IndigoAccordion
Kayıtlı Kullanıcı
Şimdi o eski nüfus cüzdanını ya da ehliyeti çıkarıp bakıyorsun, köşesi kıvrılmış, rengi solmuş biraz, öyle değil mi? Belki de cebinde, çamaşır makinesinde dönüp durmuş kaç kere... Sonra bir işin düşüyor, resmi bir işlem için uzatıyorsun o belgeyi, karşıdaki sana öyle bir bakıyor ki, sanki elinde sahte bir şey varmış gibi. "Bu belge kabul edilemez" diyorlar, sinirleniyorsun, "ne var bunda, benim işte" diye itiraz ediyorsun, ama nafile.
Vallahi billahi insan haklı olarak şaşırıyor, ne yapsın şimdi bu eski püskü belgeyi? Fotoğrafın solmuş, evet, belki bir on yıl önceki halin, saçların falan değişmiş, kağıt biraz incelmiş ama sen sensin işte, kimliğin de kimliğin. Ama işte o "biraz incelmiş," "rengi solmuş" detaylar varya, bütün olayı bambaşka bir noktaya taşıyor.
Mesela kimlikteki fotoğrafının eskiliği, üzerindeki imzanın netliği, bazen laminasyonun kalkmış olması... Bunlar hep güvenlik açıklarına kapı aralar gibi duruyor dışarıdan bakan göz için. Bir belgeyi yıpranmış görmek, otomatikman bir "acaba" sorusunu getiriyor akla. Hani o ilk anda uyanan şüphe varya, işte o, her şeyin başlangıcı.
Bir de düşün, teknoloji çağındayız. Her şeyin dijitalleştiği, barkodların, çiplerin konuştuğu bir dönemde, bir belgenin elle dokunulur her ayrıntısı bile çok kıymetli. O yırtık köşe, o silinmeye yüz tutmuş seri numarası... Bunlar, sistemlerin okuması gereken, insanın gözüyle belki "eh işte okunur" dediği ama makinelerin "hata" verdiği yerler oluyor genellikle.
Bir bankaya gittiğinde ya da bir kamu kurumunda işlem yaparken, o belgeyi kontrol eden kişi de aslında seninle empati kurmak ister, abi. Ama onun da eli kolu bağlı. Kurumun prosedürleri var, üstelik sahtecilik vakaları almış başını gitmiş. Bir hata yapsa, kendisi sorumlu olacak, bu riskin altına kimse girmek istemez ki...
Şöyle düşün, birisi senin kimliğini ele geçirip üzerindeki bilgilerle oynasa, sonra da yıpranmış süsü verse... Belki fotoğrafı değiştirdi, belki doğum tarihini uydurdu, değil mi? İşte bu ihtimaller yüzünden, kurumlar en ufak bir yıpranma izini bile ciddiye almak zorunda kalıyor. Çünkü o yıpranma, aynı zamanda bir kurcalanma, bir müdahale izi de olabilir... Kim bilebilir ki?
Aslında bu katı gibi görünen kural, hem senin hem de diğer vatandaşların güvenliği için. Eğer yıpranmış belgelere göz yumulursa, kimlik hırsızlığı, dolandırıcılık gibi suçlar çok daha kolay hale gelir. Yani o senin eski, yorgun belgen, bir yandan da sistemin güvenlik duvarında bir gedik açma potansiyeli taşıyor, ister istemez...
Hani bazen yeni bir ehliyet ya da nüfus cüzdanı çıkarmak zor gelir, üşeniriz, "bu beni idare eder daha" deriz ya... İşte o "idare eder" mantığı, tam da bu noktada sıkıntı yaratıyor. Yeni, temiz, okunaklı bir belge, sadece seni değil, o belgeyi inceleyen kişiyi ve tüm sistemi de rahatlatır. Bir nevi karşılıklı güven inşasıdır bu...
