OrchidRhythm
Kayıtlı Kullanıcı
O an, telefon ekranında o lanet olası mesaj beliriverdiğinde, midenize bir yumruk yemiş gibi olursunuz. "Cihazınız kayıtsız olduğu için hizmetiniz kısıtlanmıştır." Ne kayıtsızı abi ya? Daha dün tıkır tıkır çalışıyordu bu meret, yıllardır cebimizdeydi... Yok, sanki birileri, görünmez bir el, can damarınızı kesivermiş, hayatla bağlantınızı koparmış gibi. O sessizlik, o yoksunluk hissi... işte o noktada başlıyor bizim çilemiz, biliyoruz, vallahi biliyoruz. Bu sadece bir telefon hattının kesilmesi değil, bu bizim dijital kimliğimizin, sesimizin kısıtlanması... Sanki suçlu bizmişiz gibi.
İlk şoku atlattıktan sonra, otomatik pilot devreye girer, değil mi? Ayarlara girersin, SIM kartı çıkarıp tekrar takarsın, telefonu yeniden başlatırsın, sanki sihirli bir dokunuşla düzelecekmiş gibi. Ama nafile. Ekranımızdaki o donuk, soğuk gerçek, değişmez. Sonra o içimizdeki aslan kükrer: "Bu işin bir yolu olmalı!" dersin kendine, bir çözüm, bir çıkış kapısı. Ama hangi kapıya vursan, sanki duvara çarpmışsın gibi... Oysa biz hakkımız olanı istiyoruz, sadece iletişim kurmak istiyoruz.
Operatörün müşteri hizmetleri denilen o dipsiz kuyulara düşersin, hani o dakikaların litre litre akıp gittiği, robotik seslerin birbiri ardına ezbere cümleler sıraladığı yerlere. "Efendim, cihazınızın IMEI numarası klonlanmış olabilir." ya da "Yurt dışından gelen cihazlar için 120 günlük kullanım süresi dolmuş..." Cımbızla ağızlarından kelime alırsın, her bir bilgi kırıntısı için adeta bir savaş verirsin. Sanki onlar suçlu değil de biz dert anlatmaya gelmişiz gibi. Bize, pasaport kaydının e-Devlet üzerinden yapılması gerektiğini söylerler, bir kereliğine mahsus o hakkı kullandınız mı diye sorarlar... Peki ya kullandıysak? Ya da hiç yurt dışına çıkmadıysak, bu cihaz nasıl oldu da "yurt dışı" damgası yedi? İşin içinden çıkılmaz bir hal alır bu sorular...
Sonra BTK'nın kapısına dayanma fikri belirir zihninde, o resmiyetin, o bürokrasinin en ağır hali. Dilekçeler, evraklar, bekleme süreleri... IMEI numarasının çalındığına dair tespit raporu için operatöre başvurman gerekiyormuş, o raporla BTK'ya gidecekmişsin, onlar inceleyecekmiş, karar verecekmiş... Adeta bir labirentin içine çekiliriz, her köşede yeni bir kağıt, yeni bir onay, yeni bir bekleyiş. Bazen, o kadar çok adım atarsın ki, artık ne için yürüdüğünü bile unutur hale gelirsin. Bizim sabrımız denen şeyin sınırlarını zorlamak değil de nedir bu?
İşin aslı, bu noktadan sonra fısıltılar başlar. "Piyasada halledenler var abi..." dersin, o illegal yolları, cihazın yazılımına müdahale edip o lanet olası IMEI'yi değiştirmeyi fısıldarlar kulağına. Bilirsin, yasaktır, suçtur, ama bir anlık o çaresizlik hissiyle, o "son çare" umuduyla akıllara düşer bu fikirler. Sanki başka çıkış yolu kalmamış gibi, en karanlık dehlizlere yönelirsin... Ama biliriz ki, bu tarz geçici çözümler sadece sorunları büyütür, daha büyük baş ağrılarına davetiye çıkarır. Bizim aradığımız kalıcı bir çözüm, yasal, insan onuruna yakışır bir çözüm.
