IndigoAccordion
Kayıtlı Kullanıcı
Sabahın köründe, o ilk kahve dumanı henüz buram buram tütüyorken ya da bir iş görüşmesinin tam ortasında, telefonunuza gelen o anlık bildirimle buz kesmek... "Sayın müşterimiz, hesabınıza bloke konulmuştur." Vallahi, insanın içinden bir şey kopuyor abi ya, hani bütün planlar, hayaller, o anki telaşla sanki bir anda buzdan bir heykele dönüşüveriyor. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un o çelikten, esnek olmayan yüzü işte tam da bu anlarda tüm haşmetiyle beliriveriyor karşımızda; hani "Devletin alacağı namus borcudur," derler ya, işte o borcun vadesi gelince ne kadar hızlı, ne kadar acımasız olabileceğini bizzat yaşayıveriyoruz.
İşte o an, devletin vergi dairesi üzerinden banka hesaplarına uzanan o demir yumruğunun ardındaki hukuki gücün ne kadar derin köklere sahip olduğunu idrak ediyoruz; bu öyle sıradan bir bankacılık işlemi değil, tam aksine kamusal otoritenin, yani bizlerin ortak varlığı olan devletin, kendi alacaklarını tahsil etme konusundaki tavizsiz yetkisinin bir tezahürü bu. Vergi Usul Kanunu'nun 114. maddesindeki zamanaşımı süreleri ya da AATUHK'nın 58. maddesindeki ödeme emrine itiraz süreçleri, tüm o teknik detaylar, o anki şokla bir anlığına anlamını yitirse de, aslında bu devasa mekanizmanın dişlileri usulüne uygun işliyor, bilmem farkında mıyız? O sistem, gecikmiş vergi borçlarını, haksız kazançları ya da beyan edilmemiş gelirleri hedef alırken aslında bütün bir toplumu, vergisini düzenli ödeyenleri koruma amacını taşıyor, değil mi?
Peki, bu e-haciz süreci nasıl işliyor da bir anda hayatımızın ortasına düşüveriyor? Genellikle tebligat kanunu çerçevesinde usulüne uygun tebliğ edilmiş bir ödeme emri sonrası belirli bir yasal süreye uyulmamasıyla başlar her şey; hani o gelen kâğıtlara bazen bir kağıt parçası gibi bakıp geçeriz ya, işte o kağıtların her biri aslında bir zaman bombası gibi işliyor. Borçlunun malvarlığına yönelik bu kısıtlama, doğrudan bankacılık sistemine entegre e-haciz uygulamasıyla saniyeler içinde bütün hesaplarınıza yansıyor; yani sadece vadesiz mevduatınız değil, döviz hesaplarınızdan kıymetli maden hesaplarınıza kadar her şey bir anda donuveriyor, kilitleniyor adeta.
Düşünsenize, bir yandan kira ödenecek, diğer yandan tedarikçiye ödeme yapılacak, işler aksamayacak, çark dönecek derken, bankadan gelen o soğuk mesaj... Nakit akışının damarları kesiliveriyor sanki, bir küçük esnaf için bu, kepenk kapatmakla eş anlamlı olabiliyor, vallahi billahi. Ya da maaşını alan bir birey için, o gün pazara çıkamayacağı, faturalarını ödeyemeyeceği, çocuklarına bir şeyler alamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek... Hesap dondurma kararı, sadece bir rakamın bloke edilmesi değil, aynı zamanda kişilerin ve işletmelerin gündelik hayatında, ekonomik özgürlüklerinde derin bir yarık açıyor, bir anda nefes almayı zorlaştırıyor.
Bu çıkmazda ne yapılmalı peki, o buz kesen anda nereye tutunmalı? İşte tam da burada, o hukuki süreçleri iyi bilmek, ya da en azından güvendiğimiz bir mali müşavir ya da hukukçudan destek almak altın değerinde. Blokenin kaldırılması için ya borcun tamamını faiziyle, gecikme zammıyla birlikte ödemek gerekiyor, ya da bazen, ama çok nadiren de olsa, teminat göstererek veya taksitlendirme yoluna giderek bir çıkış yolu bulmaya çalışıyoruz... Süreler çok kritik, itiraz yolları var mı, varsa hangi koşullarda, kaç gün içinde yapılmalı, bütün bunlar adeta bir labirent gibi, içinde kaybolmak işten bile değil.
Aslında bu tür durumlarla karşılaşmamak için en baştan itibaren bir kültürü benimsemek gerekmiyor mu sizce de? Yani vergi dairesinin hesap dondurma yetkisi, son çare olarak uygulanan, sert ama yasal bir mekanizma. Öyleyse bizim de mükellef olarak, en baştan titiz bir muhasebe, düzenli beyan ve ödeme disipliniyle hareket etmemiz şart. Hani derler ya, "Tedbirli olmak, tedavi olmaktan iyidir." İşte bu mevzu da tam olarak öyle. Çünkü bu sistem, bir kere dişlerini gösterdiğinde, geri dönmek, eski rahat günlere tekrar kavuşmak, inanın çok meşakkatli, çok yıpratıcı bir süreç oluyor... Önlemlerimizi alıp, şeffaf bir şekilde işlerimizi yürütürsek, bu türden ani ve yıkıcı sürprizlerle karşılaşma ihtimalimiz de o denli azalır, değil mi? Çünkü nihayetinde bu devletin alacağı, hepimizin ortak sorumluluğu...
