CoralMandolin
Kayıtlı Kullanıcı
Akşamın o tuhaf, sessizliğini yırtan bir "Erişim Engellendi" mesajı düşüyor ekrana, biliyor musun o hissi? Hani tam da önemli bir işin ortasındayken, belki banka işleminde, belki bir başvuru formunda, aniden sistem seni dışarı fırlatıyor ve sebep? Kullanıcı hareketlerinde anormallik tespiti. Oysa sadece mahremiyetimizi korumak, veri akışımızı şifrelemek için bir tünel açmıştık, basit bir OpenVPN bağlantısıyla IP adresimizi gizlemeye çalışmıştık. Ama hayır, o algoritmalar, o derin paket denetimi (DPI) sistemleri, senin dijital ayak izini, her bir TTL (Time To Live) değerini, TCP bayraklarını tek tek analiz edip, "Bu bağlantı, rutinimizin dışında," diye bir işaret koyuyor, sonra da kapılar suratına kapanıyor.
İşte tam o noktada, "Peki şimdi ne olacak abi ya?" sorusu beynini kemirmeye başlıyor, vallahi billahi o anki çaresizlik hissi... Sadece bir VPN uygulaması kullandığın için, belki de WireGuard'ın minimal handshake paketleri yüzünden veya IKEv2 protokolünün hızlı anahtar değişimi mekanizması yüzünden, meşru bir işlem anında gri listeye alınmak. Bu durum sadece bir IP adresinin kara listeye düşmesi değil, bu, senin dijital kimliğinin, güvenli internet kullanım hakkının bir anda sorgulanması demek. Oysa biz, hassas verilerimizin servis sağlayıcılar, reklam ağları veya kötü niyetli üçüncü partiler tarafından izlenmesini istemiyoruz, sadece bir SSL/TLS tünelinin ardında, kendi sanal özel ağımızın (VPN) anonimliğini istiyoruz.
Peki o dilekçe? İşte o dilekçe, sadece birkaç kelime yığını değildi, düşününce bile kalbim sıkışır, bir manifestoydu adeta. Her bir cümlesi, "Benim internet özgürlüğüm, evrensel bir haktır," diye haykırıyordu. O dilekçede, hangi VPN sağlayıcısını kullandığımı, bağlantımın nasıl şifrelendiğini, hatta DNS sunucularımın neden Google DNS veya Cloudflare DNS gibi herkese açık ve güvenilir sunucular olduğunu, tek tek, teknik detaylarıyla açıkladım. KVKK çerçevesinde veri gizliliğimizin esas olduğunu, IP adresi maskelemenin bir suç unsuru teşkil etmediğini, aksine kişisel verilerin korunması kanunu kapsamında bir tercih olduğunu vurguladım. Proxy sunucuları ile VPN arasındaki farkı, Tor ağının anonimliğini ve ticari VPN'lerin yasal çerçevesini ayrıntılarıyla belirttim.
Sonra oturup düşündük hep birlikte, bu sadece benim başıma gelen bir olay mıydı, yoksa dijitalleşen dünyada hepimizin ortak bir sınavı mıydı bu durum? Güvenli bağlantı kurma çabamızın, bir anda "şüpheli aktivite" olarak damgalanması... Sadece basit bir TCP/IP paketinin, bir firewall tarafından yanlışlıkla "izinsiz erişim" olarak algılanması. WebRTC sızıntısı mı oldu, yoksa VPN tünelimiz anlık bir kesinti mi yaşadı da gerçek IP'miz bir anlığına göründü? Bu tür teknik aksaklıkların, kullanıcıların meşru haklarını engellememesi gerektiği gerçeğini, kalın harflerle, dilekçemin her satırına işledim. Çünkü bu, sadece bir sistem hatası değil, aynı zamanda dijital okuryazarlık seviyemizi ve haklarımızı ne kadar savunduğumuzu da gösteren bir ayna aslında... Bizler, sadece tüketici değil, dijital vatandaşlarız, ve bu devasa ağın her bir düğümünde, haklarımız var, anlıyor musun?
İşte tam o noktada, "Peki şimdi ne olacak abi ya?" sorusu beynini kemirmeye başlıyor, vallahi billahi o anki çaresizlik hissi... Sadece bir VPN uygulaması kullandığın için, belki de WireGuard'ın minimal handshake paketleri yüzünden veya IKEv2 protokolünün hızlı anahtar değişimi mekanizması yüzünden, meşru bir işlem anında gri listeye alınmak. Bu durum sadece bir IP adresinin kara listeye düşmesi değil, bu, senin dijital kimliğinin, güvenli internet kullanım hakkının bir anda sorgulanması demek. Oysa biz, hassas verilerimizin servis sağlayıcılar, reklam ağları veya kötü niyetli üçüncü partiler tarafından izlenmesini istemiyoruz, sadece bir SSL/TLS tünelinin ardında, kendi sanal özel ağımızın (VPN) anonimliğini istiyoruz.
Peki o dilekçe? İşte o dilekçe, sadece birkaç kelime yığını değildi, düşününce bile kalbim sıkışır, bir manifestoydu adeta. Her bir cümlesi, "Benim internet özgürlüğüm, evrensel bir haktır," diye haykırıyordu. O dilekçede, hangi VPN sağlayıcısını kullandığımı, bağlantımın nasıl şifrelendiğini, hatta DNS sunucularımın neden Google DNS veya Cloudflare DNS gibi herkese açık ve güvenilir sunucular olduğunu, tek tek, teknik detaylarıyla açıkladım. KVKK çerçevesinde veri gizliliğimizin esas olduğunu, IP adresi maskelemenin bir suç unsuru teşkil etmediğini, aksine kişisel verilerin korunması kanunu kapsamında bir tercih olduğunu vurguladım. Proxy sunucuları ile VPN arasındaki farkı, Tor ağının anonimliğini ve ticari VPN'lerin yasal çerçevesini ayrıntılarıyla belirttim.
Sonra oturup düşündük hep birlikte, bu sadece benim başıma gelen bir olay mıydı, yoksa dijitalleşen dünyada hepimizin ortak bir sınavı mıydı bu durum? Güvenli bağlantı kurma çabamızın, bir anda "şüpheli aktivite" olarak damgalanması... Sadece basit bir TCP/IP paketinin, bir firewall tarafından yanlışlıkla "izinsiz erişim" olarak algılanması. WebRTC sızıntısı mı oldu, yoksa VPN tünelimiz anlık bir kesinti mi yaşadı da gerçek IP'miz bir anlığına göründü? Bu tür teknik aksaklıkların, kullanıcıların meşru haklarını engellememesi gerektiği gerçeğini, kalın harflerle, dilekçemin her satırına işledim. Çünkü bu, sadece bir sistem hatası değil, aynı zamanda dijital okuryazarlık seviyemizi ve haklarımızı ne kadar savunduğumuzu da gösteren bir ayna aslında... Bizler, sadece tüketici değil, dijital vatandaşlarız, ve bu devasa ağın her bir düğümünde, haklarımız var, anlıyor musun?