Şimdi o hesap bloke olunca, tabi bir panik havası sarıyor insanı, sanki bütün finansal damarların kesilmiş gibi. O an yapılması gereken bir elektronik fon transferi var, acil diyelim, o da haliyle tıkalı. Telefonu kapıp bankanın o meşhur sesli yanıt sistemine dalmak... O diyaloglar, değil mi? "Şu işlem için 1'e basın, limit artırımı için 2'ye basın." Bloke hesapta limit artırımı diye bir seçenek zaten yok, o bambaşka bir dehliz.
İlk başta şöyle düşündüm, "Ya basit bir güvenlik önlemi olmalı bu, hallederiz iki tıkla." Ama gel gör ki, mevzu bahis bloke, öyle her şeye benziyor, bankanın seni "riskli segment" olarak işaretlemesi durumunda devreye giren bir dizi sofistike algoritmik sürecin başlangıcı... Sadece telefonla olmuyor bu iş, bazen, hatta çoğu zaman, öyle kalıyor.
Hesabın neden bloke edildiğini anlamak, işin anahtarını bulmak gibiydi. Bankacılık jargonunda buna "KYC (Know Your Customer) eksikliği"nden "AML (Anti-Money Laundering) şüphesi"ne kadar uzanan geniş bir yelpaze diyorlar, abi. Kimi zaman yeni kimlik kartını yüklemeyi unutmuşsundur, kimi zaman da sisteme "anormal" gelen bir işlem, ne bileyim, bir anda gelen yüklü bir para transferi... işte o zaman risk skorlaması devreye giriyor, otomatik olarak işlem kısıtlamasına gidiyorlar. Vallahi billahi, tamamen dijital bir dedektifçilik.
EFT limiti mi? O zaten ayrı bir hikaye. Standardı düşük tutarlar, güvenli işlem sınırı dediğimiz o meşhur bant. İşte o bantta kaldığın sürece sorun yok. Ama sen şimdi günlük on binlerce, yüz binlerce liralık bir işlem yapacaksın, ya da şirket hesabından tedarikçi ödemesi geçecek, o standart limitler bırak kedi uzanmayı, merdivenle bile yetişemeyeceğin yükseklikte kalıyor. Hele bir de hesap bloke ise, o limit artırım talebi, banka sisteminde bir "çift olumsuz" durum olarak algılanıyor, sanki yan yana iki kırmızı bayrak sallanıyor gibi.
İşin asıl zor kısmı, bloke olan bir hesapta EFT limitini yükseltmek. Yani önce blokenin nedenini bulup çözmen gerekiyor, sonra da o blokenin kalktığına bankayı ikna edip, üstüne bir de limitini artıracaksın. Sanki iki farklı şapka takmış iki ayrı departmanla aynı anda dans ediyorsun... Biri seni şüpheli görüyor, öbürü de "zaten şüpheli" diye limit talebine mesafeli duruyor. Çıkmaz sokak gibi bir şey.
Şimdi burada en kritik nokta, blokenin *gerçek* nedenini tespit etmekti. Telefon bankacılığı aracılığıyla genel bilgi alabilirsin belki, "güvenlik gerekçesiyle" der geçerler. Ama o "güvenlik gerekçesinin" altında yatan asıl algoritma tetikleyicisini öğrenmeden, yani operasyonel süreçlerin hangi adımda takıldığını anlamadan, ilerlemek mümkün değil. Ya bir adli makam kararı var, ya da bankanın kendi dahili uyum (compliance) departmanının bir tespiti...
Gerekli evraklar ise başlı başına bir macera. Kimlik fotokopisi, ikametgah, son üç aylık fatura, hatta işlem yapacağın meblağın kaynağına dair "kaynak teyit belgesi" dediğimiz o karmaşık dokümanlar... Bir de yetmedi, EFT yapacağın tarafın kim olduğunu, neden bu transferi yaptığını açıklayan detaylı bir dilekçe isteniyor bazen. İşte bu belgelerin bankanın "uyum" ve "risk yönetimi" birimlerine doğru kanallardan ulaştırılması, o e-posta trafiği, o takip kodları, resmen bir bürokrasi labirenti.
