PrismFjord
Kayıtlı Kullanıcı
Telefonunuzda küçücük bir simge, öylece duruyor değil mi? Hani şu güvenliğiniz için olmazsa olmaz dediğiniz, her giriş denemesinde size bir kod gönderen, bir tıkla onay bekleyen uygulamalar... İşte o minicik uygulama, cebinizdeki mobil veri paketini adeta bir kum saati gibi sessizce akıtıp götürüyor, hiç farkında bile olmadan. Sanki bir vampir gibi, kanınızı damla damla değil de, sürekli bir şırıngayla çekiyor hissi... Düşündünüz mü hiç, o anlık bir onay kodu ne kadar veri kullanır ki?
Oysa mesele sadece o anlık bildirim değil ki abi ya. Telefonunuzda duran, arada bir yokladığınız, hatta belki de hiç açmadığınız o doğrulama uygulamaları, arka planda ne işler çeviriyor, haberleşme ağı içinde nasıl bir hareketlilik yaratıyor hiç düşündünüz mü? Güncellemeleri kontrol ediyor, sunucularıyla senkronize oluyor, hatta sizin haberiniz olmadan kendi içindeki logları bir yerlere gönderiyor olabilir... Vallahi billahi, küçük sanıyoruz ama bazen koca bir veri bulutunu hareket ettirebiliyor.
Mobil veri kullanımı dediğimiz şey, sadece video izlemek, fotoğraf yüklemekten ibaret değil ki. Bu tip uygulamalar, özellikle sürekli bir "canlılık" peşindeyse, yani her an tetikte bekliyorsa, o zaman sizin paketinizi yavaş yavaş eritmeye başlar. Bir bakmışsınız ay sonunda "ne oldu benim pakete" diye hayıflanıyorsunuz, halbuki farkında bile olmadan o minicik, masum görünen uygulamalar sizin cebinizden süzülen kum taneleri gibi... İnanılmaz değil mi?
Bazıları belki diyecek ki, "alt tarafı bir doğrulama kodu, ne kadar olabilir ki". İşte tam da o "ne kadar olabilir ki" dediğiniz noktada yanılgıya düşüyoruz. Her gün onlarca kez girmemiz gereken hesaplar, sürekli tetikte durması gereken bankacılık uygulamaları... Her birinin arka planında çalışan bir doğrulama mekanizması var. Bunların toplamı, aylık faturanızda hiç beklemediğiniz bir veri tüketim kalemi olarak karşınıza dikilebiliyor. Adeta bir hayalet gibi, sessizce varlığını hissettiriyor ama elinizle tutamıyorsunuz...
Peki, ne yapmak lazım şimdi? Gidip de "uygulamanın mobil veri kullanımını kısıtla" deseniz, bu sefer de güvenliğinizden endişe edeceksiniz. Ya da önemli bir anda kod gelmezse, işlemim yarım kalırsa diye bir korku saracak içinizi... İki ucu pis değnek yani, bırak allahaşkına. O yüzden çoğumuz mecburiyetten sesimizi çıkarmıyoruz, faturayı ödeyip geçiyoruz, değil mi? Ama içten içe o "acaba" sorusu hep kalıyor.
Kimi zaman uygulamanın kendi iç ayarlarında, o çok da dikkat etmediğimiz derinliklerde, "arka plan veri kullanımı" ya da "bildirim ayarları" gibi seçenekler gizlenir. Belki oralarda küçük bir dokunuş, o görünmez veri sızıntısını biraz olsun yavaşlatabilir. Ama bu da ne kadar kesin bir çözüm olur, orası tartışılır. Çünkü çoğu zaman bu uygulamalar, hayati fonksiyonlarını sürdürmek için o verilere muhtaç oluyor.
