IndigoMandolin
Kayıtlı Kullanıcı
Her an elimizde, cebimizde aslında kocaman bir devlet dairesi taşıyoruz, biliyor musun? Parmak uçlarımızla nüfus kayıtlarından tapu bilgilerine, vergi beyanlarından sağlık verilerine kadar her şeye erişebiliyoruz. Müthiş bir kolaylık, vallahi billahi çağ atladık bu konuda. Ama öbür yandan, bu kadar hassas bilginin tek bir merkezde toplanması, parmak uçlarımız kadar da kırılgan bir güvenlik zafiyeti demek değil mi şimdi? Düşünsene...
Geçenlerde bir arkadaşım anlattı, e-posta kutusuna düşen bir mesajla başlamış her şey. "E-Devlet şifrenizin güncel olmadığını tespit ettik, hemen yenileyin" yazmışlar. Tamamen resmi görünen bir tasarım, logo falan filan, ne ararsan var. Tıklıyor, sayfalar neredeyse birebir. Görüntüsü aynı, ama işte o adres çubuğuna dikkat etmeliydin abi ya... Tek bir harf, tek bir karakter farkıyla bambaşka bir dünyaya adım atıyorsun, oradan da direkt uçurumun kenarına. Sonra mı? Sonrası malum, ne kadar kişisel veri varsa, hop, kötü niyetli birilerinin elinde.
Şimdi bu kimlik avı (phishing) mevzusu var ya, yılların gazetecisiyim, kaç kere yazdım çizdim, ama hâlâ yakalıyor insanları. Ziraat Mühendisleri Odası'ndan geldiğini sandığın bir SMS, elektrik faturanla ilgili bir bildirim... Sen o anki telaşla, hele bir de acil bir işin varsa, o küçük, sinsi farkı nasıl göreceksin? İşte burada devreye psikoloji giriyor. Siber korsanlar teknoloji kadar insan zaaflarını da iyi biliyor, insana özgü bir gaflet anı yeterli oluyor bazen... O anlık dalgınlık, bütün dijital kimliğini riske atmak demek.
Hatta bak, iş sadece kimlik avıyla da bitmiyor. Bazen, E-Devlet’in kendisi değil de, onunla entegre çalışan yüzlerce farklı kamu kurumunun sistemlerindeki minik bir açık, tüm zinciri tehlikeye atabiliyor. Bir zafiyet taramasında gözden kaçan basit bir konfigürasyon hatası, ya da eski bir yazılım sürümündeki bilinen bir exploit... İşte o zaman, ne kadar dikkatli olursan ol, kişisel verilerinin sızması riskiyle karşı karşıyasın. O büyük veri havuzu, bazen istemeden de olsa hedef haline gelebiliyor.
Şifreler... Ah o şifreler! Sen şimdi "123456" mı kullanıyorsun hâlâ, yoksa "doğumtarihim1985" mi? Vallahi billahi, siber güvenlikçilerin en büyük isyanı bu. Düşünsene, E-Devlet'e giriyorsun, bankaya giriyorsun, hepsi aynı şifreyle. Olacak iş mi? Sonra da "güvenlik açığı var" diye şikayet ediyoruz. Halbuki en temel savunma hattı, senin beyninin ürettiği o karmaşık harf-rakam-sembol kombinasyonu... İki faktörlü kimlik doğrulama, hani o telefona gelen kod var ya, işte o kadar hayat kurtarıcı bir önlem ki. Neden kullanmaz insan? Akıl sır ermiyor.
Bazen de olay tamamen teknik detayların ötesine geçiyor, tamamen sosyal mühendislik denilen kurnazlığa evriliyor. Seni arayıp "Bankadan arıyoruz, kredi kartınız ele geçirilmiş" diyen kişi mi, yoksa E-Devlet'teki bilgilerini teyit etmek isteyen bir "yetkili" mi? Bu hikayelerin sonu genelde hep aynı: "Şifrenizi teyit eder misiniz?" Bu basit soruya verilecek cevap, tüm dijital yaşamının anahtarını başkasına teslim etmek demek. Bu yüzden her zaman şüpheci olmak lazım, hele resmi kurum adıyla arayanlar, mesaj atanlar söz konusuysa...
Peki, bu dijital devlette güvenliğimizi nasıl koruyacağız? Tamam, sistemler geliştirmeli, güvenlik duvarları yükseltilmeli, sızma testleri daha sık yapılmalı. Ama en büyük firewall, en güçlü yazılım aslında kullanıcının kendisi. O minik URL'yi kontrol etmek, e-postanın gerçek göndericisini sorgulamak, bilmediğin linklere tıklamamak, güncel bir antivirüs yazılımı kullanmak... Sıradan şeyler gibi duruyor, değil mi? Ama o sıradan detaylar, bir faciayı önleyebilir.
