JadeSpectrum_1
Kayıtlı Kullanıcı
**Bilgi Kutusu**
Bu eski güvenlik soruları yok mu, vallahi insanın kanını donduruyor abi ya, hani o yıllar öncesinde bir hevesle, "aman bir hesap açalım da" diye tıkır tıkır girdiğimiz, sonra da zihnin o tozlu raflarına attığımız cevaplar... Hangi arkadaşımın ilk adıydı şimdi, yoksa lise öğretmenimin mi soyadıydı... Neymiş, favori yemeğin neymiş, yahu onca yıl geçti üstünden damak tadımız bile değişti, sen hâlâ aynı soruyu sorup bize eziyet etmenin peşindesin... Sanki o zaman yazdığım cevabı bugün hatırlayacağım... Pes doğrusu, insanı dijital bir labirente hapsediyor, kendi parmak izinin bile işe yaramadığı, belleğin derin dehlizlerinde kaybolmuş anılarla sınanmak zorunda kalıyorsun, yoksa hepsi bu kadar mıydı...?
Kimlik doğrulamanın o acımasız çarkları arasında, yanlış bir tuş darbesiyle, küçücük bir bellek kazasıyla kilitlenmek ne demektir, biz çok iyi biliriz... O beş denemelik hak mı dersin, o buz gibi "Apple Kimliğiniz güvenlik nedeniyle kilitlendi" mesajı mı dersin, insanın yüreğini ağzına getiriyor... Bir anda tüm o dijital dünyan, fotoğrafların, notların, takvimlerin, sanki bir kara deliğe çekilmiş gibi erişilmez oluyor... Bir zamanlar parmak uçlarımızda duran her şey, aniden uzay boşluğuna sürüklenmiş gibi uzaklaşıyor, senin gözünün önünde ama dokunamıyorsun, sanki görünmez bir duvar örülmüş... Yani o kadar hassas bir sistem mi bu, yoksa bizi caydırmak için kurulmuş bir kale mi...
Aslında Apple bu güvenlik soruları saçmalığından kurtulmak için İki Faktörlü Kimlik Doğrulama (2FA) diye bir şey getirdi, ne yalan söyleyeyim, başta "oh be" dedik, bir nebze olsun içimiz rahatladı... Güvenilir aygıtlarına gelen o kodla işlem yapmak, en azından unutulmuş soruların o bitmek bilmez eziyetinden iyiydi... Ama gel gör ki, o güvenilir aygıtını kaybedersen, telefon numaran değişirse ya da Kurtarma Anahtarını bir yere not etmeyi beceremezsen, hoopp, gene aynı kilitli kapının önündesin, aynı çaresizlikle baş başa... Sanki bir kapıdan kurtulduk derken, diğer bir sorunla yüz yüze geldik, ne iş yani... Bir rahat nefes alma şansı tanımıyorlar mı bize...
Hesap Kurtarma süreci diye bir şey var, biliyorsunuzdur, hani o günlerce süren eziyet... "Hesabınızı doğruluyoruz, sabırlı olun" mesajları eşliğinde, kendi cihazına bile yabancı muamelesi yapıldığını hissetmek... O yedi gün mü dersin, on gün mü dersin, bir hafta mı sürer, on gün mü, vallahi billahi o süreçte insanın ömründen ömür gidiyor... Bir de bu süre zarfında cihazına dokunamayacak, hatta kapatamayacak olman yok mu, sanki sana bir ceza kesilmiş gibi... Bütün bilgilerin, anıların orada dururken, sadece beklemek zorunda kalıyorsun... Yani bu dijital esaretin başka bir biçimi değil de ne... Bizi kendi verilerimizin bekçisi yapıp, sonra da beklemeye zorlamak, bu nasıl bir adalet...
Peki, şimdi ne yapacağız, her gün o "güvenlik ve parola" ayarlarını mı kurcalayacağız, üç ayda bir eski soruları hatırlıyor muyuz diye kendimizi mi sınayacağız... Yoksa güvenilir aygıtlarımızın, telefon numaralarımızın güncel olduğundan emin olmak için obsesif bir kontrol mü geliştireceğiz... Dijital hayatımızın bu kadar pamuk ipliğine bağlı olması akıl alır gibi değil... Her yeni güncellemeyle, her yeni özellikle, sanki bir yandan hayatımız kolaylaşıyor gibi gösterilip, diğer yandan da görünmez zincirlerle bağlanıyoruz... Kimliğini, cihazını yönetmek değil, sanki bir emanetçi gibi sürekli tetikte beklemek... Bu, bizim kendi dijital varlığımızın sorumluluğu mu, yoksa teknoloji devlerinin bizi denetleme arzusu mu, biz de çözemedik ki...