İşte o an, devletin vergi dairesi üzerinden banka hesaplarına uzanan o demir yumruğunun ardındaki hukuki gücün ne kadar derin köklere sahip olduğunu idrak ediyoruz; bu öyle sıradan bir bankacılık işlemi değil, tam aksine kamusal otoritenin, yani bizlerin ortak varlığı olan devletin, kendi alacaklarını tahsil etme konusundaki tavizsiz yetkisinin bir tezahürü bu. Vergi Usul Kanunu'nun 114. maddesindeki zamanaşımı süreleri ya da AATUHK'nın 58. maddesindeki ödeme emrine itiraz süreçleri, tüm o teknik detaylar, o anki şokla bir anlığına anlamını yitirse de, aslında bu devasa mekanizmanın dişlileri usulüne uygun işliyor, bilmem farkında mıyız? O sistem, gecikmiş vergi borçlarını, haksız kazançları ya da beyan edilmemiş gelirleri hedef alırken aslında bütün bir toplumu, vergisini düzenli ödeyenleri koruma amacını taşıyor, değil mi?
Peki, bu e-haciz süreci nasıl işliyor da bir anda hayatımızın ortasına düşüveriyor? Genellikle tebligat kanunu çerçevesinde usulüne uygun tebliğ edilmiş bir ödeme emri sonrası belirli bir yasal süreye uyulmamasıyla başlar her şey; hani o gelen kâğıtlara bazen bir kağıt parçası gibi bakıp geçeriz ya, işte o kağıtların her biri aslında bir zaman bombası gibi işliyor. Borçlunun malvarlığına yönelik bu kısıtlama, doğrudan bankacılık sistemine entegre e-haciz uygulamasıyla saniyeler içinde bütün hesaplarınıza yansıyor; yani sadece vadesiz mevduatınız değil, döviz hesaplarınızdan kıymetli maden hesaplarınıza kadar her şey bir anda donuveriyor, kilitleniyor adeta.
Düşünsenize, bir yandan kira ödenecek, diğer yandan tedarikçiye ödeme yapılacak, işler aksamayacak, çark dönecek derken, bankadan gelen o soğuk mesaj... Nakit akışının damarları kesiliveriyor sanki, bir küçük esnaf için bu, kepenk kapatmakla eş anlamlı olabiliyor, vallahi billahi. Ya da maaşını alan bir birey için, o gün pazara çıkamayacağı, faturalarını ödeyemeyeceği, çocuklarına bir şeyler alamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek... Hesap dondurma kararı, sadece bir rakamın bloke edilmesi değil, aynı zamanda kişilerin ve işletmelerin gündelik hayatında, ekonomik özgürlüklerinde derin bir yarık açıyor, bir anda nefes almayı zorlaştırıyor.
Bu çıkmazda ne yapılmalı peki, o buz kesen anda nereye tutunmalı? İşte tam da burada, o hukuki süreçleri iyi bilmek, ya da en azından güvendiğimiz bir mali müşavir ya da hukukçudan destek almak altın değerinde. Blokenin kaldırılması için ya borcun tamamını faiziyle, gecikme zammıyla birlikte ödemek gerekiyor, ya da bazen, ama çok nadiren de olsa, teminat göstererek veya taksitlendirme yoluna giderek bir çıkış yolu bulmaya çalışıyoruz... Süreler çok kritik, itiraz yolları var mı, varsa hangi koşullarda, kaç gün içinde yapılmalı, bütün bunlar adeta bir labirent gibi, içinde kaybolmak işten bile değil.
Aslında bu tür durumlarla karşılaşmamak için en baştan itibaren bir kültürü benimsemek gerekmiyor mu sizce de? Yani vergi dairesinin hesap dondurma yetkisi, son çare olarak uygulanan, sert ama yasal bir mekanizma. Öyleyse bizim de mükellef olarak, en baştan titiz bir muhasebe, düzenli beyan ve ödeme disipliniyle hareket etmemiz şart. Hani derler ya, "Tedbirli olmak, tedavi olmaktan iyidir." İşte bu mevzu da tam olarak öyle. Çünkü bu sistem, bir kere dişlerini gösterdiğinde, geri dönmek, eski rahat günlere tekrar kavuşmak, inanın çok meşakkatli, çok yıpratıcı bir süreç oluyor... Önlemlerimizi alıp, şeffaf bir şekilde işlerimizi yürütürsek, bu türden ani ve yıkıcı sürprizlerle karşılaşma ihtimalimiz de o denli azalır, değil mi? Çünkü nihayetinde bu devletin alacağı, hepimizin ortak sorumluluğu...