SapphireTempo
Kayıtlı Kullanıcı
Telefonum bir anda titredi, ekranda o soğuk, o buz gibi bildirim belirdi: "Hesabınız askıya alındı." İşte o an, sanki mideme bir yumruk yemişim gibi oldu. Bütün işim, bütün hayatım, yılların emeği bir anda havada asılı kalmıştı. Ne yapacağımı şaşırdım, ellerim titredi, vallahi billahi o panik anını yaşayan bilir... Her şey gitmişti sanki.
Hatırlıyorum da, hemen ne olduğunu anlamak için e-postaları kurcaladım. Bir sürü bildirim arasında o meşhur, o hep korkulan otomatik mesaj... Ne bir uyarı, ne bir ön bildirim... Direkt askıya alma. Yani abi, sanki biri senin evine gelmiş, kilidi değiştirmiş ve seni içeri almamış gibi bir his. O an yaşadığım şoku, o çaresizliği hiç unutamam.
Gözümün önünden film şeridi gibi geçti, son zamanlarda ne yaptım, nerede bir yanlışım oldu diye. Belki bir e-posta, belki bir dosya paylaşımı... Aklıma bir şey gelmiyor ki! Hani dersin ya, "ben ne ettim?" diye, işte tam da öyleydi. O anda hissedilen haksızlık duygusu, o bilinmezlik... İnanılmaz bir yük.
Hemen her yere tıkladım, yardım merkezlerine koştum, Google forumlarında deli gibi "hesap askıya alındı" diye arattım. Yüzlerce benzer hikaye, binlerce çaresiz insan... Ama çözüm nerede? Kimse net bir yol göstermiyordu, herkes benim gibi panik içindeydi. Sanki o koskoca dijital imparatorluğun içinde küçücük bir toz tanesi gibi kayboluyorsun...
Beklemek... İşte en zoru bu. İtiraz dilekçeni gönderiyorsun, sonra derin bir nefes alıp, "Acaba ne zaman dönerler?" diye kara kara düşünüyorsun. İşler duruyor, müşteriler bekliyor, e-postalar gelmiyor, takvim bomboş... Sanki hayat durmuş da, tek başına sen bir tünelin içinde ışık bekliyorsun. O ışığın gelip gelmeyeceği bile meçhul...
Sakın ha, sakın o panikle yeni bir hesap açmaya kalkma! Bu, durumu daha da kötüleştirebilir, Google'ın gözünde daha da şüpheli görünebilirsin. Bilirim, insanın içinden bir ses "Hemen yedekle, başka yerden devam et!" diye bağırır ama dur, bir nefes al. Aceleci adımlar, genelde daha büyük sorunlara yol açar, tecrübeyle sabit...
Her adımı, her yaptığın şeyi, her e-postayı not al. İtiraz sürecinde senden detay isteyecekler. Hangi tarihte ne oldu, ne paylaştın, kime attın... Delil sunmak, şeffaf olmak her şeyden önemli. Sanki bir mahkemede kendini savunuyormuş gibi, tüm kartlarını masaya dökmen gerekiyor. O robotik sistemin karşısında, insanlığını ve haklılığını kanıtlama çabası...
Bazen de işin tuhafı, bir algoritma hatası olabiliyor. Ya da yanlış bir raporlama... Kim bilir? O yüzden pes etmemek, ısrarla doğru kanallardan iletişim kurmak şart. Belki senin durumun binlerce benzer vaka arasında bir tanesi ve gerçekten incelendiğinde, "Aaa, burada bir yanlışlık olmuş," diyecekler. Umut etmek lazım, vallahi...
Neyse ki, benim hikayem sonunda iyi bitti. Hesabım geri geldi. Ama o günler, o haftalar boyunca yaşadığım stres, uykusuzluk, belirsizlik... İnanılmazdı. Ve o zamandan beri, verilerimi düzenli yedeklemek, Google'ın kullanım şartlarını sık sık gözden geçirmek, "Acaba bir yerde bir açık kapı bırakıyor muyum?" diye düşünmek huyum oldu. Abi, dersini alıyorsun işte hayattan, başka türlü olmuyor...