Müşteri hizmetleri ilk durak. Ama bazen banka şubesine gitmek, o sarı fişi alıp beklemek, ardından o gişe görevlisine durumu etraflıca anlatmak gerekiyor. O gişe görevlisinin de kendi yetki alanı sınırlı tabi, o da kendi iç sistemlerinden bir talep açıyor, o talep nereye gidiyor... Fraud departmanına mı, yoksa daha teknik bir operasyonel birime mi? İşte o iç iletişimin doğru yere gitmesini sağlamak, tecrübe gerektiren bir durum.
Bankanın dilini konuşmak şart, vallahi öyle. "Şüpheli işlem bildirimi (STR)" dediğinde, "kaynak teyit dokümanı" istediğinde veya "CDD (Customer Due Diligence) sürecinin tamamlanması" gerektiğinde ne anlama geldiğini bilmek... Bilgisayar başında "compliance" raporlarını tararken, sistemin senden ne beklediğini, hangi verinin eksik olduğunu anlamak, işi hızlandırıyor. Yoksa sana "işleminiz değerlendirme aşamasında" derler, günlerce beklersin...
Standart prosedürler tıkandığında, "bir üst birim" talebi veya şikayet kaydı açtırmak bazen son çare oluyor. Bu, aslında bir eskalasyon mekanizması, bankanın iç hiyerarşisinde sorunun daha yetkili bir göz tarafından incelenmesini sağlamak demek. Orada da ne kadar net ve teknik terimlerle durumu özetlediğin, kanıtlarını ne kadar düzgün sunduğun önemli... Sadece "paramı gönderemiyorum" demek yerine, "hesabım X referans numaralı güvenlik blokesi nedeniyle kısıtlanmıştır, ancak Y numaralı işlem için limit artırım talebim bulunmaktadır" demek, farklı kapılar açıyor.
İşte o an geldiğinde... Hani o son aramadan, ya da o son şube ziyaretinden sonra gelen o telefon... "Efendim, hesabınızdaki bloke kaldırılarak EFT limitiniz talep ettiğiniz seviyeye yükseltilmiştir." O kadar uğraş, o kadar bekleyiş, o kadar teknik jargon muharebesinden sonra gelen bu teyit mesajı... Sanki finansal özgürlüğünü yeniden kazanmış gibi bir his, abi. O paranın nihayet alıcısına ulaşması, o "onaylandı" mesajı... Değil mi? Bütün o gerginliğe değiyor, vallahi değiyor.
İlk başta şöyle düşündüm, "Ya basit bir güvenlik önlemi olmalı bu, hallederiz iki tıkla." Ama gel gör ki, mevzu bahis bloke, öyle her şeye benziyor, bankanın seni "riskli segment" olarak işaretlemesi durumunda devreye giren bir dizi sofistike algoritmik sürecin başlangıcı... Sadece telefonla olmuyor bu iş, bazen, hatta çoğu zaman, öyle kalıyor.
Hesabın neden bloke edildiğini anlamak, işin anahtarını bulmak gibiydi. Bankacılık jargonunda buna "KYC (Know Your Customer) eksikliği"nden "AML (Anti-Money Laundering) şüphesi"ne kadar uzanan geniş bir yelpaze diyorlar, abi. Kimi zaman yeni kimlik kartını yüklemeyi unutmuşsundur, kimi zaman da sisteme "anormal" gelen bir işlem, ne bileyim, bir anda gelen yüklü bir para transferi... işte o zaman risk skorlaması devreye giriyor, otomatik olarak işlem kısıtlamasına gidiyorlar. Vallahi billahi, tamamen dijital bir dedektifçilik.
EFT limiti mi? O zaten ayrı bir hikaye. Standardı düşük tutarlar, güvenli işlem sınırı dediğimiz o meşhur bant. İşte o bantta kaldığın sürece sorun yok. Ama sen şimdi günlük on binlerce, yüz binlerce liralık bir işlem yapacaksın, ya da şirket hesabından tedarikçi ödemesi geçecek, o standart limitler bırak kedi uzanmayı, merdivenle bile yetişemeyeceğin yükseklikte kalıyor. Hele bir de hesap bloke ise, o limit artırım talebi, banka sisteminde bir "çift olumsuz" durum olarak algılanıyor, sanki yan yana iki kırmızı bayrak sallanıyor gibi.
