Kim bilir kaç kişinin başına geldi, sabahın köründe telefon çalıyor veya bir bildirim düşüyor; banka hesabınız "muvazaa iddiası" gibi muğlak, korkutucu bir gerekçeyle dondurulmuş. O an hissedilen şoku, hayal kırıklığını, bir de üzerine yığılan çaresizliği tahayyül edebiliyor musunuz? Bu öyle basit bir gecikme falan değil, finansal hayatınızın tam ortasına düşen bir bomba bu, aniden paramparça ediyor her şeyi...
İşin doğrusu, muvazaa denilen o lanet kelime, çoğu zaman, ne yazık ki, basit bir borç-alacak ilişkisinin çok ötesinde, katmanlı bir dolambaçlı yolun işaretidir. Sanki birileri, bilerek ya da bilmeyerek, bir hukuki işlemi bambaşka bir kılığa sokmuş, gerçek niyeti gizlemiş; ve şimdi o gizlenen niyetin faturası sizin hesabınıza kesilmiş gibi duruyor... İşte bu, abi ya, hukuk sisteminin en kafa karıştırıcı, en narin konularından biri, vallahi billahi.
Hele ki o ilk şok anında "ne yapacağım şimdi ben?" diye saçma sapan düşüncelerle sağa sola koşturmayın sakın; bu işin acemilikle, bilgisizlikle hallolmayacağını aklınızın bir köşesine kazıyın derhal. Bir kere bu gibi bir durumla yüzleştiğinizde, en büyük düşmanınız panik ve kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek olur, bunu baştan söyleyeyim...
Ancak gelin görün ki, bu cendereden kurtulmak da öyle "ben masumum" demekle olmuyor; ispat yükümlülüğü denen o ağır yük, genellikle iddianın sahibi üzerindeymiş gibi görünse de, fiili durumda bambaşka bir senaryo döner durur. Sizin o masumiyetinizi, o "benim bu işlerle alakam yok ki!" feryatlarınızı hukuki argümanlara dönüştürmek, bunu belgelerle, tanıklarla, mantıksal bir örgüyle desteklemek zorundasınız... Başka yolu yok.
Vallahi billahi, bu süreçte en büyük kalkanınız, sağlam bir şekilde tuttuğunuz belgelerdir; banka dekontları, sözleşmeler, yazışmalar, ticari kayıtlar, tapu senetleri... ne varsa, hepsi ama hepsi birer altın değerinde. Herhangi bir işleme ait en ufak bir belge noksanlığı bile, o "muvazaa iddiası" kartalının daha da yukarıdan süzülüp pençesini geçirivermesine neden olabilir, unutmayın bunu.
Şimdi diyeceksiniz ki "avukat tutacağız tabii ki," ama mesele sadece avukat tutmak değil ki, mesele bu karmaşık ve narin konuyu anlayıp, ilmek ilmek işleyecek, dosyanın her bir detayına hakim, tecrübeli bir kurtla yola çıkmak. Alanında uzmanlaşmış, muvazaa davaları konusunda eli sıcak bir hukukçu olmadan bu girdaptan çıkmak, tabiri caizse, elinizde fener olmadan zifiri karanlıkta yol bulmaya benzer... İnanın bana, bu bir lüks değil, zorunluluktur.
Peki ya sonuç? Hesaplar açılır mı, bloke biter mi, yoksa iş daha da mı karmaşık bir hal alır? Bu sorunun cevabı ne yazık ki tek tip bir reçeteye sığmaz, her dava kendi içinde bir evren oluşturur, kendi dinamikleri, kendi ispat yükleri ve kendi yargı kararıyla şekillenir. Bazen yıllar süren bir mücadele, bazen de doğru hamlelerle çok daha kısa sürede çözüme kavuşan bir süreç... Her ikisi de mümkün, ne yazık ki.
