OrchidRhythm
Kayıtlı Kullanıcı
Telefon elinde, o kilitli hesapla boğuşurken insanın içinden bir "yandık" sesi yükselir değil mi, hani o an bir nevi dijital sürgün yaşamış gibi hissedersin kendini. Ya, vallahi öyle. Genelde otomasyon algoritmaları devreye girer de, ardı sıra o "anormal aktivite" tespiti mesajı beliriverir ekranda, sonrası zaten bir kaos... Ne yapacağını bilemezsin, öylece kalakalırsın.
Şimdi düşün, iki faktörlü kimlik doğrulama dediğin o kalkan, bazen tam da seni içeri almaz olur. Güvenlik anahtarı mı değişti, yoksa o yedek kodları mı kaybettin, kim bilir... Hele o meşhur "telefon numaranız güncel değil" hatası yok mu, işte o zaman tansiyon tavan yapar, bir soğuk ter basar insanı. Eski numaraya giden doğrulama kodları, yeni numaranın boş bekleyişi, tam bir çıkmaz.
Peki ya o an, sistem seni bir "şüpheli erişim denemesi" olarak algıladıysa... IP adresi mi değişti, VPN mi açıktı, yoksa bir anlık dalgınlıkla yanlış şifre mi girdin beş kere art arda... Algoritma acımasızdır abi, affetmez. Tık diye kapatır kapıyı yüzüne. Sonra başlarsın o e-posta kutusunda "hesap kurtarma" linklerini aramaya, bulamazsın...
Bir de şu var; bir süre sonra bakarsın ki o otomatik e-postalar gelmiyor, hani o "şifrenizi sıfırlayın" tadında olanlar. Ya spam kutusuna düşüyor ya da hiç gönderilmiyor. İşte tam o noktada anlarsın ki artık işin rengi değişti, klasik yöntemler işe yaramıyor. Artık yapay zeka falan hikaye, insan eli değmesi lazım...
İşte tam bu noktada devreye giriyor o eski usul, analog yöntem: telefonla aramak. Müşteri hizmetleri hattını çevirirsin, o robotik ses seni menülerde gezdirirken "bir insanla konuşmak istiyorum" diye içinden haykırırsın. Ama zor iş, vallahi zor... Dördüncü menüden sonra anca bir nefes alırsın belki.
Telefonla erişim, hele ki "hassas hesap" kilitlemelerinde, bir dizi sıkı güvenlik protokolünü tetikler. Kimlik doğrulama süreci başlı başına bir destandır. Adın, soyadın, doğum tarihin, bazen ilk evcil hayvanının adı... Yani, o bilgileri bilmeyen kimse seni senin hesabına eriştiremez, bu iyi bir şey tabi, ama bazen sen bile karıştırırsın, değil mi?
Bankacılık uygulamaları, sosyal medya devleri veya e-ticaret platformları... Her birinin kendi özgü bir "telefonla hesap kurtarma" prosedürü var. Bazısı TC kimlik numarası ister, bazısı son yaptığın işlemi sorar, hatta bazısı kredi kartının son dört hanesini... Hani, gerçekten sen olduğunu kanıtlaman lazım, yoksa açılmaz o kapı.
Bazen de işin içine social engineering saldırıları falan girer de, sistem tamamen kendini korumaya alır. O zaman o "telefonla ulaşım" hattı bile daha bir katı prosedürle çalışır. Telefondaki görevli, adeta bir siber güvenlik analisti gibi sorular sorar, çapraz sorgular... O an anlarsın ki iş şakaya gelmiyor, pamuk ipliğine bağlıymış tüm o dijital varlığın.
Şunu da unutmamak lazım; her kilitlenme aynı değildir. Bazen sadece geçici bir oturum blokajıdır, bazen ciddi bir güvenlik ihlali şüphesi... Telefondaki temsilci, senin durumunun hangi kategoriye girdiğini anlamaya çalışır, bazen seni başka bir departmana bile yönlendirirler... Yani, öyle bir çırpıda "açın şu hesabı" demekle olmuyor.
