Arasbly
Kayıtlı Kullanıcı
O sabah, kapınıza gelen o sarı zarf... Hani o mühürlü, üstünde "İcra Müdürlüğü" yazan şey var ya, işte tam da o an, kalbinizin ortasına bir balyoz inmez mi abi? Borcum yoktu ki benim, Allah şahidim zırnık borcum yoktu kimseye, peki bu neyin nesi şimdi, bir ödeme emri, bir icra takibi... vallahi billahi şaka gibi ya. Sanki bir kabusun içindeymişsin, ama gözlerin açık, her şey gerçek, buz gibi bir soğukluk yayılıyor içinden, ne yapacağını bilemiyorsun, elin ayağın birbirine dolanıyor.
Hemen o şaşkınlıkla, o buz gibi elinizle telefona sarıldınız, değil mi? İlk iş e-Devlet’e girmek oldu; bir baktınız orada bir şeyler dönüyor, adınıza açılmış ne olduğu belirsiz bir icra dosyası... UYAP Vatandaş Portalı denen o soğuk, teknik sayfaları açtığınızda ise o kuru kelimeler çarptı yüzünüze: "takip talebi", "ödeme emri", "alacaklı...", "borç miktarı...", ne zaman açılmış bu dava, kim açmış, nereden çıkmış bu borç... Sanki hayatınızın bir köşesinde, hiç tanımadığınız bir yerde, size karşı gizli bir dava sürüyormuş da haberiniz yokmuş gibi.
O yedi gün var ya, o yedi gün... sanki bir kum saati gibi, tepenizde dönüp duruyor, her an bitiverecekmiş hissiyle beyniniz zonkluyor. Bu "ödeme emrine itiraz süresi" denen şey işte, o kısacık zaman diliminde hakkınızı aramanız lazım, itiraz etmezseniz o kağıt kesinleşir abi, sonra işler hepten sarpa sarar, dönüşü olmaz. Sanki bir uçurumun kenarındasınız ve o yedi gün içinde atacağınız her adım, ya sizi kurtaracak ya da daha derin bir boşluğa sürükleyecek...
Peki ya ben gerçekten borçlu değilsem? Kimliğimi kullanmışlarsa, hiç bilmediğim bir senet, bir sözleşme, sahte bir imza... İşte o zaman, o sapasağlam duruşunuzla, "ben borçlu değilim!" diye haykırışınızla birlikte, icra hukuk mahkemesine ya da ilgili diğer mahkemeye yönelmeniz gerekiyor. O "menfi tespit davası" denen şey var ya, işte o sizin o masumiyetinizi kanıtlamanın, hukuk önünde "bu borç bana ait değildir" demenin yegâne yolu... Ama unutmayın, bu süreçte ispat yükü sizin omuzlarınızda, omuzlarınızda bir dağ gibi.
Gecenin bir yarısı uyandınız, ter içinde, düşünüyorsunuz, şimdi ne yapacağım ben... İşte o zaman aklınıza o gelir, bir avukat... Hani o hukuki labirentlerde yol gösteren pusula gibi, onun kapısını çalmadan, onun o bilgi dağarcığından faydalanmadan adım atmak, bazen körlemesine yürümek gibi olur, düşman da tanıdık da olsa. Zira bu "haciz ihbarnamesi" ve sonrasında gelen adımlar, basit bir kâğıt işi değil, hukukun incelikleriyle dolu bir süreçtir. Doğru hukuki adımları atmak, özellikle borcun olmadığını ispatlamak noktasında kritik önem taşır...
Bazen eski bir telefon faturasıdır, bazen bir banka kartı aidatı ki haberiniz bile yoktur, iptal edildi sanırsınız, bazen de hiç görmediğiniz, sizin adınıza düzenlenmiş sahte bir kredi kartı borcu... Veya daha da kötüsü, kimlik bilgilerinizin çalınıp adınıza sahte işlemler yapılması, hırsızlık... İşte bu durumda delillerle konuşmak şart, ispatlamak şart; banka hesap dökümleri, faturalar, sözleşmeler... her bir belge, sizin o masumiyetinizi kanıtlayacak birer kilit taşıdır bu "sahte takip" durumlarında.
Sakın ha! Sakın o takip dosyasındaki adrese "evet ben buradayım" der gibi bir cevap yazısı göndermeyin, ya da tebligatı alıp sessizce beklemeyin. Zira "tebligat" usulüne uygun yapıldıysa ve siz yasal süresinde itiraz etmezseniz, o icra takibi kesinleşir, yani borcu kabul etmiş sayılırsınız. Ardından gelebilecek her türlü "haciz işlemi", banka hesaplarınıza konacak bloke, maaşınızdan kesinti, mallarınızın haczi, maalesef hukuki zeminde meşru bir hal alır... Kimsenin kapısına dayanmasını istemezsin, değil mi?
Hani bir de "zaman aşımı" denen bir durum var, bilirsiniz... Borçlar, belli bir sürenin ardından talep edilemez hale gelebilirler. Diyelim ki sizin adınıza çıkan borç çok eski bir şeye ait, on yıl, yirmi yıl öncesine... İşte o zaman o "itiraz dilekçesi" denen sihirli kağıda bu zaman aşımı itirazını da eklemek gerekir, aksi takdirde o eski borç hortlayıp kapınıza dayanabilir. Hukukun kendine göre kuralları, kendine göre oyunları var, her biri ayrı bir detay, ayrı bir tuzak, dikkatli olmak şart.
