Arasbly
Kayıtlı Kullanıcı
Yaşadıkça öğreniyorsun bazı şeyleri, özellikle de o 'duvara çarpma' hissini... Hani beynin sanki kapanır, düğmelerine basarsın ama tık yok. İşte tam o anlardan bahsediyorum.
Bazen oluyor, oturup bir şeye başlayacaksın, klavyeye bakıyorsun öylece... Ya da bir sorun var önünde, ne yapsan çözülmüyor gibi. Vallahi billahi hepimiz yaşıyoruz bunu.
Ne kadar zorlasan da olmuyor o an. Zorlamak daha da beter hale getiriyor sanki durumu, değil mi? Boş ver diyorum ben o zaman, bırak biraz kendi haline...
Bir anda bilgisayar başına oturup "hadi bakalım" demekle olmuyor bazen. Kalkıp bir lavabo başına git, yüzünü yıka soğuk suyla. Bak bakalım bir değişiyor mu hava.
Çok basit, biliyorum. Ama işte o basitlik bazen beyninin o kilitlenmiş kapısını aralıyor. Sanki küçük bir reset atıyorsun kendine.
Ortamı değiştiriver hemen. Aynı odada dönüp duruyorsan, çık dışarı. Balkona at kendini, pencereyi aç, bir kahve kap gel geri...
Hatta belki de bambaşka bir şey yapmalısın. Beş dakika boyunca sosyal medyada takıl demiyorum ha, bildiğin eline bir süpürge al evi süpür mesela.
Bulaşıkları yıkamak, camdan dışarı boş boş bakmak... İşte tam da bu 'alakasız' aktiviteler, beynine ihtiyacı olan o boşluğu sağlıyor.
O beklemediğin anda, birden şimşek çakar gibi bir fikir gelebiliyor. İşte bu yüzden o anları zorlamamak lazım.
Küçük bir parçadan başla. Kocaman bir projeye bakıp "neresinden başlayacağım ben şimdi?" demek yerine, sadece ilk adımı düşün. Hatta sadece ilk cümlenin ilk kelimesini...
Hiç başlamamak, kötü başlamaktan daha kötü bence. Ne çıkarsa çıksın koy ortaya. Sonra düzeltirsin, cilalarsın, istediğin şekle sokarsın.
Mükemmeliyetçilik bazen en büyük düşmanımız oluyor bu "blokaj" durumlarında. Hadi abi, bir taslak yap geç. Kötü olsun, olsun.
Bir müzik aç kulaklığını tak. Ama öyle bildiğin dinlediğin şeyler olmasın. Belki de daha önce hiç dinlemediğin bir tür, enstrümantal bir şeyler... Farklı bir frekans yakala.
Yürü be kardeşim, çık dışarı yürü. Hava al. İlla bir yere varman gerekmiyor. Sadece yürü, etrafa bak. Ağaçlara, insanlara, kedilere... Beynin dağılsın biraz.
Ya da birine anlat. Ne yaşadığını, neden tıkandığını, neye takıldığını... Konuşurken çoğu zaman fark etmeden kendi çözümünü bulursun. Hani yüksek sesle düşünmek gibi bir şey bu.
"Ya ben bu konuda tıkandım, ne yapsam bilemiyorum" de. Karşıdaki sadece dinlesin, tavsiye vermesine bile gerek yok. Konuştukça kendin görüyorsun aslında resmi.
Bazen de hiç uğraşma. Bırak öylece kalsın. "Bu da böyle kalsın şimdilik" de. Biliyorsun, uyku en iyi ilaçtır derler. Bir sabah kalkarsın, sanki sihirli değnek değmiş gibi...
Gerçekten de, bazen sadece dinlenmeye ihtiyacımız var. O zihnin sürekli çalışan çarkları durmalı, soğumalı biraz.
Çok fazla düşünme, çok fazla sorgulama. Sadece hisset. O an ne iyi geliyorsa onu yap. Sonra zaten kendiliğinden yolunu bulur her şey. Göreceksin.
Bazen oluyor, oturup bir şeye başlayacaksın, klavyeye bakıyorsun öylece... Ya da bir sorun var önünde, ne yapsan çözülmüyor gibi. Vallahi billahi hepimiz yaşıyoruz bunu.
Ne kadar zorlasan da olmuyor o an. Zorlamak daha da beter hale getiriyor sanki durumu, değil mi? Boş ver diyorum ben o zaman, bırak biraz kendi haline...
Bir anda bilgisayar başına oturup "hadi bakalım" demekle olmuyor bazen. Kalkıp bir lavabo başına git, yüzünü yıka soğuk suyla. Bak bakalım bir değişiyor mu hava.
Çok basit, biliyorum. Ama işte o basitlik bazen beyninin o kilitlenmiş kapısını aralıyor. Sanki küçük bir reset atıyorsun kendine.
Ortamı değiştiriver hemen. Aynı odada dönüp duruyorsan, çık dışarı. Balkona at kendini, pencereyi aç, bir kahve kap gel geri...
Hatta belki de bambaşka bir şey yapmalısın. Beş dakika boyunca sosyal medyada takıl demiyorum ha, bildiğin eline bir süpürge al evi süpür mesela.
Bulaşıkları yıkamak, camdan dışarı boş boş bakmak... İşte tam da bu 'alakasız' aktiviteler, beynine ihtiyacı olan o boşluğu sağlıyor.
O beklemediğin anda, birden şimşek çakar gibi bir fikir gelebiliyor. İşte bu yüzden o anları zorlamamak lazım.
Küçük bir parçadan başla. Kocaman bir projeye bakıp "neresinden başlayacağım ben şimdi?" demek yerine, sadece ilk adımı düşün. Hatta sadece ilk cümlenin ilk kelimesini...
Hiç başlamamak, kötü başlamaktan daha kötü bence. Ne çıkarsa çıksın koy ortaya. Sonra düzeltirsin, cilalarsın, istediğin şekle sokarsın.
Mükemmeliyetçilik bazen en büyük düşmanımız oluyor bu "blokaj" durumlarında. Hadi abi, bir taslak yap geç. Kötü olsun, olsun.
Bir müzik aç kulaklığını tak. Ama öyle bildiğin dinlediğin şeyler olmasın. Belki de daha önce hiç dinlemediğin bir tür, enstrümantal bir şeyler... Farklı bir frekans yakala.
Yürü be kardeşim, çık dışarı yürü. Hava al. İlla bir yere varman gerekmiyor. Sadece yürü, etrafa bak. Ağaçlara, insanlara, kedilere... Beynin dağılsın biraz.
Ya da birine anlat. Ne yaşadığını, neden tıkandığını, neye takıldığını... Konuşurken çoğu zaman fark etmeden kendi çözümünü bulursun. Hani yüksek sesle düşünmek gibi bir şey bu.
"Ya ben bu konuda tıkandım, ne yapsam bilemiyorum" de. Karşıdaki sadece dinlesin, tavsiye vermesine bile gerek yok. Konuştukça kendin görüyorsun aslında resmi.
Bazen de hiç uğraşma. Bırak öylece kalsın. "Bu da böyle kalsın şimdilik" de. Biliyorsun, uyku en iyi ilaçtır derler. Bir sabah kalkarsın, sanki sihirli değnek değmiş gibi...
Gerçekten de, bazen sadece dinlenmeye ihtiyacımız var. O zihnin sürekli çalışan çarkları durmalı, soğumalı biraz.
Çok fazla düşünme, çok fazla sorgulama. Sadece hisset. O an ne iyi geliyorsa onu yap. Sonra zaten kendiliğinden yolunu bulur her şey. Göreceksin.