IndigoLagoon
Kayıtlı Kullanıcı
Telefonun kapanması, yani o meşhur arama kısıtlaması... Kim bilir kaç kez görmüşsündür o uyarıyı, "Borcunuz nedeniyle hattınız kısıtlanmıştır." veya direkt "Servis dışı." diyen sinir bozucu anonsu. Kimine göre basit bir dikkatsizlik, kimine göre ödeme önceliği listesinde alt sıralarda kalmış minik bir kalem. Ama abi, o minik kalem, zamanla ne fırtınalara yol açıyor, hiç düşündün mü? O telefon blokesi dediğin şey, nasıl oluyor da bir anda bankadaki parana, hatta maaşına el koymaya kadar varıyor, şaşırırsın vallahi.
Bak şimdi, işin başı belli. Bir telekomünikasyon şirketi sana hizmet veriyor, sen de bunun karşılığında bir ücret ödüyorsun. Diyelim ki ödeyemedin, unuttun, salladın bir şekilde. İlk başta sana bir ihtar gelir, sonra arama kısıtlaması, en sonunda da hat tamamen kapanır. Bu noktada çoğu insan uyanır, borcunu öder, sorun çözülür. Çünkü telefon dediğin şey artık elimiz ayağımız, iletişimimiz kesildi mi felç oluruz resmen. Ama ya ödemezsen? İşte film tam da burada kopmaya başlıyor.
Şirket, alacağını tahsil edemeyince mecburen yasal yollara başvuruyor. O minicik fatura borcu, avukatlık bir dosyaya dönüşüyor. Avukatlar da ne yapsın, yasal süreci işletirler. Sana tebligatlar gelir, önce ihtarname, sonra icra takibi başlatıldığına dair... Peki ya sen bu tebligatları alamazsan? Adresin yanlışsa, kapıda bulamazsan kimseyi, ya da "Aman canım, altı üstü bir telefon faturası, ne olacak ki?" diye umursamazsan... İşte o zaman işler iyice çığırından çıkar.
Devlet denilen o kocaman aygıtın dişlileri arasına giriyorsun aslında. Telefon şirketinin alacağı, hukuk sistemi üzerinden bir "kamu alacağı" statüsüne bürünmeye başlar bir yerden sonra. İcra takibi kesinleşti mi, o zaman devreye ne giriyor biliyor musun? E-haciz. Bu kelimeyi duyduğunda tüylerin diken diken olmalı. Çünkü E-haciz demek, senin bütün mal varlığına, yani bankadaki parana, borsadaki hissene, hatta maaşına elektronik ortamda bloke konulması demek. Yani bir tuşla, hop, banka hesabın sıfırlanabilir.
Düşünsene, sabah kalkıyorsun, markete gideceksin, kartını uzatıyorsun ama işlem reddediliyor. Bankayı arıyorsun, "Hesabınızda bloke var." diyorlar. Şok olursun değil mi? "Ne blokesi ya, benim borcum yok ki kimseye?" dersin. Sonra bir araştırırsın, o iki sene önce ödemeyi unuttuğun bilmem kaç liralık telefon faturasının, faizlerle, icra masraflarıyla katlana katlana binlerce liraya ulaştığını ve senin tüm finansal hayatını kilitlediğini öğrenirsin. Bu çok acı bir durum, tecrübeyle sabittir.
Bazen insanlar sorar bana, "Abi nasıl olur da küçücük bir telefon borcu bu kadar büyür?" E büyür, büyür çünkü sistem böyle işler. İcra masrafları, avukatlık ücretleri, yasal faizler... Bunlar damla damla birikip bir nehir gibi önüne set çekiyor. Ve en kötüsü ne biliyor musun? Senin habersiz olman. Tebligatların sana ulaşmaması, umursamaman, ya da belki de tebligatların doğru şekilde tebliğ edilmediği halde yasal olarak edilmiş sayılması... Sonra bir bakıyorsun, hayatın durmuş.
İşin garip tarafı da şu; bankalar senin borcunun ne olduğunu, niye bloke konulduğunu sana açıklamak zorunda değil. Onlar sadece icra dairesinden gelen emri yerine getirirler. Seni doğrudan icra dairesine veya alacaklı avukata yönlendirirler. Yani o an çaresiz hissedersin, bilgiye açsındır ama kimse doğru dürüst bir şey söylemez. Bütün o bürokratik labirentin içinde kaybolursun.
