bloken kalkmıştır belki, ama o psikolojik kısıtlama, o güvensizlik, çok daha uzun süre seninle yaşamaya devam eder. Ve işte bu yüzden, bu tür durumlarda insan kendini en çok yalnız hisseder... Çünkü kimse tam olarak anlamaz yaşadığın o anlamsız çaresizliği.
Hani dersin ya, "Bloke kalktıysa ne var ki?" İşte tam da o noktada başlıyor asıl film. Bankanın sisteminde hala bir şeyler dönüyor, "şüpheli işlem" yaftası sanki görünmez bir mühür gibi basılmış hesabının üzerine. Para transferi yapmak istesen, "Bu işlem için yetkiniz yok" der. Kredi kartı ödemek istesen, yine aynı duvar. Bazen sadece belirli bir miktar para çekebilirsin günlük, bazen hiçbir şey... Sanki ellerin bağlanmış da, sadece görebiliyorsun paranı, uzanamıyorsun. Bu nasıl bir şeydir, vallahi billahi... Kendi paran, kendi hesabın, ama sen değilsin sahibi gibi.
Oysa ne hayallerle açarsın banka uygulamasını. Aylardır ödeyemediğin faturayı yatıracaksın, market alışverişini yapacaksın, belki küçük bir borcun vardı onu kapatacaksın... Ama yok, izin vermez sistem. Bir anda dünyanın en yasal insanı bile olsan, o bankanın gözünde hala mercek altındasın. Ve kimse de sana "neden" ya da "nasıl" anlatmaz. Sadece, "Şu an için kısıtlıdır efendim," der geçerler. Sanki bu lafın altında bin tane gizli protokol yatıyor da, senin bilme hakkın yokmuş gibi.
Sanki bir suç işlemişsin de, cezanın bir parçası da buymuş gibi, günlerce, haftalarca sürebilir bu işkence. Telefon trafiği, e-posta yazışmaları, "şu evrağı gönderin", "bu belgeyi de yükleyin" istekleri... Her seferinde bir umutla beklersin, "Belki bu sefer düzelir," diye. Ama her seferinde aynı boşluğa düşersin. Sabrın tükenir, sesin yükselir, ama karşıdaki robotik ses sadece ezberlediği cümleleri tekrar eder. İşte o zaman anlarsın, bu sadece senin şahsi meselen değil, sistemin ta kendisiyle bir kavga bu.
Ararsın bankayı, "Beyefendi/Hanımefendi, bloke kalktı ama paramı kullanamıyorum," diye başlarsın, sesinin tonu bile değişir. Duyduğun şey hep aynı: "Güvenlik birimimiz incelemeye devam ediyor," ya da "Yüksek meblağlı işlemler için ek doğrulama gerekmektedir." İyi de, yüksek meblağ ne demek? Kendi maaşımı çekmeye çalışıyorum ben? Ya da kira göndermeye... Böyle anlarda insanın bütün sinir telleri geriliyor. O bankanın devasa duvarları arasında yapayalnız hissedersin kendini, çaresiz.
Bloke kalktıysa neden hala paramı çekemiyorum ki? diye isyan edersin, içeride bir yerlerde. İşte o ince çizgi var ya, blokaj ile kısıtlama arasındaki... Bloke, hesabına tamamen kilit vurmaktır. Kısıtlama ise, kilidi açmış gibi yapıp, anahtarı sana tam vermemektir. Yalnızca kapıyı aralıktan gözetlemeni sağlar. Bazı bankalar bu kısıtlamaları daha uzun sürdürür, bazıları daha çabuk çözüme kavuşturur, hepsi kendi risk algısına göre hareket eder. Ama bu, senin hayatını alt üst eder. Faturalar birikir, acil ödemeler aksar, itibarın sarsılır...
Bu girdabın içinde kaybolup gitmek işten bile değil, vallahi billahi. O anlarda yapman gereken en önemli şeylerden biri, her görüşmeyi, her e-postayı kayda almak. Kimle konuştun, ne söylendi, hangi tarihte... Bunlar ileride elin ayağın olabilir. Ayrıca, bankanın yazılı olarak sana bu kısıtlamaların nedenini ve ne zaman kalkacağını bildirmesini talep et. Sadece telefon görüşmeleriyle yetinme, çünkü havada kalır her şey. Sabır, evet, çok klişe ama sabır ve düzenli takip, bu sürecin tek panzehiri gibi...
Ne kadar zaman geçerse geçsin, o hesap bir daha eskisi gibi gelir mi insana, hiç sanmam. O güven duygusu bir kere zedelendi mi, kolay kolay onarılmaz. Her işlemde bir tedirginlik, her bildirimde bir şüphe... Sanki görünmez bir el, sürekli senin üzerindeymiş gibi hissettirir. Bloken kalkmıştır belki, ama o psikolojik kısıtlama, o güvensizlik, çok daha uzun süre seninle yaşamaya devam eder. Ve işte bu yüzden, bu tür durumlarda insan kendini en çok yalnız hisseder... Çünkü kimse tam olarak anlamaz yaşadığın o anlamsız çaresizliği.