İşte o an, karşıdaki insanın ses tonundan, sorularından anlarsın. Bu bir süreç. Hızlı ve pratik bir çözüm beklerken, aslında çok katmanlı bir doğrulama silsilesine dahil olursun. Ama sonunda, eğer gerçekten sensen ve tüm o "kimsin sen?" sorularına doğru cevapları verdiysen, o kilit açılır... Ve o ferahlık hissi, paha biçilemez... Sanki uzun bir esaretten kurtulmuş gibi, oh be dersin...
Şimdi düşün, iki faktörlü kimlik doğrulama dediğin o kalkan, bazen tam da seni içeri almaz olur. Güvenlik anahtarı mı değişti, yoksa o yedek kodları mı kaybettin, kim bilir... Hele o meşhur "telefon numaranız güncel değil" hatası yok mu, işte o zaman tansiyon tavan yapar, bir soğuk ter basar insanı. Eski numaraya giden doğrulama kodları, yeni numaranın boş bekleyişi, tam bir çıkmaz.
Peki ya o an, sistem seni bir "şüpheli erişim denemesi" olarak algıladıysa... IP adresi mi değişti, VPN mi açıktı, yoksa bir anlık dalgınlıkla yanlış şifre mi girdin beş kere art arda... Algoritma acımasızdır abi, affetmez. Tık diye kapatır kapıyı yüzüne. Sonra başlarsın o e-posta kutusunda "hesap kurtarma" linklerini aramaya, bulamazsın...
Bir de şu var; bir süre sonra bakarsın ki o otomatik e-postalar gelmiyor, hani o "şifrenizi sıfırlayın" tadında olanlar. Ya spam kutusuna düşüyor ya da hiç gönderilmiyor. İşte tam o noktada anlarsın ki artık işin rengi değişti, klasik yöntemler işe yaramıyor. Artık yapay zeka falan hikaye, insan eli değmesi lazım...
İşte tam bu noktada devreye giriyor o eski usul, analog yöntem: telefonla aramak. Müşteri hizmetleri hattını çevirirsin, o robotik ses seni menülerde gezdirirken "bir insanla konuşmak istiyorum" diye içinden haykırırsın. Ama zor iş, vallahi zor... Dördüncü menüden sonra anca bir nefes alırsın belki.
Telefonla erişim, hele ki "hassas hesap" kilitlemelerinde, bir dizi sıkı güvenlik protokolünü tetikler. Kimlik doğrulama süreci başlı başına bir destandır. Adın, soyadın, doğum tarihin, bazen ilk evcil hayvanının adı... Yani, o bilgileri bilmeyen kimse seni senin hesabına eriştiremez, bu iyi bir şey tabi, ama bazen sen bile karıştırırsın, değil mi?
Bankacılık uygulamaları, sosyal medya devleri veya e-ticaret platformları... Her birinin kendi özgü bir "telefonla hesap kurtarma" prosedürü var. Bazısı TC kimlik numarası ister, bazısı son yaptığın işlemi sorar, hatta bazısı kredi kartının son dört hanesini... Hani, gerçekten sen olduğunu kanıtlaman lazım, yoksa açılmaz o kapı.
Bazen de işin içine social engineering saldırıları falan girer de, sistem tamamen kendini korumaya alır. O zaman o "telefonla ulaşım" hattı bile daha bir katı prosedürle çalışır. Telefondaki görevli, adeta bir siber güvenlik analisti gibi sorular sorar, çapraz sorgular... O an anlarsın ki iş şakaya gelmiyor, pamuk ipliğine bağlıymış tüm o dijital varlığın.
Şunu da unutmamak lazım; her kilitlenme aynı değildir. Bazen sadece geçici bir oturum blokajıdır, bazen ciddi bir güvenlik ihlali şüphesi... Telefondaki temsilci, senin durumunun hangi kategoriye girdiğini anlamaya çalışır, bazen seni başka bir departmana bile yönlendirirler... Yani, öyle bir çırpıda "açın şu hesabı" demekle olmuyor.
İşte o an, karşıdaki insanın ses tonundan, sorularından anlarsın. Bu bir süreç. Hızlı ve pratik bir çözüm beklerken, aslında çok katmanlı bir doğrulama silsilesine dahil olursun. Ama sonunda, eğer gerçekten sensen ve tüm o "kimsin sen?" sorularına doğru cevapları verdiysen, o kilit açılır... Ve o ferahlık hissi, paha biçilemez... Sanki uzun bir esaretten kurtulmuş gibi, oh be dersin...