IndigoTambourine
Kayıtlı Kullanıcı
Yurt dışına adım attığınızda, cebinizdeki telefonun bir anda işlevsiz bir tuğlaya dönüştüğünü görmek… Hani derler ya, "Dünya başıma yıkıldı." İşte o an tam da öyle bir duyguydu. Uçağın tekerleri piste değdi, o coşkuyla açtım telefonumu, bildirimler düşecek, navigasyon çalışacak diye beklerken, ekranda beliren o korkunç yazı: "SIM Kart Bloke Edildi." İlk başta anlamıyorsunuz, jet lag mı var, yoksa sadece şebeke mi çekmiyor diye kendi kendime kuruntularla cebelleşiyorum… Ama nafile.
SIM blokesi, hani şu yıllardır adını duyduğumuz ama başımıza gelmeyeceğini sandığımız o sinsi düşman. Genelde telefonun çalınması ya da kaybolması durumunda aktivasyon kodlarının yanlış girilmesiyle oluşan bir güvenlik önlemi gibi düşünülür, değil mi? Ama durum benim için çok daha karmaşıktı, meğerse Türkiye’de hattımı değiştirdiğimde, yeni SIM kartımın PIN ve PUK kodlarını eski kartınkiyle karıştırmışım… Kim bilir, belki de bir anlık dalgınlık, belki de kafam uçak modundaydı çoktan.
O anki çaresizlik hissi var ya, işte o bambaşka bir şeydi, inanın. Yeni bir şehirde, yabancı bir dilde tabelalara bakarken, bir yandan da internet bankacılığına giremiyorum, harita açılmıyor, taksi çağıramıyorum… Telefonum elimde bir ağırlık gibi, ne arayan var ne soran. Etraftaki Wi-Fi arayışları, şifreli ağlara bağlanma çabaları... Boşuna, çünkü esas sorun bambaşkaydı. İletişim kopmuştu, tamamen.
Birkaç denemeden sonra anlıyorsunuz ki durum sadece basit bir sinyal problemi değilmiş, operatörünüzle uzaktan bile olsa iletişim kurmak bir lüks haline geliyor. Hatta imkansız, desek yeridir. Kendi numaranızdan kendi operatörünüzü arayamıyorsunuz, başka bir hattan arasanız da kimlik doğrulaması için o bloke olmuş numarayı istiyorlar... Abi, bu bir kısır döngüden başka bir şey değil! Sanki tüm dünya size karşı birleşmiş gibi hissediyorsunuz, vallahi billahi.
İletişimin en değerli olduğu anlarda, kendi operatörünüze ulaşmak... Bu başlı başına bir serüven, hele ki yurt dışındaysanız. WhatsApp'tan müşteri hizmetlerine yazmaya çalışıyorsunuz, bir yandan otel lobisinden rica minnet Wi-Fi şifresi alıp internet araması yapmaya çalışıyorsunuz. Ama cevaplar hep aynı, güvenlik protokolleri, PIN kodları, PUK kodları... Oysa benim sorunum, o kodlara erişememekti. Bir nevi dijital esaret, başka nasıl anlatılır ki bu durum?
Peki ya çözüm? Bazen en bariz olanı görmezden geliriz, değil mi? İnternet erişimi kısıtlı da olsa, bir şekilde araştırmaya devam ettim. Bir an durdum, kendi kendime sordum: "En kötü senaryo ne olabilir ki?" Eski gazeteci refleksiyle, alternatif çözümleri düşünmeye başladım. Yerel bir SIM kart mı almalıydım? Ya da günümüzün yükselen yıldızı eSIM mi olmalıydı bu krizin kahramanı?
Benim durumumda, kriz anında yetişen can simidi bir yerel SIM kart oldu, hem de bir benzin istasyonundan. İnternetteki sınırlı erişimle bulduğum bir operatörün en yakın şubesine otelden yayan vardım. Pasaportumu gösterdim, hızlıca bir hat aldım, o an sanki yeniden doğmuş gibi hissettim. Anında internet, anında iletişim… Hayatımın en pahalı 20 euro’su falan olabilir, ama o an için paha biçilmezdi. Hani bazen küçük çözümler, dev sorunların ilacı olur ya, işte tam da öyleydi.
Bu tecrübe bana, vallahi billahi, seyahat öncesi hazırlığın ne denli kritik olduğunu bir kez daha öğretti. Sadece bavulunuzu hazırlamakla bitmiyor iş. Dijital hazırlık da en az onun kadar önemliymiş. PIN ve PUK kodlarınızı bir yere not etmek, yedek bir hat bulundurmak, hatta bir eSIM çözümü düşünmek… Bunlar artık lüks değil, bildiğiniz zorunluluk, abi. Yaşayarak öğrendim, maalesef.
Bir daha asla böyle bir sürprizle karşılaşmayacağımın garantisi var mı? Tabii ki yok. Ama artık dersimi almış durumdayım. Seyahate çıkmadan önce operatörümle iletişime geçip yurtdışı paketlerimi kontrol ediyorum, SIM kartımın kilitsiz olduğundan emin oluyorum ve en önemlisi, bir kenarda hazır bekleyen bir eSIM profili bulunduruyorum. Ne olur ne olmaz, insan tecrübelerinden ders çıkarmalı değil mi?
