SapphireTempo
Kayıtlı Kullanıcı
Mesele, tam da o kritik anda, yani müşteri olarak sizin hiçbir aksiyon almadığınız, hiçbir talep dile getirmediğiniz, hatta durumu bile tam manasıyla idrak edip sindiremediğiniz bir vaziyette, bankanın kendi iç dinamikleriyle, adeta bir "eureka" anı yaşamışçasına hesap üzerindeki o ağır bloke yükünü kaldırmasıydı. Şaşırtıcı değil mi? Hani genelde siz koşarsınız bankanın kapısına, evrak yığınağıyla ispat peşinde koşarsınız, saatler süren telefon trafiğiyle derdinizi anlatmaya çalışırsınız... Ama bu sefer durum farklıydı, vallahi billahi bambaşka bir senaryo.
Peki, bu ne demek şimdi? Hani derler ya, "işleyen demir ışıldar," bankacılık sistemleri için de bu bir nebze geçerli. O devasa data setleri arasında kaybolup gitmiş, belki de bir "false positive" olarak etiketlenmiş bir işlem ya da hesap, belirli algoritmik taramalardan geçmiş, risk skorlaması tekrar değerlendirilmiş olabilir. Ya da bir operasyonel hata, evet, insan kaynaklı, otomatik ya da sistemik bir kurgu hatası, sonunda kendi kendini düzelterek optimum dengeye ulaşmış gibi... Bilirsiniz, her bloğun arkasında, o anki mevzuat ve risk algısı doğrultusunda bir gerekçe vardır. Ama ya o gerekçe, güncel veri akışıyla zayıfladıysa? İşte o zaman, otomatik bir "re-evalüasyon" süreci devreye girebiliyor, abi.
Bir bankanın kendi inisiyatifiyle bir bloku kaldırması, aslında o kurumun iç kontrol mekanizmalarının ne kadar dinamik ve adaptif çalıştığını da gösterir. Şöyle düşünün; KYC (Müşterini Tanı) süreçleri artık durağan formlardan ibaret değil, sürekli güncellenen, çapraz referanslı bir veri tabanıyla çalışıyor. Bir işlem, ilk aşamada şüpheli görülebilirken, anlık gelen başka bir bilgi kırıntısıyla, belki başka bir bankadaki aktifliğiyle ya da sistemdeki uzun vadeli davranış profiliyle anında aklanabiliyor. Her blokenin tekil bir vaka olduğunu sanırsınız, ancak çoğu zaman bir matrikin parçasıdır...
Bu tür durumlarda, finansal kurumların "operasyonel risk" yönetimi perspektifinden de bakmak gerek. Bazen, küçük bir blokenin haksız yere devam etmesi, hem müşteri memnuniyetinde ciddi erozyona yol açabilir hem de ilerleyen süreçte daha büyük regülasyonel uyumsuzluk ya da itibar riski barındırabilir. Dolayısıyla, proaktif bir düzeltme, yani sistemin kendi kendini onarması, aslında daha büyük potansiyel zararları bertaraf etmek adına atılmış stratejik bir adım olarak da okunabilir. Resmen, "Aman abi, büyümeyelim bu işe" deme hali, anladın mı?
Ya işin mizahi tarafı? Düşünsenize, o sabah kahvenizi yudumlarken bir bildirim alıyorsunuz; "Hesabınızdaki bloke kaldırılmıştır." Ne bir telefon, ne bir mail, ne bir SMS talebiniz olmuş... İlk akla gelen nedir? "Yahu ne oldu şimdi? Sistem mi kafayı yedi, yoksa ben mi rüyada mıyım?" Tam da o an, teknolojik determinizmle insan iradesi arasındaki o ince çizgide, bankacılık pratiğinin ne denli karmaşık bir denklem olduğunu idrak ediyorsunuz. Her zaman her şey bizim bildiğimiz gibi işlemeyebilir, bazı kararlar otomatikleşmiş, bazı düzeltmeler de öyle.
Bankacılık mevzuatı, evet, kuru ve teknik bir dil barındırır ama aslında orada da esneklik payları vardır. Bir blokenin yasal dayanağı ilk etapta sağlam görünse de, yasal süreçlerin dinamizmi ve gelen yeni bilgiler ışığında bu dayanak zayıflayabilir. Banka, belki de kendi hukuk departmanının ya da uyum biriminin (compliance) bir iç denetimi sonucu, blokenin devam ettirilmesinin hukuki açıdan riskli olacağına kanaat getirmiş, ve tek taraflı bir karar almış olabilir. Bu bir lütuf değil, bazen bir zorunluluktur da, çünkü her an denetleniyorsun, her an mercek altındasın, değil mi?
Sahi, o hesap blokesi neden konmuştu acaba? Genelde müşteriye bilgi verilir ama bazen de "kara kutu" misali, sadece "şüpheli işlem" ibaresiyle geçiştirilir. Belki de bu "kendi inisiyatifiyle kaldırma" durumu, aslında o başlangıçtaki "şüphenin" temelsiz olduğunu, ya da yanlış bir eşleşme sonucu oluştuğunu itiraf etmenin nazik bir yoluydu. Kim bilir, belki de yapay zeka bir anlık dalgınlıkla yanlış bir etiketi yapıştırdı, sonra "dur yahu, bu hesapta bir sıkıntı yokmuş" diye kendi kendini düzeltti. Teknoloji de insan gibi bazen hata yapar, sonra da telafi eder, değil mi? Biraz da ironik aslında...