Velhasılkelam, bu gibi bir felaketle yüzleşmek zorunda kalmadan önce, finansal işlemlerinizde göstereceğiniz o "ince" dikkat var ya, işte o, her şeyden kıymetli aslında. Herhangi bir devir, satış, hibe ya da borç ilişkisine girerken, olası hukuki sonuçlarını enine boyuna düşünmek, "benim ne alakam var" demeden önce, "ya olursa?" sorusunu sormak... İşte bu, en büyük önleyici tedbir olur, baştan söyleyeyim.
İşin doğrusu, muvazaa denilen o lanet kelime, çoğu zaman, ne yazık ki, basit bir borç-alacak ilişkisinin çok ötesinde, katmanlı bir dolambaçlı yolun işaretidir. Sanki birileri, bilerek ya da bilmeyerek, bir hukuki işlemi bambaşka bir kılığa sokmuş, gerçek niyeti gizlemiş; ve şimdi o gizlenen niyetin faturası sizin hesabınıza kesilmiş gibi duruyor... İşte bu, abi ya, hukuk sisteminin en kafa karıştırıcı, en narin konularından biri, vallahi billahi.
Hele ki o ilk şok anında "ne yapacağım şimdi ben?" diye saçma sapan düşüncelerle sağa sola koşturmayın sakın; bu işin acemilikle, bilgisizlikle hallolmayacağını aklınızın bir köşesine kazıyın derhal. Bir kere bu gibi bir durumla yüzleştiğinizde, en büyük düşmanınız panik ve kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek olur, bunu baştan söyleyeyim...
Ancak gelin görün ki, bu cendereden kurtulmak da öyle "ben masumum" demekle olmuyor; ispat yükümlülüğü denen o ağır yük, genellikle iddianın sahibi üzerindeymiş gibi görünse de, fiili durumda bambaşka bir senaryo döner durur. Sizin o masumiyetinizi, o "benim bu işlerle alakam yok ki!" feryatlarınızı hukuki argümanlara dönüştürmek, bunu belgelerle, tanıklarla, mantıksal bir örgüyle desteklemek zorundasınız... Başka yolu yok.
Vallahi billahi, bu süreçte en büyük kalkanınız, sağlam bir şekilde tuttuğunuz belgelerdir; banka dekontları, sözleşmeler, yazışmalar, ticari kayıtlar, tapu senetleri... ne varsa, hepsi ama hepsi birer altın değerinde. Herhangi bir işleme ait en ufak bir belge noksanlığı bile, o "muvazaa iddiası" kartalının daha da yukarıdan süzülüp pençesini geçirivermesine neden olabilir, unutmayın bunu.
Şimdi diyeceksiniz ki "avukat tutacağız tabii ki," ama mesele sadece avukat tutmak değil ki, mesele bu karmaşık ve narin konuyu anlayıp, ilmek ilmek işleyecek, dosyanın her bir detayına hakim, tecrübeli bir kurtla yola çıkmak. Alanında uzmanlaşmış, muvazaa davaları konusunda eli sıcak bir hukukçu olmadan bu girdaptan çıkmak, tabiri caizse, elinizde fener olmadan zifiri karanlıkta yol bulmaya benzer... İnanın bana, bu bir lüks değil, zorunluluktur.
Peki ya sonuç? Hesaplar açılır mı, bloke biter mi, yoksa iş daha da mı karmaşık bir hal alır? Bu sorunun cevabı ne yazık ki tek tip bir reçeteye sığmaz, her dava kendi içinde bir evren oluşturur, kendi dinamikleri, kendi ispat yükleri ve kendi yargı kararıyla şekillenir. Bazen yıllar süren bir mücadele, bazen de doğru hamlelerle çok daha kısa sürede çözüme kavuşan bir süreç... Her ikisi de mümkün, ne yazık ki.
Velhasılkelam, bu gibi bir felaketle yüzleşmek zorunda kalmadan önce, finansal işlemlerinizde göstereceğiniz o "ince" dikkat var ya, işte o, her şeyden kıymetli aslında. Herhangi bir devir, satış, hibe ya da borç ilişkisine girerken, olası hukuki sonuçlarını enine boyuna düşünmek, "benim ne alakam var" demeden önce, "ya olursa?" sorusunu sormak... İşte bu, en büyük önleyici tedbir olur, baştan söyleyeyim.