IndigoRhythm
Kayıtlı Kullanıcı
Şimdi o an varya, hani ekran donar kalır, “Hesabın kilitlendi” yazar... Böyle bir soğuk terler basar insanı abi, vallahi içinden bir şey kopar gider sanki. Ya bütün anılar, ya o paylaştığın hayat, hepsi birden uçtu mu dersin... Oysa bazen sistemin kendi can havli, güvenlik protokolleri devreye giriyor, yanlış giriş denemeleri yüzünden falan... Şüpheli etkinlik algılandı mıydı, otomatik bir savunma mekanizması, bir duvar yükselir hemen, daha fazla zararı engellemek için... Ne bileyim, bir anda kendini dışarıda buluveriyorsun, anahtarını kaybetmiş gibi, evinin kapısında.
Şu iki faktörlü kimlik doğrulama dedikleri mesele var ya, işte o bildiğin sihirli kalkan. Telefonuna gelen o altı haneli kod olmadan, yani senden bir onay daha gelmeden içeri adım bile atılmıyor... Kim ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bin tane şifre denesin, o SMS ya da uygulama kodu olmadan boşuna çabalıyor... Düşünsene, biri şifreni bir yerden ele geçirse bile, senin elindeki o mobil cihaz olmadan hesabına erişmesi imkansız hale geliyor, tam bir güvenlik çemberi sarıyor seni, oh be dedirtiyor.
Bazen de biz kendi elimizle düşürüyoruz ya kendimizi... Geliyor ya o cafcaflı mailler, "Hesabınız askıya alındı, hemen tıklayın" diye... İşte o oltalama (phishing) denen bela, bir linke tıkladın mı, hop, sanki anahtarı kendi elinle vermiş gibi oluyorsun... Bir anlık dalgınlık, bir meraktan tıklandığında, anında bütün oturum bilgilerin falan ele geçirilebiliyor... O sahte sitelerin aslına ne kadar da benzediğine bak sen, insanın gözünü boyar resmen, gerçek mi sahte mi ayırt etmek bazen zorlaşır işte, sonra gel de toparla.
Eğer başına gelirse böyle bir şey, panik yapma sakın... Hesap kurtarma seçenekleri var ya, hani o baştan tanımladığımız yedek e-postalar, telefon numaraları... İşte onlar o kara gün için, bir can simidi gibi bekliyor... Ya da güvendiğin kişiler belirlemiştik ya, hani o ‘trusted contacts’ muhabbeti... Onlar sana bir kod göndererek yardımcı olabilir, hesabını geri almana destek verebilirler... Yani her zaman bir geri dönüş yolu, bir çıkış kapısı bırakılıyor aslında, yeter ki baştan o kapıları açık tutmayı unutma... Yoksa bir başına kalırsın vallahi, kimseye derdini anlatamazsın.
Bir de şu var, arada bir güvenlik kontrolü (security check-up) yapmak, nerelerde oturumun açık diye bakmak lazım... Bazen unuturuz ya, kafede, arkadaşın bilgisayarında falan açık kalır oturum... İşte o aktif oturumları kontrol etmek, tanımadık bir cihaz varsa hemen kapatmak, hesabının kontrolünü elinde tutmak demek... Şüpheli bir hareketlilik varsa, mesela tanımadığın bir yerden giriş yapılmışsa, sistem sana uyarı veriyor zaten... Kendi kendine bir duvar örmek gibi bu, sürekli etrafına bakınıyorsun, hani bir gedik var mı, bir açık kapı kaldı mı diye...
Sonuçta bu hesap meselesi, bildiğin dijital kimliğimiz, dijital evimiz gibi... İçinde onca anı, onca paylaşım, onca iletişim var... O yüzden ona iyi bakmak, kilidini sağlam tutmak, kapısını pencereleri kontrol etmek gerekiyor... Yoksa bir gün rüzgar alır götürür, ne olduğunu anlamadan her şey uçar gider... Bu sadece bir uygulama değil ki abi, bu bizim hayatımızın bir parçası, onun güvenliği de bizim iç huzurumuz demek... Öyle değil mi ya, insan kendini güvende hissedince, tadı başka oluyor her şeyin.
Şu iki faktörlü kimlik doğrulama dedikleri mesele var ya, işte o bildiğin sihirli kalkan. Telefonuna gelen o altı haneli kod olmadan, yani senden bir onay daha gelmeden içeri adım bile atılmıyor... Kim ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bin tane şifre denesin, o SMS ya da uygulama kodu olmadan boşuna çabalıyor... Düşünsene, biri şifreni bir yerden ele geçirse bile, senin elindeki o mobil cihaz olmadan hesabına erişmesi imkansız hale geliyor, tam bir güvenlik çemberi sarıyor seni, oh be dedirtiyor.
Bazen de biz kendi elimizle düşürüyoruz ya kendimizi... Geliyor ya o cafcaflı mailler, "Hesabınız askıya alındı, hemen tıklayın" diye... İşte o oltalama (phishing) denen bela, bir linke tıkladın mı, hop, sanki anahtarı kendi elinle vermiş gibi oluyorsun... Bir anlık dalgınlık, bir meraktan tıklandığında, anında bütün oturum bilgilerin falan ele geçirilebiliyor... O sahte sitelerin aslına ne kadar da benzediğine bak sen, insanın gözünü boyar resmen, gerçek mi sahte mi ayırt etmek bazen zorlaşır işte, sonra gel de toparla.
Eğer başına gelirse böyle bir şey, panik yapma sakın... Hesap kurtarma seçenekleri var ya, hani o baştan tanımladığımız yedek e-postalar, telefon numaraları... İşte onlar o kara gün için, bir can simidi gibi bekliyor... Ya da güvendiğin kişiler belirlemiştik ya, hani o ‘trusted contacts’ muhabbeti... Onlar sana bir kod göndererek yardımcı olabilir, hesabını geri almana destek verebilirler... Yani her zaman bir geri dönüş yolu, bir çıkış kapısı bırakılıyor aslında, yeter ki baştan o kapıları açık tutmayı unutma... Yoksa bir başına kalırsın vallahi, kimseye derdini anlatamazsın.
Bir de şu var, arada bir güvenlik kontrolü (security check-up) yapmak, nerelerde oturumun açık diye bakmak lazım... Bazen unuturuz ya, kafede, arkadaşın bilgisayarında falan açık kalır oturum... İşte o aktif oturumları kontrol etmek, tanımadık bir cihaz varsa hemen kapatmak, hesabının kontrolünü elinde tutmak demek... Şüpheli bir hareketlilik varsa, mesela tanımadığın bir yerden giriş yapılmışsa, sistem sana uyarı veriyor zaten... Kendi kendine bir duvar örmek gibi bu, sürekli etrafına bakınıyorsun, hani bir gedik var mı, bir açık kapı kaldı mı diye...
Sonuçta bu hesap meselesi, bildiğin dijital kimliğimiz, dijital evimiz gibi... İçinde onca anı, onca paylaşım, onca iletişim var... O yüzden ona iyi bakmak, kilidini sağlam tutmak, kapısını pencereleri kontrol etmek gerekiyor... Yoksa bir gün rüzgar alır götürür, ne olduğunu anlamadan her şey uçar gider... Bu sadece bir uygulama değil ki abi, bu bizim hayatımızın bir parçası, onun güvenliği de bizim iç huzurumuz demek... Öyle değil mi ya, insan kendini güvende hissedince, tadı başka oluyor her şeyin.