Arasbly
Kayıtlı Kullanıcı
Yaşamın o can sıkıcı anlarından biri... O en önemli anda, ödeme yapmanız gerektiğinde veya toplu taşımaya binecekken telefonunuzun NFC'sinin "bloke" olması... Kartı okuyucunun üzerine defalarca tutuyorsunuz, yok. Sanki telefonunuz size inat ediyor, sanki teknoloji o an sizinle alay ediyor gibi. İnsan çıldıracak gibi oluyor, vallahi billahi.
Hani saatlerce uğraşırsınız ya, telefonunuzu baştan başlatırsınız, NFC ayarlarını kapatıp açarsınız, hatta belki uygulamayı silip tekrar yüklersiniz... Her şeyi denersiniz ama nafile. O ekranda "Kart okunamadı" yazısını görmek, tam da o kalabalıkta arkanızda kuyruk varken, dünyanın sonu gibi gelir insana... Bir an dersiniz ki, "Tamam, telefonum bozuldu."
Sonra bir gün, tamamen tesadüfen, bir arkadaşım elindeki banka kartıyla uğraşırken bir şey söyledi... "Biliyor musun, bazen benim NFC de çalışmıyor. Bankadaki görevli dedi ki, kartın yüzeyi kirlenmiş olabilir..." Ne alaka, değil mi? Ben de ilk başta kaşlarımı kaldırdım, "Saçmalama canım, temassız kartın kiri neyi etkileyecek?" diye düşündüm. Ama içten içe bir merak sardı beni... Ya haklıysa?
İşte o an, o küçücük ihtimal beynime kazındı. Bir sonraki "NFC blokesi" yaşadığımda, artık tüm umudumu yitirmişken, cebimdeki o temassız kredi kartını çıkardım. Üzerine biriken toz, parmak izleri, cebin içindeki bilmem ne kalıntıları... Hani görünmez bir tabaka oluşur ya zamanla...
Aldım kartı elime, şöyle bir baktım. Gözle görülebilir bir kir de yok aslında, öyle bariz bir leke falan... Ama ne bileyim, denemekten ne çıkar diye düşündüm. Küçük bir bez parçası buldum, kuru. Nazikçe, sanki bir mücevheri parlatır gibi sildim kartın tüm yüzeyini. Özellikle çipin olduğu bölgeye dikkat ettim, hani orada bir temassız alan var ya...
Ve sonra o mucizevi an... Telefonu tekrar uzattım okuyucuya. İçimde o bildik "Yine olmayacak" hissiyle, o çaresizlikle... Ama bu sefer farklıydı. Bir saniye, iki saniye... Ve o tanıdık "bip" sesi! Ödeme tamamlandı. Şaşkınlık, inanılmaz bir rahatlama... Vallahi gözlerim fal taşı gibi açıldı, "Ne yani şimdi bu muydu?" diye fısıldadım kendi kendime.
O an anladım ki, bazen en karmaşık sandığımız sorunların çözümü, burnumuzun dibindeki o en basit detayda gizli olabiliyor. O minicik, gözle zar zor görünen kir tabakası, NFC çipinin okuyucuyla sağlıklı bir iletişim kurmasını engelliyormuş meğer... Abi ya, düşünsene, saatlerce ayar kurcalıyoruz, telefon değiştirme derdine giriyoruz, oysa tek yapmamız gereken küçücük bir temizlikmiş.
Şimdi ne zaman bir arkadaşımın "NFC'm çalışmıyor" serzenişini duysam, ilk verdiğim tavsiye hep aynı oluyor: "Kartını bir silmeyi dene." Ve biliyor musunuz, şaşırtıcı bir şekilde çoğu zaman işe yarıyor. İnsan inanamıyor değil mi, bu kadar basit bir şeyin böyle bir sorunu çözebileceğine... Ama deneyince, o "bip" sesini duyunca, hak veriyorsunuz. İşte teknoloji dediğin böyle sürprizlerle dolu, öyle değil mi? Bazen o incelikli yapının en temel ihtiyaçları bile, bizim gözümüzden kaçabiliyor...
Hani saatlerce uğraşırsınız ya, telefonunuzu baştan başlatırsınız, NFC ayarlarını kapatıp açarsınız, hatta belki uygulamayı silip tekrar yüklersiniz... Her şeyi denersiniz ama nafile. O ekranda "Kart okunamadı" yazısını görmek, tam da o kalabalıkta arkanızda kuyruk varken, dünyanın sonu gibi gelir insana... Bir an dersiniz ki, "Tamam, telefonum bozuldu."
Sonra bir gün, tamamen tesadüfen, bir arkadaşım elindeki banka kartıyla uğraşırken bir şey söyledi... "Biliyor musun, bazen benim NFC de çalışmıyor. Bankadaki görevli dedi ki, kartın yüzeyi kirlenmiş olabilir..." Ne alaka, değil mi? Ben de ilk başta kaşlarımı kaldırdım, "Saçmalama canım, temassız kartın kiri neyi etkileyecek?" diye düşündüm. Ama içten içe bir merak sardı beni... Ya haklıysa?
İşte o an, o küçücük ihtimal beynime kazındı. Bir sonraki "NFC blokesi" yaşadığımda, artık tüm umudumu yitirmişken, cebimdeki o temassız kredi kartını çıkardım. Üzerine biriken toz, parmak izleri, cebin içindeki bilmem ne kalıntıları... Hani görünmez bir tabaka oluşur ya zamanla...
Aldım kartı elime, şöyle bir baktım. Gözle görülebilir bir kir de yok aslında, öyle bariz bir leke falan... Ama ne bileyim, denemekten ne çıkar diye düşündüm. Küçük bir bez parçası buldum, kuru. Nazikçe, sanki bir mücevheri parlatır gibi sildim kartın tüm yüzeyini. Özellikle çipin olduğu bölgeye dikkat ettim, hani orada bir temassız alan var ya...
Ve sonra o mucizevi an... Telefonu tekrar uzattım okuyucuya. İçimde o bildik "Yine olmayacak" hissiyle, o çaresizlikle... Ama bu sefer farklıydı. Bir saniye, iki saniye... Ve o tanıdık "bip" sesi! Ödeme tamamlandı. Şaşkınlık, inanılmaz bir rahatlama... Vallahi gözlerim fal taşı gibi açıldı, "Ne yani şimdi bu muydu?" diye fısıldadım kendi kendime.
O an anladım ki, bazen en karmaşık sandığımız sorunların çözümü, burnumuzun dibindeki o en basit detayda gizli olabiliyor. O minicik, gözle zar zor görünen kir tabakası, NFC çipinin okuyucuyla sağlıklı bir iletişim kurmasını engelliyormuş meğer... Abi ya, düşünsene, saatlerce ayar kurcalıyoruz, telefon değiştirme derdine giriyoruz, oysa tek yapmamız gereken küçücük bir temizlikmiş.
Şimdi ne zaman bir arkadaşımın "NFC'm çalışmıyor" serzenişini duysam, ilk verdiğim tavsiye hep aynı oluyor: "Kartını bir silmeyi dene." Ve biliyor musunuz, şaşırtıcı bir şekilde çoğu zaman işe yarıyor. İnsan inanamıyor değil mi, bu kadar basit bir şeyin böyle bir sorunu çözebileceğine... Ama deneyince, o "bip" sesini duyunca, hak veriyorsunuz. İşte teknoloji dediğin böyle sürprizlerle dolu, öyle değil mi? Bazen o incelikli yapının en temel ihtiyaçları bile, bizim gözümüzden kaçabiliyor...