PrismLagoon
Kayıtlı Kullanıcı
Hesabın aniden buz kesmesi, hani tam da o en kritik anda, paranın en lazım olduğu noktada... İşte o felaket senaryosuyla yüzleştiğinde, insanın aklından geçen ilk şey "N'oluyor abi ya!" oluyor, sonra da o büyük soru sökün ediyor: Bankanın bu işte hiç mi kabahati yok, hiç mi mesuliyeti yok? Vallahi billahi bizler de, o dijital dünyanın karmaşık labirentlerinde yolunu bulmaya çalışan sıradan vatandaşlarız.
Şimdi bir düşünün; hani o imzalanan, minik punto harflerle dolu bankacılık hizmet sözleşmelerinde her ne kadar "banka istediği zaman hesabınızı askıya alabilir" gibi maddeler bulunsa da, bu durum her zaman mutlak bir güç gösterisi mi olmalı? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ya da Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) gibi üst kurumların kara para aklama, terör finansmanı gibi suçlarla mücadele kapsamında bankalara yüklediği yasal yükümlülükler var, evet, kimsenin itirazı yok buna. Ama bu durum, bankaların tamamen pervasızca hareket etme özgürlüğü anlamına gelmemeli, gelmemeli mi?
Bir banka, mevzuat gereği, şüpheli işlem tespiti yaptığında hesabınızı bloke edebilir; özellikle yüksek miktarlı ve alışılmadık transferler, farklı IP adreslerinden yapılan girişler ya da kimlik doğrulama süreçlerinde yaşanan aksaklıklar... Tüm bunlar, sistemin "alarm" vermesi için yeterli sebepler. Lakin, burada kritik olan, bankanın bu şüpheyi nasıl yönettiği, yani o şüphe ile müşteri arasındaki köprüyü nasıl kurduğudur. Müşteri memnuniyeti ve iyi niyet prensibi nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Bloke işlemi genellikle müşteri bilgilendirilmeden gerçekleşiyor, değil mi? Telefonlarınız açılmaz, mesajlarınıza dönülmez... Sanki bir anda hayalet oluvermişsiniz gibi. Oysa Türk Borçlar Kanunu'nda bile taraflar arasındaki sözleşmelerin dürüstlük ve iyi niyet kurallarına uygun icra edilmesi esastır maddesi var. Banka, şüphe duyduysa bile, en azından bir "uyarı" veya "bilgilendirme" mekanizması işletmeli, değil mi? Bu durum, mücbir bir sebep hali değilse, yani bankanın kontrolü dışındaki olağanüstü bir durum yoksa...
Peki, hesabınız hukuka aykırı ya da temelsiz bir şekilde bloke edildiğinde ne olacak? Yani, MASAK'tan ya da yargıdan gelmiş kesin bir talep yokken, banka kendi iç risk yönetimi kararlarıyla bunu yaptığında, velev ki bu karar hatalı çıktığında... İşte o zaman, bankanın sizin uğradığınız maddi ve manevi zararlardan sorumlu tutulması, hatta tazminat ödeme yükümlülüğü doğabilir. Hani o "hizmetin kusurlu ifası" denen kavram tam da burada devreye giriyor. Tüketici Hakem Heyetleri veya Tüketici Mahkemeleri, bu tür durumlarda vatandaşın sığınabileceği son limanlar.
Her ne kadar bankalar kendilerini "sözleşme serbestisi" veya "yasal zorunluluk" zırhıyla korumaya çalışsalar da, unutmayalım ki bu sözleşmeler genellikle tek taraflı hazırlanır ve tüketiciye dayatılır. Yargıtay kararları da dahil olmak üzere, birçok yüksek mahkeme, bu tür tek taraflı dayatmaların sınırlarını çiziyor, haksız şart hükümlerine geçit vermiyor. Banka, makul bir sürede problemi çözmezse, sizi belirsizlikte bırakırsa, sizin ödeme gücünüzü kısıtlarsa... o zaman işin rengi değişiyor işte.
