IndigoRhythm
Kayıtlı Kullanıcı
Şimdi düşünsene, aylardır bir masanın etrafında dönüp duruyorsun, rakamları alt üst ettin, neyin nereden geleceğini, nasıl ödeneceğini bir bir anlattın. Karşıdaki de dinledi, "tamam" dedi, anlaştık sayılır, bu iş çözülecek gibi bir hava var. Sonra hoop, kapına gelen tebligat... Şaka gibi, değil mi? Ama değil, abi ya, vallahi değil.
İcra dosyası o kağıtlarda, bir de bakıyorsun kim açmış. Genelde en sona kalmasını beklediklerin, hani o "anlayışlı" diye düşündüklerin... İşte onlar bazen en hızlı koşar kapına. Gözlerini ovuşturursun, yanlış mı gördüm diye, ama yok, bildiğin o dosya.
Yapılandırma süreci dediğin şey zaten başlı başına bir sınav, hem matematik hem de sabır sınavı. Herkesi aynı anda idare etmek, dengede tutmak zor iş. Hele ki birileri bu dengeyi daha sen kurmaya çalışırken bozmaya kalkarsa... E ne anladık bu işten şimdi?
Aslında burada mesele biraz da güvendir, biliyor musun? Sen bir plan sunuyorsun, "bu borcu böyle böyle ödeyeceğim, bana biraz zaman tanıyın" diyorsun. Karşıdaki de buna sanki bir nebze inanmış gibi yapıyor, ama arka planda başka hesaplar dönüyor işte. Acaba "nasılsa ödemez" mi dediler, yoksa "ilk biz davranalım da aradan çıkaralım" mı diye düşündüler... İnsanın aklına bin türlü şey geliyor.
Bu durum genellikle bir çatlak ses gibidir, koro halindeki bir anlaşma beklentisinin içine sızan ince, rahatsız edici bir not gibi. Diğer alacaklılar ne der şimdi? Onlar da mı "madem öyle, biz de..." diyecekler? Zincirleme bir reaksiyon başlatabilir bu, bilsen...
Belki de bu, sürecin doğasında var, kim bilir. Herkes kendi gemisini kurtarmaya çalışıyor sonuçta. Ama gel gör ki, bir yandan anlaşmaya çalışırken, diğer yandan boğazına sarılmaya çalışmak... Bu nasıl bir mantık, nasıl bir işleyiş yani? İnsan gerçekten yoruluyor bazen bu çelişkili durumlardan.
Ne yapacaksın şimdi? Yeni bir baş ağrısı, yeni bir hukuki süreç. Avukatına gideceksin, bu dosyayı anlatacaksın. Onlar da sana "Yapılandırma sürecini hızlandırmamız lazım" diyecekler ya da "Bu dosyayı durdurmak için ne yapabiliriz ona bakalım" diyecekler. Oysa sen zaten bütün derdin tasası bu işleri yoluna koymak değil miydi? Bitmek bilmeyen bir labirent gibi...
Bir ders mi bu, ne dersin? Belki de her zaman en kötü senaryoya hazırlıklı olmak gerektiğini hatırlatan bir tecrübe. İyi niyetle yola çıktığında bile, karşı tarafın ne zaman farklı bir stratejiye geçeceğini asla bilemezsin. Kâğıt üstündeki taahhütler, masadaki sözler... Bazen rüzgarda uçup giden yapraklar gibi olur, öylece kalırsın.
Yine de pes etmek olmaz. Bu durum da çözülür, bir şekilde halledilir. Belki biraz daha zaman alır, biraz daha enerji harcatır, ama nihayetinde bir kapı bulunur. Tek fark, artık o ilk baştaki "iyi niyet" pelerininin biraz yıpranmış olmasıdır. İnsanlara olan güvenin de tabii... Ne diyelim, hayat bu.
İcra dosyası o kağıtlarda, bir de bakıyorsun kim açmış. Genelde en sona kalmasını beklediklerin, hani o "anlayışlı" diye düşündüklerin... İşte onlar bazen en hızlı koşar kapına. Gözlerini ovuşturursun, yanlış mı gördüm diye, ama yok, bildiğin o dosya.
Yapılandırma süreci dediğin şey zaten başlı başına bir sınav, hem matematik hem de sabır sınavı. Herkesi aynı anda idare etmek, dengede tutmak zor iş. Hele ki birileri bu dengeyi daha sen kurmaya çalışırken bozmaya kalkarsa... E ne anladık bu işten şimdi?
Aslında burada mesele biraz da güvendir, biliyor musun? Sen bir plan sunuyorsun, "bu borcu böyle böyle ödeyeceğim, bana biraz zaman tanıyın" diyorsun. Karşıdaki de buna sanki bir nebze inanmış gibi yapıyor, ama arka planda başka hesaplar dönüyor işte. Acaba "nasılsa ödemez" mi dediler, yoksa "ilk biz davranalım da aradan çıkaralım" mı diye düşündüler... İnsanın aklına bin türlü şey geliyor.
Bu durum genellikle bir çatlak ses gibidir, koro halindeki bir anlaşma beklentisinin içine sızan ince, rahatsız edici bir not gibi. Diğer alacaklılar ne der şimdi? Onlar da mı "madem öyle, biz de..." diyecekler? Zincirleme bir reaksiyon başlatabilir bu, bilsen...
Belki de bu, sürecin doğasında var, kim bilir. Herkes kendi gemisini kurtarmaya çalışıyor sonuçta. Ama gel gör ki, bir yandan anlaşmaya çalışırken, diğer yandan boğazına sarılmaya çalışmak... Bu nasıl bir mantık, nasıl bir işleyiş yani? İnsan gerçekten yoruluyor bazen bu çelişkili durumlardan.
Ne yapacaksın şimdi? Yeni bir baş ağrısı, yeni bir hukuki süreç. Avukatına gideceksin, bu dosyayı anlatacaksın. Onlar da sana "Yapılandırma sürecini hızlandırmamız lazım" diyecekler ya da "Bu dosyayı durdurmak için ne yapabiliriz ona bakalım" diyecekler. Oysa sen zaten bütün derdin tasası bu işleri yoluna koymak değil miydi? Bitmek bilmeyen bir labirent gibi...
Bir ders mi bu, ne dersin? Belki de her zaman en kötü senaryoya hazırlıklı olmak gerektiğini hatırlatan bir tecrübe. İyi niyetle yola çıktığında bile, karşı tarafın ne zaman farklı bir stratejiye geçeceğini asla bilemezsin. Kâğıt üstündeki taahhütler, masadaki sözler... Bazen rüzgarda uçup giden yapraklar gibi olur, öylece kalırsın.
Yine de pes etmek olmaz. Bu durum da çözülür, bir şekilde halledilir. Belki biraz daha zaman alır, biraz daha enerji harcatır, ama nihayetinde bir kapı bulunur. Tek fark, artık o ilk baştaki "iyi niyet" pelerininin biraz yıpranmış olmasıdır. İnsanlara olan güvenin de tabii... Ne diyelim, hayat bu.