TunaByte
Kayıtlı Kullanıcı
Şimdi diyorum ki, o Steam hesabı var ya... Hani canın ciğerin, yıllarını verdiğin, o tek tek biriktirdiğin oyunlar, kartlar, skinler... Bir gün kalkıp desen ki, "Ben bu hesabı değiştireyim," veya ne bileyim, başka bir yerden giriverdin hadi, yurt dışındasın diyelim, ya da yeni bir internet sağlayıcıya geçtin... İşte orada bir şey oluyor abi, o sessiz sedasız yılan gibi bir şey giriyor araya.
Bilgisayarın ekranı kararıyor sanki birden, her şey bir duruluyor... Sanki bir fısıltı duyuyorsun uzaktan, "Yanlış yaptın." Nedenini anlamadan, ne olduğunu kavramadan, bir anda o dijital varlığın, o tüm emeklerin puf... Uçup gidiveriyor parmaklarının arasından. Vallahi billahi, insan böyle kalakalıyor.
O koca sistem, senin o ufak tefek değişikliğini, o masumane hareketini "tehdit" olarak algılıyor biliyor musun? Yani sen kendini güvende sanırsın hep, "benim kimliğim, benim hesabım," dersin... Ama yok öyle değilmiş. O sistemin gözünde sen, o anda, potansiyel bir risk taşıyan, şüpheli birisin sadece. Hiç affetmiyorlar, gözünün yaşına bakmıyorlar...
Sonra başlıyor o çile. Destek hattına yazarsın, "Benim bu, ben yaptım" dersin. Anlatırsın, dökersin içini. Ama karşıda robotik cevaplar, matbu metinler... Sanki duvara konuşuyorsun. Duygularını anlatamazsın, o panik halini, o korkuyu, "ya gitti mi şimdi hepsi..." hissiyatını... Kimse anlamaz, anlamak istemez sanki.
Bazı şeyler vardır, o kadar çok şey ifade eder ki senin için, maddiyatın çok ötesindedir. O oyunlar, o arkadaşlarla geçirilen geceler, kazanılan başarılar, o sanal dünyadaki anılar... Sanki bir defterin kilitlenmesi gibi... Açamıyorsun, içine bakamıyorsun, ama orada duruyor biliyorsun. Dokunamıyorsun ama var... İşte en çok bu yakıyor içini.
O anlarsın, o güvendiğin, yıllarca parasını ödediğin, zamanını harcadığın "platform" aslında ne kadar uzak sana. Ne kadar mekanik, ne kadar acımasız olabiliyor... Yavaş yavaş sindirirsin bu gerçeği. Tekrar denersin, bir daha uğraşırsın... Umut edersin. Ama bazen olmuyor işte. Bazen o kilit, bir daha açılmamak üzere kapanıyor. Ve sen öylece bakıyorsun... Eli kolu bağlı.
Bilgisayarın ekranı kararıyor sanki birden, her şey bir duruluyor... Sanki bir fısıltı duyuyorsun uzaktan, "Yanlış yaptın." Nedenini anlamadan, ne olduğunu kavramadan, bir anda o dijital varlığın, o tüm emeklerin puf... Uçup gidiveriyor parmaklarının arasından. Vallahi billahi, insan böyle kalakalıyor.
O koca sistem, senin o ufak tefek değişikliğini, o masumane hareketini "tehdit" olarak algılıyor biliyor musun? Yani sen kendini güvende sanırsın hep, "benim kimliğim, benim hesabım," dersin... Ama yok öyle değilmiş. O sistemin gözünde sen, o anda, potansiyel bir risk taşıyan, şüpheli birisin sadece. Hiç affetmiyorlar, gözünün yaşına bakmıyorlar...
Sonra başlıyor o çile. Destek hattına yazarsın, "Benim bu, ben yaptım" dersin. Anlatırsın, dökersin içini. Ama karşıda robotik cevaplar, matbu metinler... Sanki duvara konuşuyorsun. Duygularını anlatamazsın, o panik halini, o korkuyu, "ya gitti mi şimdi hepsi..." hissiyatını... Kimse anlamaz, anlamak istemez sanki.
Bazı şeyler vardır, o kadar çok şey ifade eder ki senin için, maddiyatın çok ötesindedir. O oyunlar, o arkadaşlarla geçirilen geceler, kazanılan başarılar, o sanal dünyadaki anılar... Sanki bir defterin kilitlenmesi gibi... Açamıyorsun, içine bakamıyorsun, ama orada duruyor biliyorsun. Dokunamıyorsun ama var... İşte en çok bu yakıyor içini.
O anlarsın, o güvendiğin, yıllarca parasını ödediğin, zamanını harcadığın "platform" aslında ne kadar uzak sana. Ne kadar mekanik, ne kadar acımasız olabiliyor... Yavaş yavaş sindirirsin bu gerçeği. Tekrar denersin, bir daha uğraşırsın... Umut edersin. Ama bazen olmuyor işte. Bazen o kilit, bir daha açılmamak üzere kapanıyor. Ve sen öylece bakıyorsun... Eli kolu bağlı.