Hukuk sistemimiz, özellikle de 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, biz tüketicilere hatırı sayılır haklar tanıyor. Bankanın keyfi bir bloke uygulamasından dolayı çekilen kredinin gecikme faizi, kaçan ticari fırsatlar, hatta oluşan itibar kaybı gibi zararların tazmini talep edilebilir. Yani, bankaların sadece "sistem öyle gerektirdi" deyip geçme lüksü her zaman olmuyor, olmamalı... Biz de kendi haklarımızın bilincinde olmalı, bu dijital çağda haksızlığa boyun eğmemeliyiz, değil mi?
Şimdi bir düşünün; hani o imzalanan, minik punto harflerle dolu bankacılık hizmet sözleşmelerinde her ne kadar "banka istediği zaman hesabınızı askıya alabilir" gibi maddeler bulunsa da, bu durum her zaman mutlak bir güç gösterisi mi olmalı? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ya da Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) gibi üst kurumların kara para aklama, terör finansmanı gibi suçlarla mücadele kapsamında bankalara yüklediği yasal yükümlülükler var, evet, kimsenin itirazı yok buna. Ama bu durum, bankaların tamamen pervasızca hareket etme özgürlüğü anlamına gelmemeli, gelmemeli mi?
Bir banka, mevzuat gereği, şüpheli işlem tespiti yaptığında hesabınızı bloke edebilir; özellikle yüksek miktarlı ve alışılmadık transferler, farklı IP adreslerinden yapılan girişler ya da kimlik doğrulama süreçlerinde yaşanan aksaklıklar... Tüm bunlar, sistemin "alarm" vermesi için yeterli sebepler. Lakin, burada kritik olan, bankanın bu şüpheyi nasıl yönettiği, yani o şüphe ile müşteri arasındaki köprüyü nasıl kurduğudur. Müşteri memnuniyeti ve iyi niyet prensibi nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Bloke işlemi genellikle müşteri bilgilendirilmeden gerçekleşiyor, değil mi? Telefonlarınız açılmaz, mesajlarınıza dönülmez... Sanki bir anda hayalet oluvermişsiniz gibi. Oysa Türk Borçlar Kanunu'nda bile taraflar arasındaki sözleşmelerin dürüstlük ve iyi niyet kurallarına uygun icra edilmesi esastır maddesi var. Banka, şüphe duyduysa bile, en azından bir "uyarı" veya "bilgilendirme" mekanizması işletmeli, değil mi? Bu durum, mücbir bir sebep hali değilse, yani bankanın kontrolü dışındaki olağanüstü bir durum yoksa...
Peki, hesabınız hukuka aykırı ya da temelsiz bir şekilde bloke edildiğinde ne olacak? Yani, MASAK'tan ya da yargıdan gelmiş kesin bir talep yokken, banka kendi iç risk yönetimi kararlarıyla bunu yaptığında, velev ki bu karar hatalı çıktığında... İşte o zaman, bankanın sizin uğradığınız maddi ve manevi zararlardan sorumlu tutulması, hatta tazminat ödeme yükümlülüğü doğabilir. Hani o "hizmetin kusurlu ifası" denen kavram tam da burada devreye giriyor. Tüketici Hakem Heyetleri veya Tüketici Mahkemeleri, bu tür durumlarda vatandaşın sığınabileceği son limanlar.
Her ne kadar bankalar kendilerini "sözleşme serbestisi" veya "yasal zorunluluk" zırhıyla korumaya çalışsalar da, unutmayalım ki bu sözleşmeler genellikle tek taraflı hazırlanır ve tüketiciye dayatılır. Yargıtay kararları da dahil olmak üzere, birçok yüksek mahkeme, bu tür tek taraflı dayatmaların sınırlarını çiziyor, haksız şart hükümlerine geçit vermiyor. Banka, makul bir sürede problemi çözmezse, sizi belirsizlikte bırakırsa, sizin ödeme gücünüzü kısıtlarsa... o zaman işin rengi değişiyor işte.
Hukuk sistemimiz, özellikle de 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, biz tüketicilere hatırı sayılır haklar tanıyor. Bankanın keyfi bir bloke uygulamasından dolayı çekilen kredinin gecikme faizi, kaçan ticari fırsatlar, hatta oluşan itibar kaybı gibi zararların tazmini talep edilebilir. Yani, bankaların sadece "sistem öyle gerektirdi" deyip geçme lüksü her zaman olmuyor, olmamalı... Biz de kendi haklarımızın bilincinde olmalı, bu dijital çağda haksızlığa boyun eğmemeliyiz, değil mi?