Hatırlıyorum da, hemen ne olduğunu anlamak için e-postaları kurcaladım. Bir sürü bildirim arasında o meşhur, o hep korkulan otomatik mesaj... Ne bir uyarı, ne bir ön bildirim... Direkt askıya alma. Yani abi, sanki biri senin evine gelmiş, kilidi değiştirmiş ve seni içeri almamış gibi bir his. O an yaşadığım şoku, o çaresizliği hiç unutamam.
Gözümün önünden film şeridi gibi geçti, son zamanlarda ne yaptım, nerede bir yanlışım oldu diye. Belki bir e-posta, belki bir dosya paylaşımı... Aklıma bir şey gelmiyor ki! Hani dersin ya, "ben ne ettim?" diye, işte tam da öyleydi. O anda hissedilen haksızlık duygusu, o bilinmezlik... İnanılmaz bir yük.
Hemen her yere tıkladım, yardım merkezlerine koştum, Google forumlarında deli gibi "hesap askıya alındı" diye arattım. Yüzlerce benzer hikaye, binlerce çaresiz insan... Ama çözüm nerede? Kimse net bir yol göstermiyordu, herkes benim gibi panik içindeydi. Sanki o koskoca dijital imparatorluğun içinde küçücük bir toz tanesi gibi kayboluyorsun...
Beklemek... İşte en zoru bu. İtiraz dilekçeni gönderiyorsun, sonra derin bir nefes alıp, "Acaba ne zaman dönerler?" diye kara kara düşünüyorsun. İşler duruyor, müşteriler bekliyor, e-postalar gelmiyor, takvim bomboş... Sanki hayat durmuş da, tek başına sen bir tünelin içinde ışık bekliyorsun. O ışığın gelip gelmeyeceği bile meçhul...
Sakın ha, sakın o panikle yeni bir hesap açmaya kalkma! Bu, durumu daha da kötüleştirebilir, Google'ın gözünde daha da şüpheli görünebilirsin. Bilirim, insanın içinden bir ses "Hemen yedekle, başka yerden devam et!" diye bağırır ama dur, bir nefes al. Aceleci adımlar, genelde daha büyük sorunlara yol açar, tecrübeyle sabit...
Her adımı, her yaptığın şeyi, her e-postayı not al. İtiraz sürecinde senden detay isteyecekler. Hangi tarihte ne oldu, ne paylaştın, kime attın... Delil sunmak, şeffaf olmak her şeyden önemli. Sanki bir mahkemede kendini savunuyormuş gibi, tüm kartlarını masaya dökmen gerekiyor. O robotik sistemin karşısında, insanlığını ve haklılığını kanıtlama çabası...
Bazen de işin tuhafı, bir algoritma hatası olabiliyor. Ya da yanlış bir raporlama... Kim bilir? O yüzden pes etmemek, ısrarla doğru kanallardan iletişim kurmak şart. Belki senin durumun binlerce benzer vaka arasında bir tanesi ve gerçekten incelendiğinde, "Aaa, burada bir yanlışlık olmuş," diyecekler. Umut etmek lazım, vallahi...
Neyse ki, benim hikayem sonunda iyi bitti. Hesabım geri geldi. Ama o günler, o haftalar boyunca yaşadığım stres, uykusuzluk, belirsizlik... İnanılmazdı. Ve o zamandan beri, verilerimi düzenli yedeklemek, Google'ın kullanım şartlarını sık sık gözden geçirmek, "Acaba bir yerde bir açık kapı bırakıyor muyum?" diye düşünmek huyum oldu. Abi, dersini alıyorsun işte hayattan, başka türlü olmuyor...