Bir bloke kalktı diye zafer naraları atmak, ileride bizi bekleyen asıl fırtınaya gözlerimizi kapamak demek, vallahi billahi öyle. O anlık rahatlama hissi, çoğu zaman bizi derinlemesine bir rehavete sürüklüyor, sanki her şey sihirli bir değnekle düzeliverecekmiş gibi bir yanılsamaya kapılıyoruz, değil mi? Ama gerçek şu ki, asıl mücadele, o blokajın ortadan kalktığı an başlıyor; işte tam da orada, kontrol mekanizmalarının ne denli hayati olduğunu idrak etmek zorundayız, artık bu basit bir dilek değil, bir zorunluluk.
O eski, köhne blokaj kalktı diye sevindik de, yerine ne koyacağız hiç düşündük mü? Hani "boşluk" kavramı var ya, işte o boşluk, sanılanın aksine huzur değil, kaosu davet eden bir kara deliktir çoğu zaman. Kontrol, yeniden eski zincirleri takmak değil, bambaşka bir şey, çağdaş bir düşünce sistematiği gerektiriyor; peki bu yeni dönemde denetim dediğimiz şeyin mahiyeti ne olacak, sınırları neresi, kimin yetkisinde, kimin sorumluluğunda olacak... Bunları masaya yatırmazsak, eski sorunların kılık değiştirip yeniden karşımıza çıkması işten bile değil, abi.
Salıvermek, denetimsiz bırakmak demek değildir, haşa! Bir baraj kapaklarını açtığınızda, suyun yönünü tayin etmezseniz, kontrolsüz akan o su, bereket getirmek yerine yıkım getirir, bunu bile bile lades der miyiz şimdi? İşte bu yüzden, genel bir blokajın kaldırılmasının ardından atılacak ilk adım, hemen bir 'kontrolsüzlük' festivaline girişmek değil, aksine, ortaya çıkan yeni dinamikleri anlama, analiz etme ve bunlara uygun akıllı denetim stratejileri geliştirmektir. Yoksa o ilk coşkunun ardından gelecek enkazın altından kalkmak kim bilir ne kadar zamanımızı alacak...
Topu taca atmak, sorumluluğu birilerine yıkmak kolayımıza geliyor hep, değil mi? Yok efendim devlet baksın, yok efendim kurumlar yapsın... Peki biz ne işe yarıyoruz? Aslında bu yeni dönem, her bir bireyin, her bir kurumun, her bir paydaşın aktif sorumluluk almasını gerektiren bir dönem. Kontrol, sadece tepeden inme bir emir zinciri değildir; o, aşağıdan yukarıya, yatayda ve dikeyde işleyen, sürekli kendini güncelleyen, her bir birimin kendi içinde otokontrol mekanizmaları kurduğu karmaşık bir ekosistemdir. Buna hazır mıyız şimdi? Yoksa yine bir köşeye çekilip olan biteni seyretmeyi mi tercih edeceğiz, vallahi ayıp olur...
Kontrol dediğimiz, sadece reaksiyon göstermek mi sanıyorsunuz? Yani işler kötüye gidince, ortalık karışınca mı devreye girecek bu mekanizmalar? Hayır, hayır, bin kere hayır! Gerçek ve etkin kontrol, proaktiftir; yani sorunlar daha filizlenmeden önce onları öngörmeyi, potansiyel riskleri belirlemeyi ve daha baştan gerekli önlemleri almayı gerektirir. Bu bir vizyon işi, bir öngörü meselesi, öyle alelade bir iş değil... Sürekli izlemek, sürekli değerlendirmek, sürekli adaptasyon sağlamak... İşte o zaman deriz ki, evet, bu kontrol gerçekten bir işe yarıyor.
Tarihin tozlu sayfalarını karıştırın bakalım, kaç defa aynı hataya düştük biz? Kaç defa "bu sefer farklı olacak" diye kendimizi kandırdık da, sonunda yine aynı yerden yaralandık? Genel bir blokajın kalkması, bir reset tuşuna basmak değildir; o, geçmişten ders çıkararak geleceği daha sağlam temeller üzerine inşa etme fırsatıdır. Eğer bu fırsatı yine heba edersek, yine aynı eski alışkanlıklarımıza geri dönersek, inanın bana, yakında önümüze eskisinden de beter blokajlar çıkacaktır. Vallahi bıkmadınız mı aynı filmi izlemekten?
Peki bu yeni düzen, gerçekten işliyor mu? Bunun göstergeleri nerede, ölçütleri ne? Kontrolsüz bırakılan bir sürecin "iyi gittiğini" iddia etmek, sadece temenniden ibarettir, içi boş bir söylemdir. Artık rakamlarla konuşmamız, somut verilerle hareket etmemiz gerekiyor. Hangi metrikler iyileşti, hangi alanlarda geriledik, beklenen hedeflere ne kadar yaklaştık veya ne kadar uzaklaştık... Bunları açık ve şeffaf bir şekilde ortaya koymazsak, sadece kendi kendimizi kandırmış oluruz, biliyoruz ki bu durum uzun soluklu olmaz...
Nihayetinde amaç, sadece anlık bir oh çekmek miydi, yoksa kalıcı bir refah inşa etmek mi? Genel blokajın kaldırılmasının ardından kurulacak olan bu yeni kontrol mekanizması, sadece düzeni sağlamakla kalmamalı, aynı zamanda büyümeyi, gelişmeyi ve toplumun her kesimine eşit fırsatlar sunmayı da hedeflemeli. Aksi takdirde, bu "özgürleşme" hissi, kısa sürede yeni kısıtlamalara, yeni adaletsizliklere yol açan bir illüzyondan ibaret kalır ki, bunu ne biz isteriz ne de gelecek nesiller bize bunun hesabını sormadan bırakır, değil mi? İşte bu denetim, yeni bir başlangıcın anahtarı... Olay bundan ibaret.