Velhasıl kelam, o "altı üstü telefon faturası" deme lüksümüz kalmadı bu devirde. En küçük borcu bile ciddiye almak, tebligatları takip etmek, e-devletten kendine gelen bir şey var mı diye sürekli kontrol etmek zorundasın. Yoksa o masum görünen telefon blokesi, bir bakmışsın tüm hayatını bloke etmiş... Vallahi ben sana diyeyim, dikkatli olmaktan geçer her şey, yoksa hukuk denilen o çark seni ezip geçer, geçmiş olsun abi.
Bak şimdi, işin başı belli. Bir telekomünikasyon şirketi sana hizmet veriyor, sen de bunun karşılığında bir ücret ödüyorsun. Diyelim ki ödeyemedin, unuttun, salladın bir şekilde. İlk başta sana bir ihtar gelir, sonra arama kısıtlaması, en sonunda da hat tamamen kapanır. Bu noktada çoğu insan uyanır, borcunu öder, sorun çözülür. Çünkü telefon dediğin şey artık elimiz ayağımız, iletişimimiz kesildi mi felç oluruz resmen. Ama ya ödemezsen? İşte film tam da burada kopmaya başlıyor.
Şirket, alacağını tahsil edemeyince mecburen yasal yollara başvuruyor. O minicik fatura borcu, avukatlık bir dosyaya dönüşüyor. Avukatlar da ne yapsın, yasal süreci işletirler. Sana tebligatlar gelir, önce ihtarname, sonra icra takibi başlatıldığına dair... Peki ya sen bu tebligatları alamazsan? Adresin yanlışsa, kapıda bulamazsan kimseyi, ya da "Aman canım, altı üstü bir telefon faturası, ne olacak ki?" diye umursamazsan... İşte o zaman işler iyice çığırından çıkar.
Devlet denilen o kocaman aygıtın dişlileri arasına giriyorsun aslında. Telefon şirketinin alacağı, hukuk sistemi üzerinden bir "kamu alacağı" statüsüne bürünmeye başlar bir yerden sonra. İcra takibi kesinleşti mi, o zaman devreye ne giriyor biliyor musun? E-haciz. Bu kelimeyi duyduğunda tüylerin diken diken olmalı. Çünkü E-haciz demek, senin bütün mal varlığına, yani bankadaki parana, borsadaki hissene, hatta maaşına elektronik ortamda bloke konulması demek. Yani bir tuşla, hop, banka hesabın sıfırlanabilir.
Düşünsene, sabah kalkıyorsun, markete gideceksin, kartını uzatıyorsun ama işlem reddediliyor. Bankayı arıyorsun, "Hesabınızda bloke var." diyorlar. Şok olursun değil mi? "Ne blokesi ya, benim borcum yok ki kimseye?" dersin. Sonra bir araştırırsın, o iki sene önce ödemeyi unuttuğun bilmem kaç liralık telefon faturasının, faizlerle, icra masraflarıyla katlana katlana binlerce liraya ulaştığını ve senin tüm finansal hayatını kilitlediğini öğrenirsin. Bu çok acı bir durum, tecrübeyle sabittir.
Bazen insanlar sorar bana, "Abi nasıl olur da küçücük bir telefon borcu bu kadar büyür?" E büyür, büyür çünkü sistem böyle işler. İcra masrafları, avukatlık ücretleri, yasal faizler... Bunlar damla damla birikip bir nehir gibi önüne set çekiyor. Ve en kötüsü ne biliyor musun? Senin habersiz olman. Tebligatların sana ulaşmaması, umursamaman, ya da belki de tebligatların doğru şekilde tebliğ edilmediği halde yasal olarak edilmiş sayılması... Sonra bir bakıyorsun, hayatın durmuş.
İşin garip tarafı da şu; bankalar senin borcunun ne olduğunu, niye bloke konulduğunu sana açıklamak zorunda değil. Onlar sadece icra dairesinden gelen emri yerine getirirler. Seni doğrudan icra dairesine veya alacaklı avukata yönlendirirler. Yani o an çaresiz hissedersin, bilgiye açsındır ama kimse doğru dürüst bir şey söylemez. Bütün o bürokratik labirentin içinde kaybolursun.
Velhasıl kelam, o "altı üstü telefon faturası" deme lüksümüz kalmadı bu devirde. En küçük borcu bile ciddiye almak, tebligatları takip etmek, e-devletten kendine gelen bir şey var mı diye sürekli kontrol etmek zorundasın. Yoksa o masum görünen telefon blokesi, bir bakmışsın tüm hayatını bloke etmiş... Vallahi ben sana diyeyim, dikkatli olmaktan geçer her şey, yoksa hukuk denilen o çark seni ezip geçer, geçmiş olsun abi.