Dijital dünyanın sunduğu kolaylıklar kadar, kendi güvenlik önlemlerimizi de... Evet, seyahatler macera dolu olmalı, ama bu tür iletişim aksaklıkları macerayı kâbusa çevirebilir. Kendi kendine konuşuyormuş gibi hissediyorum ama gerçekten, bu tür durumlar yaşanmadan önce tedbir almak, sonrasında uğraşmaktan çok daha kolay ve ucuza mal oluyor. İnsan bunu ancak yaşayarak öğreniyor, değil mi?
SIM blokesi, hani şu yıllardır adını duyduğumuz ama başımıza gelmeyeceğini sandığımız o sinsi düşman. Genelde telefonun çalınması ya da kaybolması durumunda aktivasyon kodlarının yanlış girilmesiyle oluşan bir güvenlik önlemi gibi düşünülür, değil mi? Ama durum benim için çok daha karmaşıktı, meğerse Türkiye’de hattımı değiştirdiğimde, yeni SIM kartımın PIN ve PUK kodlarını eski kartınkiyle karıştırmışım… Kim bilir, belki de bir anlık dalgınlık, belki de kafam uçak modundaydı çoktan.
O anki çaresizlik hissi var ya, işte o bambaşka bir şeydi, inanın. Yeni bir şehirde, yabancı bir dilde tabelalara bakarken, bir yandan da internet bankacılığına giremiyorum, harita açılmıyor, taksi çağıramıyorum… Telefonum elimde bir ağırlık gibi, ne arayan var ne soran. Etraftaki Wi-Fi arayışları, şifreli ağlara bağlanma çabaları... Boşuna, çünkü esas sorun bambaşkaydı. İletişim kopmuştu, tamamen.
Birkaç denemeden sonra anlıyorsunuz ki durum sadece basit bir sinyal problemi değilmiş, operatörünüzle uzaktan bile olsa iletişim kurmak bir lüks haline geliyor. Hatta imkansız, desek yeridir. Kendi numaranızdan kendi operatörünüzü arayamıyorsunuz, başka bir hattan arasanız da kimlik doğrulaması için o bloke olmuş numarayı istiyorlar... Abi, bu bir kısır döngüden başka bir şey değil! Sanki tüm dünya size karşı birleşmiş gibi hissediyorsunuz, vallahi billahi.
İletişimin en değerli olduğu anlarda, kendi operatörünüze ulaşmak... Bu başlı başına bir serüven, hele ki yurt dışındaysanız. WhatsApp'tan müşteri hizmetlerine yazmaya çalışıyorsunuz, bir yandan otel lobisinden rica minnet Wi-Fi şifresi alıp internet araması yapmaya çalışıyorsunuz. Ama cevaplar hep aynı, güvenlik protokolleri, PIN kodları, PUK kodları... Oysa benim sorunum, o kodlara erişememekti. Bir nevi dijital esaret, başka nasıl anlatılır ki bu durum?
Peki ya çözüm? Bazen en bariz olanı görmezden geliriz, değil mi? İnternet erişimi kısıtlı da olsa, bir şekilde araştırmaya devam ettim. Bir an durdum, kendi kendime sordum: "En kötü senaryo ne olabilir ki?" Eski gazeteci refleksiyle, alternatif çözümleri düşünmeye başladım. Yerel bir SIM kart mı almalıydım? Ya da günümüzün yükselen yıldızı eSIM mi olmalıydı bu krizin kahramanı?
Benim durumumda, kriz anında yetişen can simidi bir yerel SIM kart oldu, hem de bir benzin istasyonundan. İnternetteki sınırlı erişimle bulduğum bir operatörün en yakın şubesine otelden yayan vardım. Pasaportumu gösterdim, hızlıca bir hat aldım, o an sanki yeniden doğmuş gibi hissettim. Anında internet, anında iletişim… Hayatımın en pahalı 20 euro’su falan olabilir, ama o an için paha biçilmezdi. Hani bazen küçük çözümler, dev sorunların ilacı olur ya, işte tam da öyleydi.
Bu tecrübe bana, vallahi billahi, seyahat öncesi hazırlığın ne denli kritik olduğunu bir kez daha öğretti. Sadece bavulunuzu hazırlamakla bitmiyor iş. Dijital hazırlık da en az onun kadar önemliymiş. PIN ve PUK kodlarınızı bir yere not etmek, yedek bir hat bulundurmak, hatta bir eSIM çözümü düşünmek… Bunlar artık lüks değil, bildiğiniz zorunluluk, abi. Yaşayarak öğrendim, maalesef.
Bir daha asla böyle bir sürprizle karşılaşmayacağımın garantisi var mı? Tabii ki yok. Ama artık dersimi almış durumdayım. Seyahate çıkmadan önce operatörümle iletişime geçip yurtdışı paketlerimi kontrol ediyorum, SIM kartımın kilitsiz olduğundan emin oluyorum ve en önemlisi, bir kenarda hazır bekleyen bir eSIM profili bulunduruyorum. Ne olur ne olmaz, insan tecrübelerinden ders çıkarmalı değil mi?
Dijital dünyanın sunduğu kolaylıklar kadar, kendi güvenlik önlemlerimizi de... Evet, seyahatler macera dolu olmalı, ama bu tür iletişim aksaklıkları macerayı kâbusa çevirebilir. Kendi kendine konuşuyormuş gibi hissediyorum ama gerçekten, bu tür durumlar yaşanmadan önce tedbir almak, sonrasında uğraşmaktan çok daha kolay ve ucuza mal oluyor. İnsan bunu ancak yaşayarak öğreniyor, değil mi?