Bu eski güvenlik soruları yok mu, vallahi insanın kanını donduruyor abi ya, hani o yıllar öncesinde bir hevesle, "aman bir hesap açalım da" diye tıkır tıkır girdiğimiz, sonra da zihnin o tozlu raflarına attığımız cevaplar... Hangi arkadaşımın ilk adıydı şimdi, yoksa lise öğretmenimin mi soyadıydı... Neymiş, favori yemeğin neymiş, yahu onca yıl geçti üstünden damak tadımız bile değişti, sen hâlâ aynı soruyu sorup bize eziyet etmenin peşindesin... Sanki o zaman yazdığım cevabı bugün hatırlayacağım... Pes doğrusu, insanı dijital bir labirente hapsediyor, kendi parmak izinin bile işe yaramadığı, belleğin derin dehlizlerinde kaybolmuş anılarla sınanmak zorunda kalıyorsun, yoksa hepsi bu kadar mıydı...?
Kimlik doğrulamanın o acımasız çarkları arasında, yanlış bir tuş darbesiyle, küçücük bir bellek kazasıyla kilitlenmek ne demektir, biz çok iyi biliriz... O beş denemelik hak mı dersin, o buz gibi "Apple Kimliğiniz güvenlik nedeniyle kilitlendi" mesajı mı dersin, insanın yüreğini ağzına getiriyor... Bir anda tüm o dijital dünyan, fotoğrafların, notların, takvimlerin, sanki bir kara deliğe çekilmiş gibi erişilmez oluyor... Bir zamanlar parmak uçlarımızda duran her şey, aniden uzay boşluğuna sürüklenmiş gibi uzaklaşıyor, senin gözünün önünde ama dokunamıyorsun, sanki görünmez bir duvar örülmüş... Yani o kadar hassas bir sistem mi bu, yoksa bizi caydırmak için kurulmuş bir kale mi...
Aslında Apple bu güvenlik soruları saçmalığından kurtulmak için İki Faktörlü Kimlik Doğrulama (2FA) diye bir şey getirdi, ne yalan söyleyeyim, başta "oh be" dedik, bir nebze olsun içimiz rahatladı... Güvenilir aygıtlarına gelen o kodla işlem yapmak, en azından unutulmuş soruların o bitmek bilmez eziyetinden iyiydi... Ama gel gör ki, o güvenilir aygıtını kaybedersen, telefon numaran değişirse ya da Kurtarma Anahtarını bir yere not etmeyi beceremezsen, hoopp, gene aynı kilitli kapının önündesin, aynı çaresizlikle baş başa... Sanki bir kapıdan kurtulduk derken, diğer bir sorunla yüz yüze geldik, ne iş yani... Bir rahat nefes alma şansı tanımıyorlar mı bize...
Hesap Kurtarma süreci diye bir şey var, biliyorsunuzdur, hani o günlerce süren eziyet... "Hesabınızı doğruluyoruz, sabırlı olun" mesajları eşliğinde, kendi cihazına bile yabancı muamelesi yapıldığını hissetmek... O yedi gün mü dersin, on gün mü dersin, bir hafta mı sürer, on gün mü, vallahi billahi o süreçte insanın ömründen ömür gidiyor... Bir de bu süre zarfında cihazına dokunamayacak, hatta kapatamayacak olman yok mu, sanki sana bir ceza kesilmiş gibi... Bütün bilgilerin, anıların orada dururken, sadece beklemek zorunda kalıyorsun... Yani bu dijital esaretin başka bir biçimi değil de ne... Bizi kendi verilerimizin bekçisi yapıp, sonra da beklemeye zorlamak, bu nasıl bir adalet...
Peki, şimdi ne yapacağız, her gün o "güvenlik ve parola" ayarlarını mı kurcalayacağız, üç ayda bir eski soruları hatırlıyor muyuz diye kendimizi mi sınayacağız... Yoksa güvenilir aygıtlarımızın, telefon numaralarımızın güncel olduğundan emin olmak için obsesif bir kontrol mü geliştireceğiz... Dijital hayatımızın bu kadar pamuk ipliğine bağlı olması akıl alır gibi değil... Her yeni güncellemeyle, her yeni özellikle, sanki bir yandan hayatımız kolaylaşıyor gibi gösterilip, diğer yandan da görünmez zincirlerle bağlanıyoruz... Kimliğini, cihazını yönetmek değil, sanki bir emanetçi gibi sürekli tetikte beklemek... Bu, bizim kendi dijital varlığımızın sorumluluğu mu, yoksa teknoloji devlerinin bizi denetleme arzusu mu, biz de çözemedik ki...