PrismAccordion
Kayıtlı Kullanıcı
Bir sabah uyandın, kahve yapmaya mutfağa gittin, masaya baktın… Yok. Bir telaş sarıyor insanı o an, hani sadece bir cihaz değil ki o, anıların, işin gücün, her şeyin içinde… İşte tam o an anlıyorsun telefonun uçtuğunu.
Şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere; eğer sigortan varsa, o ilk şoku atlattıktan sonra hemen sigorta şirketini araman gerekiyor. Vallahi, bir an bile kaybetmeden, çünkü zaman çok önemli bu tür durumlarda, beklemenin bir anlamı yok, hatta zarar.
Karakol süreci var bir de, evet, o kağıt kürek işleri… Telefon kaybolduğunda ilk ve en önemli adımlardan biri, çalındığına ya da kaybolduğuna dair bir tutanak tutturmak. Bu resmi belge olmadan, ne sigorta işleri yürüyor ne de IMEI blokajı.
IMEI numarası dediğimiz şey var, hani telefonun kimlik numarası gibi bir şey… İşte o, telefonunun bir nevi parmak izi. Bu numarayı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) sisteminde bloke ettirmek gerekiyor ki, telefonun başkalarının eline geçip kötü amaçlarla kullanılmasın. Yoksa ne olur biliyor musun?
Sigorta şirketinin senden isteyeceği evraklar da oluyor tabii; karakol tutanağı, IMEI numaranın faturada görünür hali, kimlik fotokopisi… Bir yığın şey istiyorlar, insan ister istemez "bu kadar evrak mı ya?" diyor ama yapacak bir şey yok.
Eğer şanslıysan ve sigorta poliçen kapsıyorsa, yeni bir telefonun kapına kadar gelmesi ya da hasar bedelinin sana ödenmesi mümkün. Ama öyle pat diye olmuyor tabii, inceleme sürüyor, onaylanıyor, bazen bir ay bile sürebiliyor bu süreç...
Peki ya sonra buldun telefonunu? O da olabiliyor bazen, hani bir yerde unutmuşsundur da sonradan çıkar ortaya… İşte o zaman, o IMEI blokajını kaldırttırmak için yine karakola ve BTK'ya başvurman lazım. Aksi takdirde, telefonun bir işe yaramaz, sadece kapalı bir kutu gibi kalır elinde.
İnsan o anki telaşla her şeyi unutabiliyor, bu yüzden faturaları, kutuları saklamak çok önemli… Hatta o IMEI numarasını bir yere not etmek, fotoğrafını çekmek filan, sonradan başın ağrımasın diye. Bir nevi can simidi gibi.
Yani anlayacağın, telefon dediğin sadece bir cihaz değil, başına dert açan bir dert yumağı bazen… Ama doğru adımları atarsan, o dertten en az zararla kurtulabilirsin. Yeter ki panik yapma, adım adım ilerle, dediğim gibi.
Şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere; eğer sigortan varsa, o ilk şoku atlattıktan sonra hemen sigorta şirketini araman gerekiyor. Vallahi, bir an bile kaybetmeden, çünkü zaman çok önemli bu tür durumlarda, beklemenin bir anlamı yok, hatta zarar.
Karakol süreci var bir de, evet, o kağıt kürek işleri… Telefon kaybolduğunda ilk ve en önemli adımlardan biri, çalındığına ya da kaybolduğuna dair bir tutanak tutturmak. Bu resmi belge olmadan, ne sigorta işleri yürüyor ne de IMEI blokajı.
IMEI numarası dediğimiz şey var, hani telefonun kimlik numarası gibi bir şey… İşte o, telefonunun bir nevi parmak izi. Bu numarayı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) sisteminde bloke ettirmek gerekiyor ki, telefonun başkalarının eline geçip kötü amaçlarla kullanılmasın. Yoksa ne olur biliyor musun?
Sigorta şirketinin senden isteyeceği evraklar da oluyor tabii; karakol tutanağı, IMEI numaranın faturada görünür hali, kimlik fotokopisi… Bir yığın şey istiyorlar, insan ister istemez "bu kadar evrak mı ya?" diyor ama yapacak bir şey yok.
Eğer şanslıysan ve sigorta poliçen kapsıyorsa, yeni bir telefonun kapına kadar gelmesi ya da hasar bedelinin sana ödenmesi mümkün. Ama öyle pat diye olmuyor tabii, inceleme sürüyor, onaylanıyor, bazen bir ay bile sürebiliyor bu süreç...
Peki ya sonra buldun telefonunu? O da olabiliyor bazen, hani bir yerde unutmuşsundur da sonradan çıkar ortaya… İşte o zaman, o IMEI blokajını kaldırttırmak için yine karakola ve BTK'ya başvurman lazım. Aksi takdirde, telefonun bir işe yaramaz, sadece kapalı bir kutu gibi kalır elinde.
İnsan o anki telaşla her şeyi unutabiliyor, bu yüzden faturaları, kutuları saklamak çok önemli… Hatta o IMEI numarasını bir yere not etmek, fotoğrafını çekmek filan, sonradan başın ağrımasın diye. Bir nevi can simidi gibi.
Yani anlayacağın, telefon dediğin sadece bir cihaz değil, başına dert açan bir dert yumağı bazen… Ama doğru adımları atarsan, o dertten en az zararla kurtulabilirsin. Yeter ki panik yapma, adım adım ilerle, dediğim gibi.