Unutmayın, bu işin çözümü, o ilk şoku atlattıktan sonra sakinleşip, doğru adımları atmaktan geçer. Acele etmeden, her şeyi iyice araştırarak, gerekirse bir uzmandan yardım alarak... Yoksa o birikmiş öfke ve çaresizlik hissiyle yanlış kararlar alıp, daha büyük sorunların içine düşmek işten bile değil. Bu mesele, sadece bir para meselesi değil, aynı zamanda sizin itibarınızın, sizin huzurunuzun da meselesidir, o yüzden pes etmek yok, mücadele etmek zorundayız...
Hemen o şaşkınlıkla, o buz gibi elinizle telefona sarıldınız, değil mi? İlk iş e-Devlet’e girmek oldu; bir baktınız orada bir şeyler dönüyor, adınıza açılmış ne olduğu belirsiz bir icra dosyası... UYAP Vatandaş Portalı denen o soğuk, teknik sayfaları açtığınızda ise o kuru kelimeler çarptı yüzünüze: "takip talebi", "ödeme emri", "alacaklı...", "borç miktarı...", ne zaman açılmış bu dava, kim açmış, nereden çıkmış bu borç... Sanki hayatınızın bir köşesinde, hiç tanımadığınız bir yerde, size karşı gizli bir dava sürüyormuş da haberiniz yokmuş gibi.
O yedi gün var ya, o yedi gün... sanki bir kum saati gibi, tepenizde dönüp duruyor, her an bitiverecekmiş hissiyle beyniniz zonkluyor. Bu "ödeme emrine itiraz süresi" denen şey işte, o kısacık zaman diliminde hakkınızı aramanız lazım, itiraz etmezseniz o kağıt kesinleşir abi, sonra işler hepten sarpa sarar, dönüşü olmaz. Sanki bir uçurumun kenarındasınız ve o yedi gün içinde atacağınız her adım, ya sizi kurtaracak ya da daha derin bir boşluğa sürükleyecek...
Peki ya ben gerçekten borçlu değilsem? Kimliğimi kullanmışlarsa, hiç bilmediğim bir senet, bir sözleşme, sahte bir imza... İşte o zaman, o sapasağlam duruşunuzla, "ben borçlu değilim!" diye haykırışınızla birlikte, icra hukuk mahkemesine ya da ilgili diğer mahkemeye yönelmeniz gerekiyor. O "menfi tespit davası" denen şey var ya, işte o sizin o masumiyetinizi kanıtlamanın, hukuk önünde "bu borç bana ait değildir" demenin yegâne yolu... Ama unutmayın, bu süreçte ispat yükü sizin omuzlarınızda, omuzlarınızda bir dağ gibi.
Gecenin bir yarısı uyandınız, ter içinde, düşünüyorsunuz, şimdi ne yapacağım ben... İşte o zaman aklınıza o gelir, bir avukat... Hani o hukuki labirentlerde yol gösteren pusula gibi, onun kapısını çalmadan, onun o bilgi dağarcığından faydalanmadan adım atmak, bazen körlemesine yürümek gibi olur, düşman da tanıdık da olsa. Zira bu "haciz ihbarnamesi" ve sonrasında gelen adımlar, basit bir kâğıt işi değil, hukukun incelikleriyle dolu bir süreçtir. Doğru hukuki adımları atmak, özellikle borcun olmadığını ispatlamak noktasında kritik önem taşır...
Bazen eski bir telefon faturasıdır, bazen bir banka kartı aidatı ki haberiniz bile yoktur, iptal edildi sanırsınız, bazen de hiç görmediğiniz, sizin adınıza düzenlenmiş sahte bir kredi kartı borcu... Veya daha da kötüsü, kimlik bilgilerinizin çalınıp adınıza sahte işlemler yapılması, hırsızlık... İşte bu durumda delillerle konuşmak şart, ispatlamak şart; banka hesap dökümleri, faturalar, sözleşmeler... her bir belge, sizin o masumiyetinizi kanıtlayacak birer kilit taşıdır bu "sahte takip" durumlarında.
Sakın ha! Sakın o takip dosyasındaki adrese "evet ben buradayım" der gibi bir cevap yazısı göndermeyin, ya da tebligatı alıp sessizce beklemeyin. Zira "tebligat" usulüne uygun yapıldıysa ve siz yasal süresinde itiraz etmezseniz, o icra takibi kesinleşir, yani borcu kabul etmiş sayılırsınız. Ardından gelebilecek her türlü "haciz işlemi", banka hesaplarınıza konacak bloke, maaşınızdan kesinti, mallarınızın haczi, maalesef hukuki zeminde meşru bir hal alır... Kimsenin kapısına dayanmasını istemezsin, değil mi?
Hani bir de "zaman aşımı" denen bir durum var, bilirsiniz... Borçlar, belli bir sürenin ardından talep edilemez hale gelebilirler. Diyelim ki sizin adınıza çıkan borç çok eski bir şeye ait, on yıl, yirmi yıl öncesine... İşte o zaman o "itiraz dilekçesi" denen sihirli kağıda bu zaman aşımı itirazını da eklemek gerekir, aksi takdirde o eski borç hortlayıp kapınıza dayanabilir. Hukukun kendine göre kuralları, kendine göre oyunları var, her biri ayrı bir detay, ayrı bir tuzak, dikkatli olmak şart.
Unutmayın, bu işin çözümü, o ilk şoku atlattıktan sonra sakinleşip, doğru adımları atmaktan geçer. Acele etmeden, her şeyi iyice araştırarak, gerekirse bir uzmandan yardım alarak... Yoksa o birikmiş öfke ve çaresizlik hissiyle yanlış kararlar alıp, daha büyük sorunların içine düşmek işten bile değil. Bu mesele, sadece bir para meselesi değil, aynı zamanda sizin itibarınızın, sizin huzurunuzun da meselesidir, o yüzden pes etmek yok, mücadele etmek zorundayız...