IndigoDriftwood
Kayıtlı Kullanıcı
Vallahi billahi insan bazen şaşıp kalıyor şu bankacılık sisteminin işleyişine. Hesap blokesi dedin mi, anlarım, bir yerden bir talimat gelmiştir, yasal bir süreçtir, eyvallah. Ama gel gör ki, o bloke süreci ne hikmetse, öyle bir uzuyor ki, insanın aklı şaşıyor. Hani derler ya, “işlem süreci” diye, işte o süreç bazen mücbir sebeplerden mi, yoksa düpedüz bir ihmal zincirinden mi kaynaklanıyor, bunu artık vatandaşın çözmesi lazım, değil mi?
Şimdi, banka dediğin koskoca finans kurumu, elinde tonla teknolojik imkan, bir de üstüne yetkin personel var güya. Bir bloke talebi geldiğinde, bunun neye istinaden geldiğini, hukuki dayanağını, geçerlilik süresini, hatta varsa itiraz yollarını tıkır tıkır takip etmesi beklenmez mi? Beklenir abi, bal gibi beklenir. Ama yok, bizimkiler sanki konuyu sümenaltı etmeye meraklı, işi yokuşa sürmeyi pek seviyorlar galiba... Sanki o hesapta duran para onların babasının parasıymış gibi davranıyorlar, pes doğrusu.
Bir düşünün, maaşınız yattığı gibi bloke edilmiş, faturalar ödenecek, kira günü gelmiş çatmış, çoluk çocuğun ihtiyacı var... Ama hesabınız kapalı. E ne olacak? Banka size "bekleyin" demekten öte ne çözüm sunuyor? İşte asıl can sıkan taraf da bu ya, o bekleme süreci, bazen haftaları, hatta ayları buluyor. Kişinin o paraya erişememesi, temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamaması, yani düpedüz mağdur edilmesi... Bunun adı düpedüz 'hukuka aykırı bir engelleme' değil de nedir, söyler misin?
Peki, şimdi bu durumda, vatandaşın eli kolu bağlı mı kalacak? Tabii ki hayır! Bir kere, banka, gelen her türlü bloke talebini, mevzuata uygunluğunu titizlikle incelemek zorunda. Yani bir mahkeme kararı mı var, bir icra takibi mi, yoksa garip gureba bir kurumdan gelmiş, dayanağı şüpheli bir talimat mı? Bu ayrımı yapmak, sorumlulukları arasında. Şayet ortada geçerli bir hukuki sebep yoksa veya varsa bile banka bunu gereksiz yere uzatarak müvekkilini zarara uğratıyorsa... İşte orada 'ayıplı hizmet' ve 'kusurlu hareket' kavramları devreye girer. Yani banka üzerine düşeni yapmamış, net.
O zaman da ne oluyor? Elbette tazminat hakkı doğuyor. Sadece hesapta duran paranın faiz kaybı mı? Hadi canım, o buzdağının görünen yüzü bile değil. Düşünsenize, o paraya erişemediğiniz için ödeyemediğiniz bir faturanın gecikme zammı, kaçırdığınız bir indirim fırsatı, yapamadığınız bir yatırım, hatta o stres yüzünden yaşadığınız sağlık problemleri... Bunların hepsi 'somut zarar' olarak karşımıza çıkabiliyor. Hani derler ya, 'maddi ve manevi tazminat' diye, işte tam da o durumlardan bahsediyoruz. Yani bankanın bu keyfi veya ihmali blokesi yüzünden hayatınızda oluşan her türlü aksaklık, bir şekilde tazminata konu edilebilir.
Banka "benim sorumluluğum yok, talimatı uyguladım" diyerek işin içinden sıyrılabileceğini mi sanıyor? Yok öyle yağma! Eğer talimat hukuka aykırıysa, bankanın bunu sorgulama, hatta itiraz etme yükümlülüğü var. Ya da en azından ilgili merci ile temasa geçip durumu hızlandırma gayreti içinde olması gerekir, değil mi? Ama nerde... Çoğu zaman kendi iç süreçlerindeki yavaşlık, yani düpedüz operasyonel bir aksaklık bile müşterinin aleyhine işleyebiliyor. Yani o 'geciktirme' dediğimiz şey, aslında bankanın ta kendisine ait bir kusur, bir ihmal neticesi. Ve bu ihmal, vatandaşın zarar görmesine neden oluyorsa, bunun bedelini ödemek zorundalar, bal gibi ödemek zorundalar!
Peki ne yapmalı bu durumda mağdur olan vatandaş? Oturup beklemek mi? Asla! Öncelikle bankayı resmi kanallardan, yani şikayet dilekçeleriyle, noter ihtarnameleriyle sıkıştırmak lazım. Sonra da bu işi uzatan, mağduriyete sebep olan banka hakkında hukuki süreci başlatmak... Yani mahkeme kapısını çalmak, tazminat davası açmak. Çünkü unutmayalım ki, bu gibi durumlarda Yargıtay'ın emsal kararları da var; bankaların sorumluluğunu net bir şekilde ortaya koyan. Yani o 'hukuki tedbir' maskesinin arkasına saklanıp, müşterinin parasını rehin tutmak, hem de keyfi bir gecikmeyle, hiçbir bankanın lüksü değil. Bu işin takipçisi olmak, hakkını aramak lazım. Yoksa bu düzen böyle devam eder gider...