İşin asıl zor kısmı, bloke olan bir hesapta EFT limitini yükseltmek. Yani önce blokenin nedenini bulup çözmen gerekiyor, sonra da o blokenin kalktığına bankayı ikna edip, üstüne bir de limitini artıracaksın. Sanki iki farklı şapka takmış iki ayrı departmanla aynı anda dans ediyorsun... Biri seni şüpheli görüyor, öbürü de "zaten şüpheli" diye limit talebine mesafeli duruyor. Çıkmaz sokak gibi bir şey.
Şimdi burada en kritik nokta, blokenin *gerçek* nedenini tespit etmekti. Telefon bankacılığı aracılığıyla genel bilgi alabilirsin belki, "güvenlik gerekçesiyle" der geçerler. Ama o "güvenlik gerekçesinin" altında yatan asıl algoritma tetikleyicisini öğrenmeden, yani operasyonel süreçlerin hangi adımda takıldığını anlamadan, ilerlemek mümkün değil. Ya bir adli makam kararı var, ya da bankanın kendi dahili uyum (compliance) departmanının bir tespiti...
Gerekli evraklar ise başlı başına bir macera. Kimlik fotokopisi, ikametgah, son üç aylık fatura, hatta işlem yapacağın meblağın kaynağına dair "kaynak teyit belgesi" dediğimiz o karmaşık dokümanlar... Bir de yetmedi, EFT yapacağın tarafın kim olduğunu, neden bu transferi yaptığını açıklayan detaylı bir dilekçe isteniyor bazen. İşte bu belgelerin bankanın "uyum" ve "risk yönetimi" birimlerine doğru kanallardan ulaştırılması, o e-posta trafiği, o takip kodları, resmen bir bürokrasi labirenti.
Müşteri hizmetleri ilk durak. Ama bazen banka şubesine gitmek, o sarı fişi alıp beklemek, ardından o gişe görevlisine durumu etraflıca anlatmak gerekiyor. O gişe görevlisinin de kendi yetki alanı sınırlı tabi, o da kendi iç sistemlerinden bir talep açıyor, o talep nereye gidiyor... Fraud departmanına mı, yoksa daha teknik bir operasyonel birime mi? İşte o iç iletişimin doğru yere gitmesini sağlamak, tecrübe gerektiren bir durum.
Bankanın dilini konuşmak şart, vallahi öyle. "Şüpheli işlem bildirimi (STR)" dediğinde, "kaynak teyit dokümanı" istediğinde veya "CDD (Customer Due Diligence) sürecinin tamamlanması" gerektiğinde ne anlama geldiğini bilmek... Bilgisayar başında "compliance" raporlarını tararken, sistemin senden ne beklediğini, hangi verinin eksik olduğunu anlamak, işi hızlandırıyor. Yoksa sana "işleminiz değerlendirme aşamasında" derler, günlerce beklersin...
Standart prosedürler tıkandığında, "bir üst birim" talebi veya şikayet kaydı açtırmak bazen son çare oluyor. Bu, aslında bir eskalasyon mekanizması, bankanın iç hiyerarşisinde sorunun daha yetkili bir göz tarafından incelenmesini sağlamak demek. Orada da ne kadar net ve teknik terimlerle durumu özetlediğin, kanıtlarını ne kadar düzgün sunduğun önemli... Sadece "paramı gönderemiyorum" demek yerine, "hesabım X referans numaralı güvenlik blokesi nedeniyle kısıtlanmıştır, ancak Y numaralı işlem için limit artırım talebim bulunmaktadır" demek, farklı kapılar açıyor.
İşte o an geldiğinde... Hani o son aramadan, ya da o son şube ziyaretinden sonra gelen o telefon... "Efendim, hesabınızdaki bloke kaldırılarak EFT limitiniz talep ettiğiniz seviyeye yükseltilmiştir." O kadar uğraş, o kadar bekleyiş, o kadar teknik jargon muharebesinden sonra gelen bu teyit mesajı... Sanki finansal özgürlüğünü yeniden kazanmış gibi bir his, abi. O paranın nihayet alıcısına ulaşması, o "onaylandı" mesajı... Değil mi? Bütün o gerginliğe değiyor, vallahi değiyor.