O eski, köhne blokaj kalktı diye sevindik de, yerine ne koyacağız hiç düşündük mü? Hani "boşluk" kavramı var ya, işte o boşluk, sanılanın aksine huzur değil, kaosu davet eden bir kara deliktir çoğu zaman. Kontrol, yeniden eski zincirleri takmak değil, bambaşka bir şey, çağdaş bir düşünce sistematiği gerektiriyor; peki bu yeni dönemde denetim dediğimiz şeyin mahiyeti ne olacak, sınırları neresi, kimin yetkisinde, kimin sorumluluğunda olacak... Bunları masaya yatırmazsak, eski sorunların kılık değiştirip yeniden karşımıza çıkması işten bile değil, abi.
Salıvermek, denetimsiz bırakmak demek değildir, haşa! Bir baraj kapaklarını açtığınızda, suyun yönünü tayin etmezseniz, kontrolsüz akan o su, bereket getirmek yerine yıkım getirir, bunu bile bile lades der miyiz şimdi? İşte bu yüzden, genel bir blokajın kaldırılmasının ardından atılacak ilk adım, hemen bir 'kontrolsüzlük' festivaline girişmek değil, aksine, ortaya çıkan yeni dinamikleri anlama, analiz etme ve bunlara uygun akıllı denetim stratejileri geliştirmektir. Yoksa o ilk coşkunun ardından gelecek enkazın altından kalkmak kim bilir ne kadar zamanımızı alacak...
Topu taca atmak, sorumluluğu birilerine yıkmak kolayımıza geliyor hep, değil mi? Yok efendim devlet baksın, yok efendim kurumlar yapsın... Peki biz ne işe yarıyoruz? Aslında bu yeni dönem, her bir bireyin, her bir kurumun, her bir paydaşın aktif sorumluluk almasını gerektiren bir dönem. Kontrol, sadece tepeden inme bir emir zinciri değildir; o, aşağıdan yukarıya, yatayda ve dikeyde işleyen, sürekli kendini güncelleyen, her bir birimin kendi içinde otokontrol mekanizmaları kurduğu karmaşık bir ekosistemdir. Buna hazır mıyız şimdi? Yoksa yine bir köşeye çekilip olan biteni seyretmeyi mi tercih edeceğiz, vallahi ayıp olur...
Kontrol dediğimiz, sadece reaksiyon göstermek mi sanıyorsunuz? Yani işler kötüye gidince, ortalık karışınca mı devreye girecek bu mekanizmalar? Hayır, hayır, bin kere hayır! Gerçek ve etkin kontrol, proaktiftir; yani sorunlar daha filizlenmeden önce onları öngörmeyi, potansiyel riskleri belirlemeyi ve daha baştan gerekli önlemleri almayı gerektirir. Bu bir vizyon işi, bir öngörü meselesi, öyle alelade bir iş değil... Sürekli izlemek, sürekli değerlendirmek, sürekli adaptasyon sağlamak... İşte o zaman deriz ki, evet, bu kontrol gerçekten bir işe yarıyor.
Tarihin tozlu sayfalarını karıştırın bakalım, kaç defa aynı hataya düştük biz? Kaç defa "bu sefer farklı olacak" diye kendimizi kandırdık da, sonunda yine aynı yerden yaralandık? Genel bir blokajın kalkması, bir reset tuşuna basmak değildir; o, geçmişten ders çıkararak geleceği daha sağlam temeller üzerine inşa etme fırsatıdır. Eğer bu fırsatı yine heba edersek, yine aynı eski alışkanlıklarımıza geri dönersek, inanın bana, yakında önümüze eskisinden de beter blokajlar çıkacaktır. Vallahi bıkmadınız mı aynı filmi izlemekten?
Peki bu yeni düzen, gerçekten işliyor mu? Bunun göstergeleri nerede, ölçütleri ne? Kontrolsüz bırakılan bir sürecin "iyi gittiğini" iddia etmek, sadece temenniden ibarettir, içi boş bir söylemdir. Artık rakamlarla konuşmamız, somut verilerle hareket etmemiz gerekiyor. Hangi metrikler iyileşti, hangi alanlarda geriledik, beklenen hedeflere ne kadar yaklaştık veya ne kadar uzaklaştık... Bunları açık ve şeffaf bir şekilde ortaya koymazsak, sadece kendi kendimizi kandırmış oluruz, biliyoruz ki bu durum uzun soluklu olmaz...
Nihayetinde amaç, sadece anlık bir oh çekmek miydi, yoksa kalıcı bir refah inşa etmek mi? Genel blokajın kaldırılmasının ardından kurulacak olan bu yeni kontrol mekanizması, sadece düzeni sağlamakla kalmamalı, aynı zamanda büyümeyi, gelişmeyi ve toplumun her kesimine eşit fırsatlar sunmayı da hedeflemeli. Aksi takdirde, bu "özgürleşme" hissi, kısa sürede yeni kısıtlamalara, yeni adaletsizliklere yol açan bir illüzyondan ibaret kalır ki, bunu ne biz isteriz ne de gelecek nesiller bize bunun hesabını sormadan bırakır, değil mi? İşte bu denetim, yeni bir başlangıcın anahtarı... Olay bundan ibaret.