İşte bu yüzden, E-Devlet'ten her işlem yaptığımızda, sanki gerçekten bir devlet dairesinde memurun karşısındaymışız gibi tetikte olmalıyız. Kimlik kartımızı nasıl herkese göstermiyorsak, dijital kimliğimizin şifresini de öyle korumalıyız. Bu dijital çağda, dijital okuryazarlık, temel bir vatandaşlık görevi haline geldi. Yoksa... ne olacak, kim bilir... Umarım kimsenin başına gelmez diyelim.
Geçenlerde bir arkadaşım anlattı, e-posta kutusuna düşen bir mesajla başlamış her şey. "E-Devlet şifrenizin güncel olmadığını tespit ettik, hemen yenileyin" yazmışlar. Tamamen resmi görünen bir tasarım, logo falan filan, ne ararsan var. Tıklıyor, sayfalar neredeyse birebir. Görüntüsü aynı, ama işte o adres çubuğuna dikkat etmeliydin abi ya... Tek bir harf, tek bir karakter farkıyla bambaşka bir dünyaya adım atıyorsun, oradan da direkt uçurumun kenarına. Sonra mı? Sonrası malum, ne kadar kişisel veri varsa, hop, kötü niyetli birilerinin elinde.
Şimdi bu kimlik avı (phishing) mevzusu var ya, yılların gazetecisiyim, kaç kere yazdım çizdim, ama hâlâ yakalıyor insanları. Ziraat Mühendisleri Odası'ndan geldiğini sandığın bir SMS, elektrik faturanla ilgili bir bildirim... Sen o anki telaşla, hele bir de acil bir işin varsa, o küçük, sinsi farkı nasıl göreceksin? İşte burada devreye psikoloji giriyor. Siber korsanlar teknoloji kadar insan zaaflarını da iyi biliyor, insana özgü bir gaflet anı yeterli oluyor bazen... O anlık dalgınlık, bütün dijital kimliğini riske atmak demek.
Hatta bak, iş sadece kimlik avıyla da bitmiyor. Bazen, E-Devlet’in kendisi değil de, onunla entegre çalışan yüzlerce farklı kamu kurumunun sistemlerindeki minik bir açık, tüm zinciri tehlikeye atabiliyor. Bir zafiyet taramasında gözden kaçan basit bir konfigürasyon hatası, ya da eski bir yazılım sürümündeki bilinen bir exploit... İşte o zaman, ne kadar dikkatli olursan ol, kişisel verilerinin sızması riskiyle karşı karşıyasın. O büyük veri havuzu, bazen istemeden de olsa hedef haline gelebiliyor.
Şifreler... Ah o şifreler! Sen şimdi "123456" mı kullanıyorsun hâlâ, yoksa "doğumtarihim1985" mi? Vallahi billahi, siber güvenlikçilerin en büyük isyanı bu. Düşünsene, E-Devlet'e giriyorsun, bankaya giriyorsun, hepsi aynı şifreyle. Olacak iş mi? Sonra da "güvenlik açığı var" diye şikayet ediyoruz. Halbuki en temel savunma hattı, senin beyninin ürettiği o karmaşık harf-rakam-sembol kombinasyonu... İki faktörlü kimlik doğrulama, hani o telefona gelen kod var ya, işte o kadar hayat kurtarıcı bir önlem ki. Neden kullanmaz insan? Akıl sır ermiyor.
Bazen de olay tamamen teknik detayların ötesine geçiyor, tamamen sosyal mühendislik denilen kurnazlığa evriliyor. Seni arayıp "Bankadan arıyoruz, kredi kartınız ele geçirilmiş" diyen kişi mi, yoksa E-Devlet'teki bilgilerini teyit etmek isteyen bir "yetkili" mi? Bu hikayelerin sonu genelde hep aynı: "Şifrenizi teyit eder misiniz?" Bu basit soruya verilecek cevap, tüm dijital yaşamının anahtarını başkasına teslim etmek demek. Bu yüzden her zaman şüpheci olmak lazım, hele resmi kurum adıyla arayanlar, mesaj atanlar söz konusuysa...
Peki, bu dijital devlette güvenliğimizi nasıl koruyacağız? Tamam, sistemler geliştirmeli, güvenlik duvarları yükseltilmeli, sızma testleri daha sık yapılmalı. Ama en büyük firewall, en güçlü yazılım aslında kullanıcının kendisi. O minik URL'yi kontrol etmek, e-postanın gerçek göndericisini sorgulamak, bilmediğin linklere tıklamamak, güncel bir antivirüs yazılımı kullanmak... Sıradan şeyler gibi duruyor, değil mi? Ama o sıradan detaylar, bir faciayı önleyebilir.
İşte bu yüzden, E-Devlet'ten her işlem yaptığımızda, sanki gerçekten bir devlet dairesinde memurun karşısındaymışız gibi tetikte olmalıyız. Kimlik kartımızı nasıl herkese göstermiyorsak, dijital kimliğimizin şifresini de öyle korumalıyız. Bu dijital çağda, dijital okuryazarlık, temel bir vatandaşlık görevi haline geldi. Yoksa... ne olacak, kim bilir... Umarım kimsenin başına gelmez diyelim.