TunaByte
Kayıtlı Kullanıcı
Şimdi şu selfie doğrulama dedikleri, her uygulamanın, her bankanın, her dijital işlemin olmazsa olmazı oldu ya... Hani o kimliği alıp, yüzünle birlikte kameraya gösterme faslı var... İşte orada hepimizin refleksle yaptığı, o kimliği sıkıca tutarken baş parmağımızın kimliğin küçücük bir köşesine, bazen fotoğrafın tam üstüne denk gelmesi var ya, vallahi billahi bizim de başımızı ağrıtıyor, sistemlerin de canını sıkıyor abi. O küçücük parmak, devasa bir veri engelleyiciye dönüşüyor resmen, okuma algoritmalarının bütün şematiğini bozup geçiyor...
Aslında bakarsan, olay sadece "kullanıcı tutmayı beceremiyor" demekle bitmiyor, işin arka planında, o yapay zeka denilen canavarın, optik karakter tanıma (OCR) motorlarının ince ince işlediği bir mekanizma var. Kimliğin üzerindeki o seri numaraları, ad soyad bilgileri, doğum tarihi, son kullanma tarihi gibi kritik veriler... İşte o minicik parmak, o piksellerin arasına bir gölge gibi girince, bizim algoritmalar sanki gözleri bağlanmış gibi kalıyor, "veri okunamadı" ya da "eksik bilgi" diye avazı çıktığı kadar bağırıyor; çünkü o küçücük alandaki karakterleri bir bütün olarak algılayamıyor, ayırt edemiyor... Sanki bir harfin üzerine koca bir mürekkep damlası düşmüş gibi...
Yaşadığımız o anlık stres de var tabii... Bir yandan "doğru açıyı buldum mu?", "ışık iyi mi?", "yüzüm net mi?" diye düşünürken, diğer yandan o kimliği avucumuzda sağlam tutma telaşıyla parmağımız ister istemez o hassas bölgeye kayıveriyor. Uygulama arayüzleri bize "kimliği tam kadraja sığdırın," "gözlüklerinizi çıkarın" gibi talimatlar veriyor da, o parmak meselesini yeterince vurgulamıyor ki, hani "parmağını kimliğin üzerine getirme sakın" diyen bir geri bildirim sistemi olsa... Ama yok işte, kullanıcı deneyimi denilen o narin çiçek, bu minicik ayrıntı yüzünden solup gidiyor, biz de defalarca çekmek zorunda kalıyoruz...
Şimdi bir de işin güvenlik boyutu var ki, asıl çetrefilli kısım orası. O parmakla kimliğin bir kısmını kapattığında, sistem bu durumu "olası bir manipülasyon" ya da "eksik bilgiyle dolandırıcılık girişimi" olarak algılayabiliyor. O an devreye giren gelişmiş güvenlik protokolleri, bizim kimlik doğrulama API'lerine gönderilen verinin bütünlüğünü sorguluyor ve reddediyor. Yani sen, belki de sadece kimliği düşürmemek için öyle tuttun, ne bileyim, bir anlık dalgınlık... Ama sistem için sen potansiyel bir risk faktörüsün, o gri alanda kalmış bir veri parçasısın... Gel de anlat şimdi, art niyetsiz olduğunu o makineye...
Peki ya o "tekrar deneyin" mesajı? Çoğu zaman neyin yanlış olduğunu bile doğru düzgün söylemiyor ki... "Kimliğiniz okunamadı" diyor, ama okunamamasının sebebinin parmağımız olduğunu belirtmiyor. Biz de tekrar tekrar çekiyoruz, ışığı ayarlıyoruz, açıyı değiştiriyoruz, ama o parmağı bilinçaltı bir refleksle yine aynı yere koyuyoruz... O geri bildirim döngüsü dediğimiz şey, burada tam bir kısırdöngüye dönüşüyor; kullanıcı öğrenmiyor, sistem sadece reddediyor, ve biz de koca koca firmaların dijital kapılarında, parmağımız yüzünden bekletiliyoruz... Hani bazen insan der ya, "bir insan bile böyle yanlış anlamazdı," işte mevzu tam da bu... O akıllı sistemlerin, bazen en basit insan refleksini anlayamaması...
Aslında bakarsan, olay sadece "kullanıcı tutmayı beceremiyor" demekle bitmiyor, işin arka planında, o yapay zeka denilen canavarın, optik karakter tanıma (OCR) motorlarının ince ince işlediği bir mekanizma var. Kimliğin üzerindeki o seri numaraları, ad soyad bilgileri, doğum tarihi, son kullanma tarihi gibi kritik veriler... İşte o minicik parmak, o piksellerin arasına bir gölge gibi girince, bizim algoritmalar sanki gözleri bağlanmış gibi kalıyor, "veri okunamadı" ya da "eksik bilgi" diye avazı çıktığı kadar bağırıyor; çünkü o küçücük alandaki karakterleri bir bütün olarak algılayamıyor, ayırt edemiyor... Sanki bir harfin üzerine koca bir mürekkep damlası düşmüş gibi...
Yaşadığımız o anlık stres de var tabii... Bir yandan "doğru açıyı buldum mu?", "ışık iyi mi?", "yüzüm net mi?" diye düşünürken, diğer yandan o kimliği avucumuzda sağlam tutma telaşıyla parmağımız ister istemez o hassas bölgeye kayıveriyor. Uygulama arayüzleri bize "kimliği tam kadraja sığdırın," "gözlüklerinizi çıkarın" gibi talimatlar veriyor da, o parmak meselesini yeterince vurgulamıyor ki, hani "parmağını kimliğin üzerine getirme sakın" diyen bir geri bildirim sistemi olsa... Ama yok işte, kullanıcı deneyimi denilen o narin çiçek, bu minicik ayrıntı yüzünden solup gidiyor, biz de defalarca çekmek zorunda kalıyoruz...
Şimdi bir de işin güvenlik boyutu var ki, asıl çetrefilli kısım orası. O parmakla kimliğin bir kısmını kapattığında, sistem bu durumu "olası bir manipülasyon" ya da "eksik bilgiyle dolandırıcılık girişimi" olarak algılayabiliyor. O an devreye giren gelişmiş güvenlik protokolleri, bizim kimlik doğrulama API'lerine gönderilen verinin bütünlüğünü sorguluyor ve reddediyor. Yani sen, belki de sadece kimliği düşürmemek için öyle tuttun, ne bileyim, bir anlık dalgınlık... Ama sistem için sen potansiyel bir risk faktörüsün, o gri alanda kalmış bir veri parçasısın... Gel de anlat şimdi, art niyetsiz olduğunu o makineye...
Peki ya o "tekrar deneyin" mesajı? Çoğu zaman neyin yanlış olduğunu bile doğru düzgün söylemiyor ki... "Kimliğiniz okunamadı" diyor, ama okunamamasının sebebinin parmağımız olduğunu belirtmiyor. Biz de tekrar tekrar çekiyoruz, ışığı ayarlıyoruz, açıyı değiştiriyoruz, ama o parmağı bilinçaltı bir refleksle yine aynı yere koyuyoruz... O geri bildirim döngüsü dediğimiz şey, burada tam bir kısırdöngüye dönüşüyor; kullanıcı öğrenmiyor, sistem sadece reddediyor, ve biz de koca koca firmaların dijital kapılarında, parmağımız yüzünden bekletiliyoruz... Hani bazen insan der ya, "bir insan bile böyle yanlış anlamazdı," işte mevzu tam da bu... O akıllı sistemlerin, bazen en basit insan refleksini anlayamaması...