Neticede, bu olay, bankacılık sistemlerinin salt evrak ve insan gücünden ibaret olmadığını, devasa bir veri analiz ve otomasyon ağıyla örülü olduğunu gösteriyor. Ve evet, bu ağ içinde bazen kendi kendine karar alan, kendi kendine düzelten mekanizmalar da mevcut. Kendi kendine başlayan bir film gibi, bir anda kesilen ama sonra yine kendi kendine devam eden... İşte modern bankacılığın ironik ve bir o kadar da büyüleyici yüzü bu.
Peki, bu ne demek şimdi? Hani derler ya, "işleyen demir ışıldar," bankacılık sistemleri için de bu bir nebze geçerli. O devasa data setleri arasında kaybolup gitmiş, belki de bir "false positive" olarak etiketlenmiş bir işlem ya da hesap, belirli algoritmik taramalardan geçmiş, risk skorlaması tekrar değerlendirilmiş olabilir. Ya da bir operasyonel hata, evet, insan kaynaklı, otomatik ya da sistemik bir kurgu hatası, sonunda kendi kendini düzelterek optimum dengeye ulaşmış gibi... Bilirsiniz, her bloğun arkasında, o anki mevzuat ve risk algısı doğrultusunda bir gerekçe vardır. Ama ya o gerekçe, güncel veri akışıyla zayıfladıysa? İşte o zaman, otomatik bir "re-evalüasyon" süreci devreye girebiliyor, abi.
Bir bankanın kendi inisiyatifiyle bir bloku kaldırması, aslında o kurumun iç kontrol mekanizmalarının ne kadar dinamik ve adaptif çalıştığını da gösterir. Şöyle düşünün; KYC (Müşterini Tanı) süreçleri artık durağan formlardan ibaret değil, sürekli güncellenen, çapraz referanslı bir veri tabanıyla çalışıyor. Bir işlem, ilk aşamada şüpheli görülebilirken, anlık gelen başka bir bilgi kırıntısıyla, belki başka bir bankadaki aktifliğiyle ya da sistemdeki uzun vadeli davranış profiliyle anında aklanabiliyor. Her blokenin tekil bir vaka olduğunu sanırsınız, ancak çoğu zaman bir matrikin parçasıdır...
Bu tür durumlarda, finansal kurumların "operasyonel risk" yönetimi perspektifinden de bakmak gerek. Bazen, küçük bir blokenin haksız yere devam etmesi, hem müşteri memnuniyetinde ciddi erozyona yol açabilir hem de ilerleyen süreçte daha büyük regülasyonel uyumsuzluk ya da itibar riski barındırabilir. Dolayısıyla, proaktif bir düzeltme, yani sistemin kendi kendini onarması, aslında daha büyük potansiyel zararları bertaraf etmek adına atılmış stratejik bir adım olarak da okunabilir. Resmen, "Aman abi, büyümeyelim bu işe" deme hali, anladın mı?
Ya işin mizahi tarafı? Düşünsenize, o sabah kahvenizi yudumlarken bir bildirim alıyorsunuz; "Hesabınızdaki bloke kaldırılmıştır." Ne bir telefon, ne bir mail, ne bir SMS talebiniz olmuş... İlk akla gelen nedir? "Yahu ne oldu şimdi? Sistem mi kafayı yedi, yoksa ben mi rüyada mıyım?" Tam da o an, teknolojik determinizmle insan iradesi arasındaki o ince çizgide, bankacılık pratiğinin ne denli karmaşık bir denklem olduğunu idrak ediyorsunuz. Her zaman her şey bizim bildiğimiz gibi işlemeyebilir, bazı kararlar otomatikleşmiş, bazı düzeltmeler de öyle.
Bankacılık mevzuatı, evet, kuru ve teknik bir dil barındırır ama aslında orada da esneklik payları vardır. Bir blokenin yasal dayanağı ilk etapta sağlam görünse de, yasal süreçlerin dinamizmi ve gelen yeni bilgiler ışığında bu dayanak zayıflayabilir. Banka, belki de kendi hukuk departmanının ya da uyum biriminin (compliance) bir iç denetimi sonucu, blokenin devam ettirilmesinin hukuki açıdan riskli olacağına kanaat getirmiş, ve tek taraflı bir karar almış olabilir. Bu bir lütuf değil, bazen bir zorunluluktur da, çünkü her an denetleniyorsun, her an mercek altındasın, değil mi?
Sahi, o hesap blokesi neden konmuştu acaba? Genelde müşteriye bilgi verilir ama bazen de "kara kutu" misali, sadece "şüpheli işlem" ibaresiyle geçiştirilir. Belki de bu "kendi inisiyatifiyle kaldırma" durumu, aslında o başlangıçtaki "şüphenin" temelsiz olduğunu, ya da yanlış bir eşleşme sonucu oluştuğunu itiraf etmenin nazik bir yoluydu. Kim bilir, belki de yapay zeka bir anlık dalgınlıkla yanlış bir etiketi yapıştırdı, sonra "dur yahu, bu hesapta bir sıkıntı yokmuş" diye kendi kendini düzeltti. Teknoloji de insan gibi bazen hata yapar, sonra da telafi eder, değil mi? Biraz da ironik aslında...
Neticede, bu olay, bankacılık sistemlerinin salt evrak ve insan gücünden ibaret olmadığını, devasa bir veri analiz ve otomasyon ağıyla örülü olduğunu gösteriyor. Ve evet, bu ağ içinde bazen kendi kendine karar alan, kendi kendine düzelten mekanizmalar da mevcut. Kendi kendine başlayan bir film gibi, bir anda kesilen ama sonra yine kendi kendine devam eden... İşte modern bankacılığın ironik ve bir o kadar da büyüleyici yüzü bu.