Gecenin bir yarısıydı, telefonun titremesiyle uykudan sıçradık hepimiz, o lanet bildirim düştü ekrana: "Hesabınız güvenlik ihlali nedeniyle askıya alınmıştır." Ne mi oldu sandın, kalbimiz güm güm atmadı mı, bir soğuk ter boşalmadı mı sırtımızdan abi ya? Sanki bütün dijital varlığımızı, o yılların emeğini, her anımızı içine hapsettiğimiz sanal kalelerimizi bir anda başımıza yıkıvermişler gibi hissettik, biliyor musun o çaresizliği, o boşluğu... Hani o kimlik avı saldırısı denen illet var ya, işte o saatlerde, hiç beklemediğin anda bir linke tıklayıveriyorsun, bir anda bütün yetkilerin elinden uçup gidiyor, DNS zehirlenmesi miydi neydi o meret, işte tam da öyle hissettik kendimizi, zehirlenmiş gibi...
Sonra o amansız süreç başlıyor, o hesabın kilidini açma mücadelesi. Uğraş dur şimdi o destek hatlarıyla, o otomatik mesajlarla, sanki seni anlayan bir insan evladı var da karşında... Hani o "parola sıfırlama" linki var ya, o artık işe yaramayınca ne yapacaksın? İki faktörlü kimlik doğrulama, hani o hep "sonra yaparım" diye ertelediğimiz zımbırtı, şimdi mi anladık kıymetini o SMS kodlarının, o uygulamanın ürettiği sayıların... Güvenlik anahtarı dedikleri şeyin ne işe yaradığını şimdi mi idrak ettik, düşünsene, o basit bir donanım parçası bütün bu kâbustan seni kurtarabilirdi, kurban olduğum...
Biliyor musun, bazen seninle alakası olmayan, bir üçüncü taraf uygulamaya verdiğin o erişim izinleri bile başına bela açabiliyor. Mesela, hani o "profilini kimler görüntüledi" diye merak edip yüklediğin saçma sapan bir eklenti var ya, işte o arka kapıdan sızıp bütün oturum bilgilerini ele geçiriyor. Sonra da oturum ele geçirme saldırısı diye bir şey gerçekleşiyor, senin haberin bile olmadan hesabın başkalarının eline düşüyor, sen sadece donmuş ekranına bakıp kalıyorsun... Vallahi billahi bizler de tecrübe ettik o acı gerçeği.
Şimdi gelelim o blokenin kalkması için yapılması gerekenlere, o prosedür denen soğuk, ruhsuz adımlara. İlk önce, hesabın gerçekten senin olduğunu kanıtlayacaksın. Bunun için de o sistemin senden istediği ne varsa, bazen e-posta adresinle ilişkili eski bir işlem detayı, bazen doğum tarihin, bazen de bir kimlik belgesi fotosu... İşte o kimlik doğrulama yöntemleri, hani o biyometrik veriler, yüz tanıma ya da parmak izi, o bile bazen yeterli olmuyor biliyor musun? Çünkü sistem, o ihlalin nasıl gerçekleştiğini, hangi IP adreslerinden erişim yapıldığını, hangi tarayıcıdan denendiğini de görmek istiyor... Yani sadece "benim bu hesap" demekle olmuyor, abi.
Peki ya o "güvenilir cihaz" listesi? Hani her defasında "bu cihazı hatırla" diye bir kutucuk işaretliyorsun ya, o bile bazen sana bir kapı aralayabiliyor. Ama eğer siber güvenlik saldırısı o kadar sinsi ki, cihazının belleğindeki oturum çerezlerini bile ele geçirdiyse, o zaman yandın. O güvenilir cihaz listesi bile bir işe yaramıyor, sistem seni tanımıyor, yabancı muamelesi yapıyor. İşte o anlarda bir sigara yakıp derin bir nefes almak istiyorsun, çünkü biliyorsun ki uzun bir bekleme süreci başlıyor, o güvenlik incelemesi denilen dipsiz kuyu...
Ve sonra o destek ekiplerinden gelecek cevap... Bazen haftalar sürüyor bu süreç, bazen aylarca. Bu arada bütün dijital hayatın duruyor, bağlantıların kopuyor, işlerin aksıyor. Biliyorsun değil mi, o "destek talebi" numarasını alıp durmaksızın sorgulamak, her gün kontrol etmek, sanki cevap gelince bir anda her şey düzelecekmiş gibi bir umutla beklemek... Sanki onların bir düğmeye basmasıyla bütün o karmaşık güvenlik protokolleri, o şifreleme algoritmaları, o veri tabanı kayıtları bir anda resetlenecek ve sen kaldığın yerden devam edeceksin... Keşke o kadar basit olsaydı her şey, keşke...
Ama nihayetinde o güzel gün geliyor, o e-posta düşüyor kutuna: "Hesabınız tekrar aktif edilmiştir." Ne mi hissediyorsun o an? Bir anda omuzlarından tonlarca yük kalkmış gibi, sanki uzun bir yolculuktan dönmüş, yorgun argın ama zafer kazanmış gibi. Tabii ki hemen ilk iş olarak bütün şifreleri değiştiriyorsun, o iki faktörlü kimlik doğrulamayı en üst seviyeye çıkarıyorsun, bütün yetkilendirmeleri gözden geçiriyorsun, sanki bir daha asla aynı hataya düşmeyecekmişsin gibi bir paranoyayla... Çünkü biliyorsun, bu sadece bir ders, bir uyarıydı; dijital dünyada her an tetikte olmak gerektiğini, o siber güvenlik duvarlarını sağlam tutmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık hepimiz... Bir daha aynı tuzağa düşer miyiz, düşmemeyi umuyoruz ama kim bilir, bu dünya böyle abi...
