NightYiit
Kayıtlı Kullanıcı
Biriken borçlar, o incecik çizgide duran hesaplar... Hani o "yapılandırsam mı, nasıl yapsam?" dediğin anlar var ya, işte tam da orası. O iç sesin susmak bilmediği, her kararın geleceğini şekillendireceği o kritik eşik.
Şube... Orası bir başka dünya sanki. Yüz yüze gelmek, anlatmak, o bankacıyla bir nefes almak... Sanki derdini anlayan, dinleyen biri var karşında. Belki de bu, eski alışkanlıkların verdiği bir huzur... Sanki elini uzatsan, birileri tutacakmış gibi.
Ama o kapıdan içeri girmek, sıra beklemek, evraklar... Bazen insana dünyanın en zor işi gibi gelir. Hele o "şu an sistem kapalı" lafı... Vallahi billahi canından bezdirir. Koskoca gün gider, abi ya. Beklemek, sadece beklemek...
Peki ya telefon? O minicik ekran... Parmak ucunda koca bir banka. Birkaç tıklama, bir iki onay, hoop! İşlem tamam. O hız, o anında bitirme hissi... Modern zamanların sihirli değneği gibi vallahi. Zamanı olmayanlar için bir lütuf sanki.
Ama ya bir sorun çıkarsa? O sanal dünyada birine derdini anlatmak... Bir anda duvarlara konuşuyormuş gibi hissedersin. "Tamam" dersin, "belki de bu kadar kolay olmamalıydı." Güven eksikliği mi, yoksa alışkanlık mı, bilemedim ki... Bir tuşa basıp halletmekle, bir gözün içine bakarak halletmek aynı şey mi yani?
Bir yanda o eski, bildik, belki yavaş ama sıcak el sıkışma... Diğer yanda ise şimşek hızıyla biten, temassız ama bir o kadar da soğuk bir işlem. İkisi de aynı kapıya çıkıyor gibi, değil mi? Ama hissiyat bambaşka. Yol aynı yere varır da, yolculuklar değişir gibi...
Aslında mesele nerede rahat ettiğin, neye ihtiyaç duyduğun... O anki ruh halin belirliyor her şeyi. Hızlıca bitsin mi dersin, yoksa "bir de dinleyeyim" mi... Karar senin, o son dokunuş kime ait olacak?
Şube... Orası bir başka dünya sanki. Yüz yüze gelmek, anlatmak, o bankacıyla bir nefes almak... Sanki derdini anlayan, dinleyen biri var karşında. Belki de bu, eski alışkanlıkların verdiği bir huzur... Sanki elini uzatsan, birileri tutacakmış gibi.
Ama o kapıdan içeri girmek, sıra beklemek, evraklar... Bazen insana dünyanın en zor işi gibi gelir. Hele o "şu an sistem kapalı" lafı... Vallahi billahi canından bezdirir. Koskoca gün gider, abi ya. Beklemek, sadece beklemek...
Peki ya telefon? O minicik ekran... Parmak ucunda koca bir banka. Birkaç tıklama, bir iki onay, hoop! İşlem tamam. O hız, o anında bitirme hissi... Modern zamanların sihirli değneği gibi vallahi. Zamanı olmayanlar için bir lütuf sanki.
Ama ya bir sorun çıkarsa? O sanal dünyada birine derdini anlatmak... Bir anda duvarlara konuşuyormuş gibi hissedersin. "Tamam" dersin, "belki de bu kadar kolay olmamalıydı." Güven eksikliği mi, yoksa alışkanlık mı, bilemedim ki... Bir tuşa basıp halletmekle, bir gözün içine bakarak halletmek aynı şey mi yani?
Bir yanda o eski, bildik, belki yavaş ama sıcak el sıkışma... Diğer yanda ise şimşek hızıyla biten, temassız ama bir o kadar da soğuk bir işlem. İkisi de aynı kapıya çıkıyor gibi, değil mi? Ama hissiyat bambaşka. Yol aynı yere varır da, yolculuklar değişir gibi...
Aslında mesele nerede rahat ettiğin, neye ihtiyaç duyduğun... O anki ruh halin belirliyor her şeyi. Hızlıca bitsin mi dersin, yoksa "bir de dinleyeyim" mi... Karar senin, o son dokunuş kime ait olacak?