Eski bir dostun, bir eşyan gibi belgen de sana ait. Ama bazen o dostu yenilemek, hatta sıfırdan bir başlangıç yapmak gerekiyor işte. Yoksa o "kimlik doğrulama" meselesi, kapalı kapılar ardında kalan bir sır gibi, bir türlü aydınlanamıyor... Ne sen işini halledebiliyorsun, ne de kurum iç rahatlığıyla sana hizmet verebiliyor.
Vallahi billahi insan haklı olarak şaşırıyor, ne yapsın şimdi bu eski püskü belgeyi? Fotoğrafın solmuş, evet, belki bir on yıl önceki halin, saçların falan değişmiş, kağıt biraz incelmiş ama sen sensin işte, kimliğin de kimliğin. Ama işte o "biraz incelmiş," "rengi solmuş" detaylar varya, bütün olayı bambaşka bir noktaya taşıyor.
Mesela kimlikteki fotoğrafının eskiliği, üzerindeki imzanın netliği, bazen laminasyonun kalkmış olması... Bunlar hep güvenlik açıklarına kapı aralar gibi duruyor dışarıdan bakan göz için. Bir belgeyi yıpranmış görmek, otomatikman bir "acaba" sorusunu getiriyor akla. Hani o ilk anda uyanan şüphe varya, işte o, her şeyin başlangıcı.
Bir de düşün, teknoloji çağındayız. Her şeyin dijitalleştiği, barkodların, çiplerin konuştuğu bir dönemde, bir belgenin elle dokunulur her ayrıntısı bile çok kıymetli. O yırtık köşe, o silinmeye yüz tutmuş seri numarası... Bunlar, sistemlerin okuması gereken, insanın gözüyle belki "eh işte okunur" dediği ama makinelerin "hata" verdiği yerler oluyor genellikle.
Bir bankaya gittiğinde ya da bir kamu kurumunda işlem yaparken, o belgeyi kontrol eden kişi de aslında seninle empati kurmak ister, abi. Ama onun da eli kolu bağlı. Kurumun prosedürleri var, üstelik sahtecilik vakaları almış başını gitmiş. Bir hata yapsa, kendisi sorumlu olacak, bu riskin altına kimse girmek istemez ki...
Şöyle düşün, birisi senin kimliğini ele geçirip üzerindeki bilgilerle oynasa, sonra da yıpranmış süsü verse... Belki fotoğrafı değiştirdi, belki doğum tarihini uydurdu, değil mi? İşte bu ihtimaller yüzünden, kurumlar en ufak bir yıpranma izini bile ciddiye almak zorunda kalıyor. Çünkü o yıpranma, aynı zamanda bir kurcalanma, bir müdahale izi de olabilir... Kim bilebilir ki?
Aslında bu katı gibi görünen kural, hem senin hem de diğer vatandaşların güvenliği için. Eğer yıpranmış belgelere göz yumulursa, kimlik hırsızlığı, dolandırıcılık gibi suçlar çok daha kolay hale gelir. Yani o senin eski, yorgun belgen, bir yandan da sistemin güvenlik duvarında bir gedik açma potansiyeli taşıyor, ister istemez...
Hani bazen yeni bir ehliyet ya da nüfus cüzdanı çıkarmak zor gelir, üşeniriz, "bu beni idare eder daha" deriz ya... İşte o "idare eder" mantığı, tam da bu noktada sıkıntı yaratıyor. Yeni, temiz, okunaklı bir belge, sadece seni değil, o belgeyi inceleyen kişiyi ve tüm sistemi de rahatlatır. Bir nevi karşılıklı güven inşasıdır bu...
Eski bir dostun, bir eşyan gibi belgen de sana ait. Ama bazen o dostu yenilemek, hatta sıfırdan bir başlangıç yapmak gerekiyor işte. Yoksa o "kimlik doğrulama" meselesi, kapalı kapılar ardında kalan bir sır gibi, bir türlü aydınlanamıyor... Ne sen işini halledebiliyorsun, ne de kurum iç rahatlığıyla sana hizmet verebiliyor.