IndigoPizzicato
Kayıtlı Kullanıcı
Hepimizin o can acıtan, o iliğimize kadar işleyen hissi biliyoruz, değil mi? Bir sabah uyandığımızda telefonun ekranında beliren o uğursuz "Servis Yok" uyarısı… Hani o an, ne oluyor şimdi diye düşündüğümüz, o akışkan dijital hayatımızın aniden beton duvarlara çarptığı o an var ya, vallahi billahi işte tam da oradan başlıyor her şey. Cihazınızın şebeke parametreleri içerisinde tanımlı kimlik doğrulaması aniden sonlandırılmış, erişim protokolleri iptal edilmiş ve o saniyeden itibaren siz sadece donuk bir donanım parçasına bakıyorsunuz abi ya. Oysa daha dün arama yapıyor, mesajlaşıyor, veri akışında yüzüyorduk adeta…
Operatörlerin bu SIM blokesi politikaları, birçoğumuzun hayatının orta yerine bıraktığı o koca boşluk değil de nedir Allah aşkına? Hani o IMEI denilen o benzersiz kimlik numarası var ya, işte o karalisteye girdiğinde ya da kayıtsız bir cihazla eşleştiğinde, network erişim noktalarından anında dışlanıyorsunuz. Adeta görünmez bir bariyerle çevriliyorsunuz; data paketleriniz geçmiyor, ses sinyalleri kesiliyor, SMS’leriniz havada kalıyor… Kimsenin size ulaşamadığı, sizin de kimseye ulaşamadığınız o dijital ıssızlığa sürüklenişimiz, bazen sırf yanlış bir ülkeye mi seyahat ettik, yoksa ikinci el bir cihaz mı aldık diye mi başımıza geliyor, anlaması zor.
Peki, bu "güvenlik" adı altında yapılan fiili şebeke dışı bırakma işlemi nasıl işliyor? Abone kimlik modülünüz, yani o küçük SIM kartınız, operatörün merkezi veritabanındaki ESN (Electronic Serial Number) ile eşleşemediğinde, sistem sizi otomatik olarak yetkisiz bir kullanıcı olarak işaretler. Bu işaretleme, cihazınızın base station’larla kurduğu tüm iletişim köprülerini yıkıyor, o radyo dalgaları artık sizin için bir geçit değil, adeta bir hapishane duvarına dönüşüyor. Sanki bir anda, dijital varlığınız inkar ediliyor, sıfırlanıyor...
Operatörlerin o katı kuralları, o teknik maddelerle dolu kullanıcı sözleşmeleri, bazen biz sıradan kullanıcıların, o incecik çizgide nasıl da kolayca ayaklarımızın kaydığına dair birer kanıt değil mi? Hani o yasal gri alanlar var ya, işte o alanlarda bir anda kendimizi savunmasız buluveriyoruz. Telefonumuzun yasal kaydını yaptırmayı unuttuğumuzda, ya da gümrükten geçerken bir detayı atladığımızda, anında o acımasız sistemin pençesine düşüyoruz; mobil servis sağlayıcının ana sistemleri, sizin aboneliğinizi anında askıya alıyor, sizi şebekenin dışına iteliyor. Ne bir uyarı, ne bir şefkat…
Sadece iletişim değil, dijital bankacılık, sosyal medya hesaplarımız, iki faktörlü kimlik doğrulamaları… Her şey ama her şey o minicik SIM kartına bağlı değil mi? Telefonunuzun bir anda işlevsiz bir tuğlaya dönüşmesiyle, tüm bu dijital ekosistem de sizin için adeta çöküyor. O an, o SIM kartının taşıdığı o eşsiz imza, operatörün sunucularında "invalid" olarak işaretlendiğinde, sanal dünyanızın kapıları bir anda yüzünüze kapanıveriyor… İşte o zaman anlıyoruz, sadece bir "telefon" değil, tüm bir "hayat" bloke edilmiş oluyor aslında.
Bu durum, bizleri sürekli bir tedirginlik içinde yaşatmıyor mu? Her an, bir kural ihlali mi yaparım, bir hataya mı düşerim endişesiyle. Operatörün o karmaşık algoritmaları, o sıkı güvenlik protokolleri, bir yandan elbette bizim iyiliğimiz için; fakat diğer yandan, o kadar ince ayarlanmış ki, küçük bir sapma bile sizi sistem dışına atabiliyor. Bazen sadece yurt dışından getirilen bir cihazın vergisi ödenmedi diye, ya da yurt dışı kullanım süresini aştı diye… O ağ yönetim sistemleri, sizin cihazınızın uluslararası dolaşımındaki süreleri titizlikle izliyor, ve o tanımlı sürenin aşımıyla birlikte, "kayıtsız" ibaresi anında beliriyor…
Peki, biz bu sisteme nasıl sesimizi duyuracağız? Bu kadar teknik bir mesele, bu kadar bürokratik bir duvarla örülü bir sorun karşısında nasıl duracağız? Belki de ilk adım, bu politikaların şeffaflığını talep etmekten geçiyor, hani o gizli saklı maddeler var ya, onların daha anlaşılır olmasını istemekten… Çünkü biliyoruz ki, o katı tanımlamalar, o protokol bazlı engellemeler, sadece bir teknik detay değil, aynı zamanda bizim yaşam kalitemizi doğrudan etkileyen, hepimizin derinden hissettiği bir gerçeklik... Evet, vallahi öyle...