Şimdi, banka dediğin koskoca finans kurumu, elinde tonla teknolojik imkan, bir de üstüne yetkin personel var güya. Bir bloke talebi geldiğinde, bunun neye istinaden geldiğini, hukuki dayanağını, geçerlilik süresini, hatta varsa itiraz yollarını tıkır tıkır takip etmesi beklenmez mi? Beklenir abi, bal gibi beklenir. Ama yok, bizimkiler sanki konuyu sümenaltı etmeye meraklı, işi yokuşa sürmeyi pek seviyorlar galiba... Sanki o hesapta duran para onların babasının parasıymış gibi davranıyorlar, pes doğrusu.
Bir düşünün, maaşınız yattığı gibi bloke edilmiş, faturalar ödenecek, kira günü gelmiş çatmış, çoluk çocuğun ihtiyacı var... Ama hesabınız kapalı. E ne olacak? Banka size "bekleyin" demekten öte ne çözüm sunuyor? İşte asıl can sıkan taraf da bu ya, o bekleme süreci, bazen haftaları, hatta ayları buluyor. Kişinin o paraya erişememesi, temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamaması, yani düpedüz mağdur edilmesi... Bunun adı düpedüz 'hukuka aykırı bir engelleme' değil de nedir, söyler misin?
Peki, şimdi bu durumda, vatandaşın eli kolu bağlı mı kalacak? Tabii ki hayır! Bir kere, banka, gelen her türlü bloke talebini, mevzuata uygunluğunu titizlikle incelemek zorunda. Yani bir mahkeme kararı mı var, bir icra takibi mi, yoksa garip gureba bir kurumdan gelmiş, dayanağı şüpheli bir talimat mı? Bu ayrımı yapmak, sorumlulukları arasında. Şayet ortada geçerli bir hukuki sebep yoksa veya varsa bile banka bunu gereksiz yere uzatarak müvekkilini zarara uğratıyorsa... İşte orada 'ayıplı hizmet' ve 'kusurlu hareket' kavramları devreye girer. Yani banka üzerine düşeni yapmamış, net.
O zaman da ne oluyor? Elbette tazminat hakkı doğuyor. Sadece hesapta duran paranın faiz kaybı mı? Hadi canım, o buzdağının görünen yüzü bile değil. Düşünsenize, o paraya erişemediğiniz için ödeyemediğiniz bir faturanın gecikme zammı, kaçırdığınız bir indirim fırsatı, yapamadığınız bir yatırım, hatta o stres yüzünden yaşadığınız sağlık problemleri... Bunların hepsi 'somut zarar' olarak karşımıza çıkabiliyor. Hani derler ya, 'maddi ve manevi tazminat' diye, işte tam da o durumlardan bahsediyoruz. Yani bankanın bu keyfi veya ihmali blokesi yüzünden hayatınızda oluşan her türlü aksaklık, bir şekilde tazminata konu edilebilir.
Banka "benim sorumluluğum yok, talimatı uyguladım" diyerek işin içinden sıyrılabileceğini mi sanıyor? Yok öyle yağma! Eğer talimat hukuka aykırıysa, bankanın bunu sorgulama, hatta itiraz etme yükümlülüğü var. Ya da en azından ilgili merci ile temasa geçip durumu hızlandırma gayreti içinde olması gerekir, değil mi? Ama nerde... Çoğu zaman kendi iç süreçlerindeki yavaşlık, yani düpedüz operasyonel bir aksaklık bile müşterinin aleyhine işleyebiliyor. Yani o 'geciktirme' dediğimiz şey, aslında bankanın ta kendisine ait bir kusur, bir ihmal neticesi. Ve bu ihmal, vatandaşın zarar görmesine neden oluyorsa, bunun bedelini ödemek zorundalar, bal gibi ödemek zorundalar!
Peki ne yapmalı bu durumda mağdur olan vatandaş? Oturup beklemek mi? Asla! Öncelikle bankayı resmi kanallardan, yani şikayet dilekçeleriyle, noter ihtarnameleriyle sıkıştırmak lazım. Sonra da bu işi uzatan, mağduriyete sebep olan banka hakkında hukuki süreci başlatmak... Yani mahkeme kapısını çalmak, tazminat davası açmak. Çünkü unutmayalım ki, bu gibi durumlarda Yargıtay'ın emsal kararları da var; bankaların sorumluluğunu net bir şekilde ortaya koyan. Yani o 'hukuki tedbir' maskesinin arkasına saklanıp, müşterinin parasını rehin tutmak, hem de keyfi bir gecikmeyle, hiçbir bankanın lüksü değil. Bu işin takipçisi olmak, hakkını aramak lazım. Yoksa bu düzen böyle devam eder gider...