IndigoAccordion
Kayıtlı Kullanıcı
E-haciz blokesi fek yazısı, adeta bir finansal kangrenin panzehiri, basit bir evrak yığını değil; bir çıkış reçetesi, bir nefes alma hakkı, bilançosunu toparlama peşindeki her bireyin umut kapısı... Bunu görmezden gelmek, mevcut durumu idrak edememek, tam manasıyla gafletten başka nedir ki?
Yokluğu, hayatın damarlarını tıkamakla eşdeğer; bir hesap blokesi, sadece bankadaki rakamları dondurmakla kalmaz, koskoca bir hayatı, bir ailenin geçimini, bir esnafın sirkülasyonunu topyekûn kilitleyebilir, anlıyor musunuz? Borcun bitişiyle birlikte beklenen o müjdeli haberin gecikmesi, mütemadiyen yaşanan mağduriyetleri katbekat artırıyor...
Peki ya süreç? O meşum bürokrasi çarkları, bazen fek yazısını öylesine öğütür ki, ortaya çıkan sonucun insaniyetle, hakkaniyetle, hatta basit bir vatandaşlık sorumluluğuyla dahi alakası kalmaz. Borcunu ödemiş, yükünü sırtından atmış birine yaşatılan bu zulüm, bir tür sistemik işkence değil midir?
Kurumların bu konudaki vurdumduymazlığı mı diyelim, yoksa sistemin kronikleşmiş aymazlığı mı... İşte tam da bu noktada, 'fek yazısı nerede kaldı?' sorusu, derin bir feryada dönüşür, bireyin hukuki kazanımını gasp eden, adeta sabrını test eden bir kısır döngüye gireriz. Vallahi billahi, insan aklı almıyor böyle bir şeyi.
Sakın ha, 'benim borcum bitti, banka halleder' rehavetine kapılmayın. O fek yazısı cebinizde olana dek, siz hala bir hedef tahtasındasınız demektir, finansal hareket kabiliyetiniz dondurulmuş bir vaziyette... Uyanık olun, süreci takip edin, hakkınızı isteyin, hatta yeri gelirse bağırın...
Finansal bir krizden çıkmış, nihayet nefes alacağını sanan bir vatandaşın, o fek yazısının gecikmesiyle yaşadığı travmayı tasavvur edebiliyor musunuz? Bu sadece bir kağıt parçası değil, aynı zamanda kaybedilen zaman, kaçırılan fırsatlar ve omuzlara binen gereksiz psikolojik bir yükün de sembolüdür...
O üç kelimelik 'fek yazısı' ibaresi, hukuk lügatinde basit bir işlem adından çok öte bir anlam taşır: Tamamlanmış bir sürecin resmi mührüdür, bitiş çizgisinin tescili, geçmişteki bir yükümlülüğün üzerinizden kalktığının kesin ve kati beyanıdır. Bu kadar net, bu kadar basit, o kadar da önemli.
Şimdi soruyorum size: Bu kadar hayati bir belge, nasıl olur da bu denli bir oyalama ve belirsizlik girdabına itilebilir? Neden süreçler otomatikleşmez, neden entegrasyon sağlanmaz, neden mükerrer mağduriyetlerin önüne geçilmez... Sanki bilerek, isteyerek, sistemi kilitleyen bir el varmış gibi bir his, abi ya... Bu gerçekten yorucu bir durum.
Unutmayın, fek yazısı, sadece borcunuzun bittiğini değil, aynı zamanda sizin finansal özgürlüğünüzü, piyasalardaki itibarınızı, hatta kredi notunuzu yeniden inşa etme hakkınızı da tescil eder. Bu hak, tartışmaya açık değildir, ertelenemez, ötelenemez... Kimse size bu hakkı lütfetmiyor, o sizin müktesebatınız, sizin kazanılmış hakkınızdır.
Yokluğu, hayatın damarlarını tıkamakla eşdeğer; bir hesap blokesi, sadece bankadaki rakamları dondurmakla kalmaz, koskoca bir hayatı, bir ailenin geçimini, bir esnafın sirkülasyonunu topyekûn kilitleyebilir, anlıyor musunuz? Borcun bitişiyle birlikte beklenen o müjdeli haberin gecikmesi, mütemadiyen yaşanan mağduriyetleri katbekat artırıyor...
Peki ya süreç? O meşum bürokrasi çarkları, bazen fek yazısını öylesine öğütür ki, ortaya çıkan sonucun insaniyetle, hakkaniyetle, hatta basit bir vatandaşlık sorumluluğuyla dahi alakası kalmaz. Borcunu ödemiş, yükünü sırtından atmış birine yaşatılan bu zulüm, bir tür sistemik işkence değil midir?
Kurumların bu konudaki vurdumduymazlığı mı diyelim, yoksa sistemin kronikleşmiş aymazlığı mı... İşte tam da bu noktada, 'fek yazısı nerede kaldı?' sorusu, derin bir feryada dönüşür, bireyin hukuki kazanımını gasp eden, adeta sabrını test eden bir kısır döngüye gireriz. Vallahi billahi, insan aklı almıyor böyle bir şeyi.
Sakın ha, 'benim borcum bitti, banka halleder' rehavetine kapılmayın. O fek yazısı cebinizde olana dek, siz hala bir hedef tahtasındasınız demektir, finansal hareket kabiliyetiniz dondurulmuş bir vaziyette... Uyanık olun, süreci takip edin, hakkınızı isteyin, hatta yeri gelirse bağırın...
Finansal bir krizden çıkmış, nihayet nefes alacağını sanan bir vatandaşın, o fek yazısının gecikmesiyle yaşadığı travmayı tasavvur edebiliyor musunuz? Bu sadece bir kağıt parçası değil, aynı zamanda kaybedilen zaman, kaçırılan fırsatlar ve omuzlara binen gereksiz psikolojik bir yükün de sembolüdür...
O üç kelimelik 'fek yazısı' ibaresi, hukuk lügatinde basit bir işlem adından çok öte bir anlam taşır: Tamamlanmış bir sürecin resmi mührüdür, bitiş çizgisinin tescili, geçmişteki bir yükümlülüğün üzerinizden kalktığının kesin ve kati beyanıdır. Bu kadar net, bu kadar basit, o kadar da önemli.
Şimdi soruyorum size: Bu kadar hayati bir belge, nasıl olur da bu denli bir oyalama ve belirsizlik girdabına itilebilir? Neden süreçler otomatikleşmez, neden entegrasyon sağlanmaz, neden mükerrer mağduriyetlerin önüne geçilmez... Sanki bilerek, isteyerek, sistemi kilitleyen bir el varmış gibi bir his, abi ya... Bu gerçekten yorucu bir durum.
Unutmayın, fek yazısı, sadece borcunuzun bittiğini değil, aynı zamanda sizin finansal özgürlüğünüzü, piyasalardaki itibarınızı, hatta kredi notunuzu yeniden inşa etme hakkınızı da tescil eder. Bu hak, tartışmaya açık değildir, ertelenemez, ötelenemez... Kimse size bu hakkı lütfetmiyor, o sizin müktesebatınız, sizin kazanılmış hakkınızdır.