Arasbly
Kayıtlı Kullanıcı
Ya şu video doğrulama sistemlerindeki "canlılık kontrolü" meselesi yok mu... Vallahi bir türlü içime sinmiyor bu iş. Hani diyorsun ki, "Tamam, çok gelişti bu teknoloji, artık kimse kandıramaz sistemi." E sonra ne oluyor? Pat diye bir yerde takılıyor.
Daha geçen gün okudum, bir banka uygulamasında kullanıcıların bir kısmı canlılık kontrolünü geçememiş. Abi neden? Hani o kadar hassas, o kadar zekiydi bu yapay zeka?
İnsan bir an durup düşünüyor. Bu sistemler bizi gerçekten canlı mı görüyor, yoksa belli hareket kalıplarını mı arıyor?
Belki de sırf biz insanlar çok "canlı" olduğumuz için sorun çıkıyor, ne dersin? Standart bir robotik hareket beklemiyor muyuz bizden aslında?
Göz kırp, kafanı sağa sola çevir, ağzını aç kapa... Bunlar bizim için doğal hareketler. Ama ya sistemin o anki algoritmik çerçevesinde "doğal" sayılmıyorsa?
Bazı insanlar mimikleri daha kısıtlıdır, ya da o anki ışık, ortam koşulları... Bir anda her şey ters gidebilir, değil mi?
Düşünsene, sabahın köründe yeni uyanmışsın, saçın başın dağınık, yüzünde yorgunluk var. E o haliyle canlılık kontrolü yapmaya çalışıyorsun. Sistem seni tanıyamıyor bile, "Bu gerçek mi acaba?" diye düşünüyor herhalde.
Bir de madalyonun diğer yüzü var tabii: Sahtecilik meselesi. Hani biz kendi doğallığımız yüzünden takılıyoruz ya, peki o işi profesyonelce yapmaya çalışanlar... Onlar nasıl geçiyor?
Derin sahtecilik (deepfake) teknolojileri öyle bir seviyeye geldi ki, gerçek videodan ayırt etmek neredeyse imkansız. Hani gözle ayırmak bile çok zor.
Peki, bir ekrandan, bir fotoğrafın ya da videonun üzerine bindirilmiş bir maskeyle sistemi kandırmaya çalışanlar... Onlar için bu canlılık kontrolü yeterince caydırıcı mı? Hiç sanmıyorum.
Sistem o an ekranda gördüğü yansımanın gerçekten üç boyutlu bir insan mı, yoksa iki boyutlu bir ekran görüntüsü mü olduğunu nasıl anlıyor? İşte asıl mesele burada, püf nokta bu.
Infrared kameralar, derinlik sensörleri... Bir sürü teknoloji kullanılıyor güya. Ama bir bakmışsın, basit bir çıktı, lazer printerdan alınmış yüksek çözünürlüklü bir fotoğrafla bile sistem kandırılmış. Vay be.
Aslında "sırrı ne?" diye sorunca, tek bir sırrı yok gibi geliyor bana. Bu biraz teknoloji ile insan arasındaki bitmeyen bir kovalamaca oyunu.
Bizim doğallığımız, sistemin algoritmaları, sahtekarların yöntemleri... Hepsi bir potada eriyor da, sonuçta bazen can sıkıcı durumlar ortaya çıkıyor.
Belki de bu sistemlerin, "Müşteri ne yaşar?" penceresinden bakarak sürekli kendini yenilemesi lazım. Yoksa bu işin sonu gelmez, vallahi.
Teknoloji gelişirken, insanın halini, tavrını, bazen de yaramazlığını da hesaba katmak gerekiyor. Yani öyle sadece "veri" olarak bakarsan olmaz, abi. İnsan bu, canlılık dediğin şey çok boyutlu bir şey... Bu kadar basit kalıplara sığar mı? Bence sığmaz.
Daha geçen gün okudum, bir banka uygulamasında kullanıcıların bir kısmı canlılık kontrolünü geçememiş. Abi neden? Hani o kadar hassas, o kadar zekiydi bu yapay zeka?
İnsan bir an durup düşünüyor. Bu sistemler bizi gerçekten canlı mı görüyor, yoksa belli hareket kalıplarını mı arıyor?
Belki de sırf biz insanlar çok "canlı" olduğumuz için sorun çıkıyor, ne dersin? Standart bir robotik hareket beklemiyor muyuz bizden aslında?
Göz kırp, kafanı sağa sola çevir, ağzını aç kapa... Bunlar bizim için doğal hareketler. Ama ya sistemin o anki algoritmik çerçevesinde "doğal" sayılmıyorsa?
Bazı insanlar mimikleri daha kısıtlıdır, ya da o anki ışık, ortam koşulları... Bir anda her şey ters gidebilir, değil mi?
Düşünsene, sabahın köründe yeni uyanmışsın, saçın başın dağınık, yüzünde yorgunluk var. E o haliyle canlılık kontrolü yapmaya çalışıyorsun. Sistem seni tanıyamıyor bile, "Bu gerçek mi acaba?" diye düşünüyor herhalde.
Bir de madalyonun diğer yüzü var tabii: Sahtecilik meselesi. Hani biz kendi doğallığımız yüzünden takılıyoruz ya, peki o işi profesyonelce yapmaya çalışanlar... Onlar nasıl geçiyor?
Derin sahtecilik (deepfake) teknolojileri öyle bir seviyeye geldi ki, gerçek videodan ayırt etmek neredeyse imkansız. Hani gözle ayırmak bile çok zor.
Peki, bir ekrandan, bir fotoğrafın ya da videonun üzerine bindirilmiş bir maskeyle sistemi kandırmaya çalışanlar... Onlar için bu canlılık kontrolü yeterince caydırıcı mı? Hiç sanmıyorum.
Sistem o an ekranda gördüğü yansımanın gerçekten üç boyutlu bir insan mı, yoksa iki boyutlu bir ekran görüntüsü mü olduğunu nasıl anlıyor? İşte asıl mesele burada, püf nokta bu.
Infrared kameralar, derinlik sensörleri... Bir sürü teknoloji kullanılıyor güya. Ama bir bakmışsın, basit bir çıktı, lazer printerdan alınmış yüksek çözünürlüklü bir fotoğrafla bile sistem kandırılmış. Vay be.
Aslında "sırrı ne?" diye sorunca, tek bir sırrı yok gibi geliyor bana. Bu biraz teknoloji ile insan arasındaki bitmeyen bir kovalamaca oyunu.
Bizim doğallığımız, sistemin algoritmaları, sahtekarların yöntemleri... Hepsi bir potada eriyor da, sonuçta bazen can sıkıcı durumlar ortaya çıkıyor.
Belki de bu sistemlerin, "Müşteri ne yaşar?" penceresinden bakarak sürekli kendini yenilemesi lazım. Yoksa bu işin sonu gelmez, vallahi.
Teknoloji gelişirken, insanın halini, tavrını, bazen de yaramazlığını da hesaba katmak gerekiyor. Yani öyle sadece "veri" olarak bakarsan olmaz, abi. İnsan bu, canlılık dediğin şey çok boyutlu bir şey... Bu kadar basit kalıplara sığar mı? Bence sığmaz.