Telefonunuza gelen o bildirim, sabah işe giderken ATM'den para çekmek istediğinizde ekranda beliren o uyarı... Yılların birikimi, anlık ihtiyaçlarınız için kenara koyduğunuz para, bir anda erişilemez hale gelir, değil mi? İşte o an, e-hacizle tanıştığınız andır, o uğursuz blokelerle. Ziraat'ten Garanti'ye, Halkbank'tan diğerlerine... fark etmez; sistem bir kez devreye girince, artık mevzubahis olan, sizin bankanızla olan ilişkiniz değil, devlete olan görünmez bağlarınızdır aslında.
Peki, neyden kaynaklanıyor bu iş? Sorsanız, herkesin aklına ilk gelen, "benim borcum mu var şimdi" olur, vallahi. Bir vergi miydi, trafik cezası mıydı, yoksa yıllar önce unutulmuş bir öğrenim kredisi mi... Anlamak, bu labirentin ilk adımı, en zoru belki de. O bildirim metninde yazar ama kim okur ki ince ince, değil mi? Önce Gelir İdaresi Başkanlığı'nın e-Devlet kapısına koşarsınız, sonra SGK'nınkine... Her köşe başında bir sorgulama ekranı, her sorgulama bir başka kapıyı açar da, nihayetinde sizi borcunuzla yüzleştirir.
Blokenin kaynağını buldunuz diyelim, o meşhur "fezyazısı" veya "terkin yazısı" dedikleri belgeyi almak, asıl maraton burada başlar, abi ya. Bir kurumdan diğerine paslaşmalar, "burası bakmaz", "oraya gidin" cümleleri, sanki size kasıtlı zorluk çıkarılıyormuş gibi hissettirir, billahi. O küçücük kağıt parçası, ya da artık e-yazı, ne derseniz, sizin tüm bankacılık işlemlerinizin anahtarıdır o an. Onu almadan, bankanızdaki memurun elinden gelen tek şey, size derin bir iç çekişle bakmak olur, başka ne yapsın ki? Borcu ödemek kolaydır belki, tık diye yaparsınız işlemi; ama o blokenin kalkması için gereken onay, işte o apayrı bir hikaye...
O fezyazısı bankaya ulaştığında her şey bitecek mi zannediyorsunuz? Keşke öyle olsa. Bankalar, o yazıyı sisteme işlemek için kendilerine tanınan yasal sürenin tamamını kullanmaya bayılırlar, her zaman değilse de çoğu zaman böyledir bu. Bir iş günü, iki iş günü, bazen daha fazla... Ziraat'in mi sistemleri daha ağır çalışır, Garanti'nin mi daha esnektir, ya da Halkbank'ın mı prosedürleri daha çetrefillidir... Aslında hepsinin temel prensibi aynı; resmi evrakın usulüne uygun işlenmesi ve sistem onayı. Telefon başında beklemek, arada bir bakiyeyi kontrol etmek, "acaba kalktı mı" diye umut etmek... Bildik senaryolar, değil mi?
Peki, bu eziyeti hiç yaşamamak için ne yapmak lazım? İşte asıl soru bu. Devletle olan ilişkinizi sürekli takip etmek, e-Devlet'e arada bir girip borç durumunuzu kontrol etmek, trafik cezalarınızın peşine düşmek... Bu, bir banka işlemi değil, bir yaşam alışkanlığı olmalı aslında. Öğrenim kredisi mi vardı, geçmişten kalma bir SGK prim borcu mu? Bunlar unutulmaya yüz tutmuş detaylar gibi gelse de, bir gün karşınıza bir blokeyle çıkabilir, parmağınızı bile kıpırdatamaz hale gelirsiniz, benden söylemesi. E-haciz blokesi kaldırmak bir deneyimdir, evet; ama keşke hiç yaşanmasa dedirten cinsten bir deneyim... Ve bu deneyimin en büyük dersi de, sürekli tetikte olmaktır, öyle değil mi?
Peki, neyden kaynaklanıyor bu iş? Sorsanız, herkesin aklına ilk gelen, "benim borcum mu var şimdi" olur, vallahi. Bir vergi miydi, trafik cezası mıydı, yoksa yıllar önce unutulmuş bir öğrenim kredisi mi... Anlamak, bu labirentin ilk adımı, en zoru belki de. O bildirim metninde yazar ama kim okur ki ince ince, değil mi? Önce Gelir İdaresi Başkanlığı'nın e-Devlet kapısına koşarsınız, sonra SGK'nınkine... Her köşe başında bir sorgulama ekranı, her sorgulama bir başka kapıyı açar da, nihayetinde sizi borcunuzla yüzleştirir.
Blokenin kaynağını buldunuz diyelim, o meşhur "fezyazısı" veya "terkin yazısı" dedikleri belgeyi almak, asıl maraton burada başlar, abi ya. Bir kurumdan diğerine paslaşmalar, "burası bakmaz", "oraya gidin" cümleleri, sanki size kasıtlı zorluk çıkarılıyormuş gibi hissettirir, billahi. O küçücük kağıt parçası, ya da artık e-yazı, ne derseniz, sizin tüm bankacılık işlemlerinizin anahtarıdır o an. Onu almadan, bankanızdaki memurun elinden gelen tek şey, size derin bir iç çekişle bakmak olur, başka ne yapsın ki? Borcu ödemek kolaydır belki, tık diye yaparsınız işlemi; ama o blokenin kalkması için gereken onay, işte o apayrı bir hikaye...
O fezyazısı bankaya ulaştığında her şey bitecek mi zannediyorsunuz? Keşke öyle olsa. Bankalar, o yazıyı sisteme işlemek için kendilerine tanınan yasal sürenin tamamını kullanmaya bayılırlar, her zaman değilse de çoğu zaman böyledir bu. Bir iş günü, iki iş günü, bazen daha fazla... Ziraat'in mi sistemleri daha ağır çalışır, Garanti'nin mi daha esnektir, ya da Halkbank'ın mı prosedürleri daha çetrefillidir... Aslında hepsinin temel prensibi aynı; resmi evrakın usulüne uygun işlenmesi ve sistem onayı. Telefon başında beklemek, arada bir bakiyeyi kontrol etmek, "acaba kalktı mı" diye umut etmek... Bildik senaryolar, değil mi?
Peki, bu eziyeti hiç yaşamamak için ne yapmak lazım? İşte asıl soru bu. Devletle olan ilişkinizi sürekli takip etmek, e-Devlet'e arada bir girip borç durumunuzu kontrol etmek, trafik cezalarınızın peşine düşmek... Bu, bir banka işlemi değil, bir yaşam alışkanlığı olmalı aslında. Öğrenim kredisi mi vardı, geçmişten kalma bir SGK prim borcu mu? Bunlar unutulmaya yüz tutmuş detaylar gibi gelse de, bir gün karşınıza bir blokeyle çıkabilir, parmağınızı bile kıpırdatamaz hale gelirsiniz, benden söylemesi. E-haciz blokesi kaldırmak bir deneyimdir, evet; ama keşke hiç yaşanmasa dedirten cinsten bir deneyim... Ve bu deneyimin en büyük dersi de, sürekli tetikte olmaktır, öyle değil mi?