Asıl savaş, tüketici haklarımıza sahip çıkmakla başlar. Operatörle yapılan sözleşmeler, o küçücük yazılar, haklarımızı nasıl koruyacağımız... Tüketici Hakem Heyeti'ne başvurmak, yasal yolları zorlamak, belki de onlarca lira değerindeki bir cihaz için harcanan zamanın ve emeğin o psikolojik yükü... Hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz, değil mi? Hukukun, adaletin bir gün bize de tecelli edeceğine inanmalıyız, o koca sistemin içinde, sesimizi duyurmanın bir yolunu mutlaka bulmalıyız. Çünkü bu sadece bir SIM kart blokesi değil, bu bizim hakkımız olan yaşama ve iletişim kurma özgürlüğümüzün ta kendisi... Ve biz bu özgürlük için savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Asla.
İlk şoku atlattıktan sonra, otomatik pilot devreye girer, değil mi? Ayarlara girersin, SIM kartı çıkarıp tekrar takarsın, telefonu yeniden başlatırsın, sanki sihirli bir dokunuşla düzelecekmiş gibi. Ama nafile. Ekranımızdaki o donuk, soğuk gerçek, değişmez. Sonra o içimizdeki aslan kükrer: "Bu işin bir yolu olmalı!" dersin kendine, bir çözüm, bir çıkış kapısı. Ama hangi kapıya vursan, sanki duvara çarpmışsın gibi... Oysa biz hakkımız olanı istiyoruz, sadece iletişim kurmak istiyoruz.
Operatörün müşteri hizmetleri denilen o dipsiz kuyulara düşersin, hani o dakikaların litre litre akıp gittiği, robotik seslerin birbiri ardına ezbere cümleler sıraladığı yerlere. "Efendim, cihazınızın IMEI numarası klonlanmış olabilir." ya da "Yurt dışından gelen cihazlar için 120 günlük kullanım süresi dolmuş..." Cımbızla ağızlarından kelime alırsın, her bir bilgi kırıntısı için adeta bir savaş verirsin. Sanki onlar suçlu değil de biz dert anlatmaya gelmişiz gibi. Bize, pasaport kaydının e-Devlet üzerinden yapılması gerektiğini söylerler, bir kereliğine mahsus o hakkı kullandınız mı diye sorarlar... Peki ya kullandıysak? Ya da hiç yurt dışına çıkmadıysak, bu cihaz nasıl oldu da "yurt dışı" damgası yedi? İşin içinden çıkılmaz bir hal alır bu sorular...
Sonra BTK'nın kapısına dayanma fikri belirir zihninde, o resmiyetin, o bürokrasinin en ağır hali. Dilekçeler, evraklar, bekleme süreleri... IMEI numarasının çalındığına dair tespit raporu için operatöre başvurman gerekiyormuş, o raporla BTK'ya gidecekmişsin, onlar inceleyecekmiş, karar verecekmiş... Adeta bir labirentin içine çekiliriz, her köşede yeni bir kağıt, yeni bir onay, yeni bir bekleyiş. Bazen, o kadar çok adım atarsın ki, artık ne için yürüdüğünü bile unutur hale gelirsin. Bizim sabrımız denen şeyin sınırlarını zorlamak değil de nedir bu?
İşin aslı, bu noktadan sonra fısıltılar başlar. "Piyasada halledenler var abi..." dersin, o illegal yolları, cihazın yazılımına müdahale edip o lanet olası IMEI'yi değiştirmeyi fısıldarlar kulağına. Bilirsin, yasaktır, suçtur, ama bir anlık o çaresizlik hissiyle, o "son çare" umuduyla akıllara düşer bu fikirler. Sanki başka çıkış yolu kalmamış gibi, en karanlık dehlizlere yönelirsin... Ama biliriz ki, bu tarz geçici çözümler sadece sorunları büyütür, daha büyük baş ağrılarına davetiye çıkarır. Bizim aradığımız kalıcı bir çözüm, yasal, insan onuruna yakışır bir çözüm.
Asıl savaş, tüketici haklarımıza sahip çıkmakla başlar. Operatörle yapılan sözleşmeler, o küçücük yazılar, haklarımızı nasıl koruyacağımız... Tüketici Hakem Heyeti'ne başvurmak, yasal yolları zorlamak, belki de onlarca lira değerindeki bir cihaz için harcanan zamanın ve emeğin o psikolojik yükü... Hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz, değil mi? Hukukun, adaletin bir gün bize de tecelli edeceğine inanmalıyız, o koca sistemin içinde, sesimizi duyurmanın bir yolunu mutlaka bulmalıyız. Çünkü bu sadece bir SIM kart blokesi değil, bu bizim hakkımız olan yaşama ve iletişim kurma özgürlüğümüzün ta kendisi... Ve biz bu özgürlük için savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Asla.