Sonra o amansız süreç başlıyor, o hesabın kilidini açma mücadelesi. Uğraş dur şimdi o destek hatlarıyla, o otomatik mesajlarla, sanki seni anlayan bir insan evladı var da karşında... Hani o "parola sıfırlama" linki var ya, o artık işe yaramayınca ne yapacaksın? İki faktörlü kimlik doğrulama, hani o hep "sonra yaparım" diye ertelediğimiz zımbırtı, şimdi mi anladık kıymetini o SMS kodlarının, o uygulamanın ürettiği sayıların... Güvenlik anahtarı dedikleri şeyin ne işe yaradığını şimdi mi idrak ettik, düşünsene, o basit bir donanım parçası bütün bu kâbustan seni kurtarabilirdi, kurban olduğum...
Biliyor musun, bazen seninle alakası olmayan, bir üçüncü taraf uygulamaya verdiğin o erişim izinleri bile başına bela açabiliyor. Mesela, hani o "profilini kimler görüntüledi" diye merak edip yüklediğin saçma sapan bir eklenti var ya, işte o arka kapıdan sızıp bütün oturum bilgilerini ele geçiriyor. Sonra da oturum ele geçirme saldırısı diye bir şey gerçekleşiyor, senin haberin bile olmadan hesabın başkalarının eline düşüyor, sen sadece donmuş ekranına bakıp kalıyorsun... Vallahi billahi bizler de tecrübe ettik o acı gerçeği.
Şimdi gelelim o blokenin kalkması için yapılması gerekenlere, o prosedür denen soğuk, ruhsuz adımlara. İlk önce, hesabın gerçekten senin olduğunu kanıtlayacaksın. Bunun için de o sistemin senden istediği ne varsa, bazen e-posta adresinle ilişkili eski bir işlem detayı, bazen doğum tarihin, bazen de bir kimlik belgesi fotosu... İşte o kimlik doğrulama yöntemleri, hani o biyometrik veriler, yüz tanıma ya da parmak izi, o bile bazen yeterli olmuyor biliyor musun? Çünkü sistem, o ihlalin nasıl gerçekleştiğini, hangi IP adreslerinden erişim yapıldığını, hangi tarayıcıdan denendiğini de görmek istiyor... Yani sadece "benim bu hesap" demekle olmuyor, abi.
Peki ya o "güvenilir cihaz" listesi? Hani her defasında "bu cihazı hatırla" diye bir kutucuk işaretliyorsun ya, o bile bazen sana bir kapı aralayabiliyor. Ama eğer siber güvenlik saldırısı o kadar sinsi ki, cihazının belleğindeki oturum çerezlerini bile ele geçirdiyse, o zaman yandın. O güvenilir cihaz listesi bile bir işe yaramıyor, sistem seni tanımıyor, yabancı muamelesi yapıyor. İşte o anlarda bir sigara yakıp derin bir nefes almak istiyorsun, çünkü biliyorsun ki uzun bir bekleme süreci başlıyor, o güvenlik incelemesi denilen dipsiz kuyu...
Ve sonra o destek ekiplerinden gelecek cevap... Bazen haftalar sürüyor bu süreç, bazen aylarca. Bu arada bütün dijital hayatın duruyor, bağlantıların kopuyor, işlerin aksıyor. Biliyorsun değil mi, o "destek talebi" numarasını alıp durmaksızın sorgulamak, her gün kontrol etmek, sanki cevap gelince bir anda her şey düzelecekmiş gibi bir umutla beklemek... Sanki onların bir düğmeye basmasıyla bütün o karmaşık güvenlik protokolleri, o şifreleme algoritmaları, o veri tabanı kayıtları bir anda resetlenecek ve sen kaldığın yerden devam edeceksin... Keşke o kadar basit olsaydı her şey, keşke...
Ama nihayetinde o güzel gün geliyor, o e-posta düşüyor kutuna: "Hesabınız tekrar aktif edilmiştir." Ne mi hissediyorsun o an? Bir anda omuzlarından tonlarca yük kalkmış gibi, sanki uzun bir yolculuktan dönmüş, yorgun argın ama zafer kazanmış gibi. Tabii ki hemen ilk iş olarak bütün şifreleri değiştiriyorsun, o iki faktörlü kimlik doğrulamayı en üst seviyeye çıkarıyorsun, bütün yetkilendirmeleri gözden geçiriyorsun, sanki bir daha asla aynı hataya düşmeyecekmişsin gibi bir paranoyayla... Çünkü biliyorsun, bu sadece bir ders, bir uyarıydı; dijital dünyada her an tetikte olmak gerektiğini, o siber güvenlik duvarlarını sağlam tutmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık hepimiz... Bir daha aynı tuzağa düşer miyiz, düşmemeyi umuyoruz ama kim bilir, bu dünya böyle abi...