Operatörlerin bu SIM blokesi politikaları, birçoğumuzun hayatının orta yerine bıraktığı o koca boşluk değil de nedir Allah aşkına? Hani o IMEI denilen o benzersiz kimlik numarası var ya, işte o karalisteye girdiğinde ya da kayıtsız bir cihazla eşleştiğinde, network erişim noktalarından anında dışlanıyorsunuz. Adeta görünmez bir bariyerle çevriliyorsunuz; data paketleriniz geçmiyor, ses sinyalleri kesiliyor, SMS’leriniz havada kalıyor… Kimsenin size ulaşamadığı, sizin de kimseye ulaşamadığınız o dijital ıssızlığa sürüklenişimiz, bazen sırf yanlış bir ülkeye mi seyahat ettik, yoksa ikinci el bir cihaz mı aldık diye mi başımıza geliyor, anlaması zor.
Peki, bu "güvenlik" adı altında yapılan fiili şebeke dışı bırakma işlemi nasıl işliyor? Abone kimlik modülünüz, yani o küçük SIM kartınız, operatörün merkezi veritabanındaki ESN (Electronic Serial Number) ile eşleşemediğinde, sistem sizi otomatik olarak yetkisiz bir kullanıcı olarak işaretler. Bu işaretleme, cihazınızın base station’larla kurduğu tüm iletişim köprülerini yıkıyor, o radyo dalgaları artık sizin için bir geçit değil, adeta bir hapishane duvarına dönüşüyor. Sanki bir anda, dijital varlığınız inkar ediliyor, sıfırlanıyor...
Operatörlerin o katı kuralları, o teknik maddelerle dolu kullanıcı sözleşmeleri, bazen biz sıradan kullanıcıların, o incecik çizgide nasıl da kolayca ayaklarımızın kaydığına dair birer kanıt değil mi? Hani o yasal gri alanlar var ya, işte o alanlarda bir anda kendimizi savunmasız buluveriyoruz. Telefonumuzun yasal kaydını yaptırmayı unuttuğumuzda, ya da gümrükten geçerken bir detayı atladığımızda, anında o acımasız sistemin pençesine düşüyoruz; mobil servis sağlayıcının ana sistemleri, sizin aboneliğinizi anında askıya alıyor, sizi şebekenin dışına iteliyor. Ne bir uyarı, ne bir şefkat…
Sadece iletişim değil, dijital bankacılık, sosyal medya hesaplarımız, iki faktörlü kimlik doğrulamaları… Her şey ama her şey o minicik SIM kartına bağlı değil mi? Telefonunuzun bir anda işlevsiz bir tuğlaya dönüşmesiyle, tüm bu dijital ekosistem de sizin için adeta çöküyor. O an, o SIM kartının taşıdığı o eşsiz imza, operatörün sunucularında "invalid" olarak işaretlendiğinde, sanal dünyanızın kapıları bir anda yüzünüze kapanıveriyor… İşte o zaman anlıyoruz, sadece bir "telefon" değil, tüm bir "hayat" bloke edilmiş oluyor aslında.
Bu durum, bizleri sürekli bir tedirginlik içinde yaşatmıyor mu? Her an, bir kural ihlali mi yaparım, bir hataya mı düşerim endişesiyle. Operatörün o karmaşık algoritmaları, o sıkı güvenlik protokolleri, bir yandan elbette bizim iyiliğimiz için; fakat diğer yandan, o kadar ince ayarlanmış ki, küçük bir sapma bile sizi sistem dışına atabiliyor. Bazen sadece yurt dışından getirilen bir cihazın vergisi ödenmedi diye, ya da yurt dışı kullanım süresini aştı diye… O ağ yönetim sistemleri, sizin cihazınızın uluslararası dolaşımındaki süreleri titizlikle izliyor, ve o tanımlı sürenin aşımıyla birlikte, "kayıtsız" ibaresi anında beliriyor…
Peki, biz bu sisteme nasıl sesimizi duyuracağız? Bu kadar teknik bir mesele, bu kadar bürokratik bir duvarla örülü bir sorun karşısında nasıl duracağız? Belki de ilk adım, bu politikaların şeffaflığını talep etmekten geçiyor, hani o gizli saklı maddeler var ya, onların daha anlaşılır olmasını istemekten… Çünkü biliyoruz ki, o katı tanımlamalar, o protokol bazlı engellemeler, sadece bir teknik detay değil, aynı zamanda bizim yaşam kalitemizi doğrudan etkileyen, hepimizin derinden hissettiği bir gerçeklik... Evet, vallahi öyle...