Velhasıl, dijital dünyanın bu görünmez yüzü, cebimizdeki paketi nasıl tükettiği meselesi, düşündüğünüzden çok daha karmaşık ve aslında oldukça dramatik bir hikaye. Biz bir yandan güvenlik derdindeyiz, diğer yandan da o güvenliğin getirdiği görünmez maliyetlerle yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Sanki bir şeyler bizi sürekli izliyormuş, en küçük hareketimizi bile veri olarak kaydediyormuş gibi... Ve buna ne kadar karşı koyabiliriz ki?
Oysa mesele sadece o anlık bildirim değil ki abi ya. Telefonunuzda duran, arada bir yokladığınız, hatta belki de hiç açmadığınız o doğrulama uygulamaları, arka planda ne işler çeviriyor, haberleşme ağı içinde nasıl bir hareketlilik yaratıyor hiç düşündünüz mü? Güncellemeleri kontrol ediyor, sunucularıyla senkronize oluyor, hatta sizin haberiniz olmadan kendi içindeki logları bir yerlere gönderiyor olabilir... Vallahi billahi, küçük sanıyoruz ama bazen koca bir veri bulutunu hareket ettirebiliyor.
Mobil veri kullanımı dediğimiz şey, sadece video izlemek, fotoğraf yüklemekten ibaret değil ki. Bu tip uygulamalar, özellikle sürekli bir "canlılık" peşindeyse, yani her an tetikte bekliyorsa, o zaman sizin paketinizi yavaş yavaş eritmeye başlar. Bir bakmışsınız ay sonunda "ne oldu benim pakete" diye hayıflanıyorsunuz, halbuki farkında bile olmadan o minicik, masum görünen uygulamalar sizin cebinizden süzülen kum taneleri gibi... İnanılmaz değil mi?
Bazıları belki diyecek ki, "alt tarafı bir doğrulama kodu, ne kadar olabilir ki". İşte tam da o "ne kadar olabilir ki" dediğiniz noktada yanılgıya düşüyoruz. Her gün onlarca kez girmemiz gereken hesaplar, sürekli tetikte durması gereken bankacılık uygulamaları... Her birinin arka planında çalışan bir doğrulama mekanizması var. Bunların toplamı, aylık faturanızda hiç beklemediğiniz bir veri tüketim kalemi olarak karşınıza dikilebiliyor. Adeta bir hayalet gibi, sessizce varlığını hissettiriyor ama elinizle tutamıyorsunuz...
Peki, ne yapmak lazım şimdi? Gidip de "uygulamanın mobil veri kullanımını kısıtla" deseniz, bu sefer de güvenliğinizden endişe edeceksiniz. Ya da önemli bir anda kod gelmezse, işlemim yarım kalırsa diye bir korku saracak içinizi... İki ucu pis değnek yani, bırak allahaşkına. O yüzden çoğumuz mecburiyetten sesimizi çıkarmıyoruz, faturayı ödeyip geçiyoruz, değil mi? Ama içten içe o "acaba" sorusu hep kalıyor.
Kimi zaman uygulamanın kendi iç ayarlarında, o çok da dikkat etmediğimiz derinliklerde, "arka plan veri kullanımı" ya da "bildirim ayarları" gibi seçenekler gizlenir. Belki oralarda küçük bir dokunuş, o görünmez veri sızıntısını biraz olsun yavaşlatabilir. Ama bu da ne kadar kesin bir çözüm olur, orası tartışılır. Çünkü çoğu zaman bu uygulamalar, hayati fonksiyonlarını sürdürmek için o verilere muhtaç oluyor.
Velhasıl, dijital dünyanın bu görünmez yüzü, cebimizdeki paketi nasıl tükettiği meselesi, düşündüğünüzden çok daha karmaşık ve aslında oldukça dramatik bir hikaye. Biz bir yandan güvenlik derdindeyiz, diğer yandan da o güvenliğin getirdiği görünmez maliyetlerle yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Sanki bir şeyler bizi sürekli izliyormuş, en küçük hareketimizi bile veri olarak kaydediyormuş gibi... Ve buna ne kadar karşı koyabiliriz ki?