QuartzTuning
Kayıtlı Kullanıcı
Borçlunun o meşum yapılandırma sürecine dahil olması, sanki her şey bitmiş, defter kapanmış gibi bir algı yaratır ya hani, işte tam da o noktada hukuk, beklenmedik bir kapı aralar; itiraz hakkı, bir nevi "son sığınak" gibi beliriverir. Oysa, bu kapıdan geçmek, öyle her zaman sanıldığı gibi kolay olmaz, bir bilene danışmak şarttır.
Muacceliyet kesbetmiş bir alacağın yapılandırılması, evet, borçlu ile alacaklı arasında bir uzlaşı zemini teşkil eder. Lakin, o uzlaşının metninde, bazen öngörülemeyen pürüzler yahut hesap hataları gizlenir. İşte bu, borçlunun, "benim borcum aslında bu değildi ki!" deme cüretini gösterdiği an olur, tabi hukuken geçerli bir zemini varsa. Yoksa, abi ya, boşuna debelenir insan.
Yapılandırma protokolünün imzalanması, borcun kesinleştiği anlamına gelmez her zaman. Bir ihtimal, içerikte hukuka aykırı hükümler, fahiş faiz oranları ya da hiç var olmamış bir kalem... Vallahi sistem bazen böyle garip şeyler çıkarır insanın karşısına. O zaman da itiraz süreci devreye girer, tabii zamanında yakalamak lazım.
Zamanaşımı müessesesi, burada kritik bir rol oynar. Borçlu, yapılandırma akdine itiraz edecekse, bu hakkını belirli süreler içinde kullanmak zorundadır. Aksi halde, o hak, avuçlarından kayıp gider, bir daha da dönmez. Yani öyle keyfe keder, "canım istedi itiraz edeyim" deme lüksü yok. Her şeyin bir usulü, bir yordamı var.
Bir borca itiraz, hele de yapılandırma sonrası, öyle "laf ola beri gele" yapılacak bir iş değildir. Ciddi hukuki argümanlar, belgeler, kanıtlar ister. Borcun esasına yönelik itirazlar mı sunulacak, yoksa şekil şartlarına mı? İşte bu ayrım bile başlı başına bir uzmanlık alanı. Düşünsenize, bir kağıt parçası, tüm kaderi değiştirebilir.
Alacaklının itiraza cevabı da, sürecin bir diğer önemli evresidir. Eğer itiraz haklı bulunmazsa, borçlu bu kez dava yoluna gitmek zorunda kalır. Ve bu da, malumunuz, uzun, meşakkatli, kimi zaman da maliyetli bir yolculuktur. Hak arama özgürlüğü diyoruz ama…
Bir de mücbir sebep hali var. Yapılandırma sürecinde ortaya çıkabilecek olağanüstü durumlar, mesela... Borçlunun ödeme gücünü tamamen ortadan kaldıran beklenmedik bir olay, itirazın kapısını aralar mı? Elbette, ama bunun da ispatı, somut delillerle desteklenmesi şart. Öyle "ben battım" demekle olmuyor, billahi.
Sonuçta, yapılandırma sonrası borca itiraz hakkı, borçlu için bir "can simidi" olabilir, evet. Ama o simide tutunabilmek için, denizin neresinde olduğunu, akıntıların yönünü ve karaya ulaşmak için ne kadar kürek çekmek gerektiğini bilmek şart. Yoksa o simit de bir işe yaramaz, öylece kalırsın denizin ortasında...
Muacceliyet kesbetmiş bir alacağın yapılandırılması, evet, borçlu ile alacaklı arasında bir uzlaşı zemini teşkil eder. Lakin, o uzlaşının metninde, bazen öngörülemeyen pürüzler yahut hesap hataları gizlenir. İşte bu, borçlunun, "benim borcum aslında bu değildi ki!" deme cüretini gösterdiği an olur, tabi hukuken geçerli bir zemini varsa. Yoksa, abi ya, boşuna debelenir insan.
Yapılandırma protokolünün imzalanması, borcun kesinleştiği anlamına gelmez her zaman. Bir ihtimal, içerikte hukuka aykırı hükümler, fahiş faiz oranları ya da hiç var olmamış bir kalem... Vallahi sistem bazen böyle garip şeyler çıkarır insanın karşısına. O zaman da itiraz süreci devreye girer, tabii zamanında yakalamak lazım.
Zamanaşımı müessesesi, burada kritik bir rol oynar. Borçlu, yapılandırma akdine itiraz edecekse, bu hakkını belirli süreler içinde kullanmak zorundadır. Aksi halde, o hak, avuçlarından kayıp gider, bir daha da dönmez. Yani öyle keyfe keder, "canım istedi itiraz edeyim" deme lüksü yok. Her şeyin bir usulü, bir yordamı var.
Bir borca itiraz, hele de yapılandırma sonrası, öyle "laf ola beri gele" yapılacak bir iş değildir. Ciddi hukuki argümanlar, belgeler, kanıtlar ister. Borcun esasına yönelik itirazlar mı sunulacak, yoksa şekil şartlarına mı? İşte bu ayrım bile başlı başına bir uzmanlık alanı. Düşünsenize, bir kağıt parçası, tüm kaderi değiştirebilir.
Alacaklının itiraza cevabı da, sürecin bir diğer önemli evresidir. Eğer itiraz haklı bulunmazsa, borçlu bu kez dava yoluna gitmek zorunda kalır. Ve bu da, malumunuz, uzun, meşakkatli, kimi zaman da maliyetli bir yolculuktur. Hak arama özgürlüğü diyoruz ama…
Bir de mücbir sebep hali var. Yapılandırma sürecinde ortaya çıkabilecek olağanüstü durumlar, mesela... Borçlunun ödeme gücünü tamamen ortadan kaldıran beklenmedik bir olay, itirazın kapısını aralar mı? Elbette, ama bunun da ispatı, somut delillerle desteklenmesi şart. Öyle "ben battım" demekle olmuyor, billahi.
Sonuçta, yapılandırma sonrası borca itiraz hakkı, borçlu için bir "can simidi" olabilir, evet. Ama o simide tutunabilmek için, denizin neresinde olduğunu, akıntıların yönünü ve karaya ulaşmak için ne kadar kürek çekmek gerektiğini bilmek şart. Yoksa o simit de bir işe yaramaz, öylece kalırsın denizin ortasında...