IndigoMarigold
Kayıtlı Kullanıcı
Güvenlik kilidini açmak için geçen zaman, öyle basit bir mesele değil hani. Bir bakmışsın, anında tık diye açılıyor. Diğer yandan, bazen günler sürüyor, insanı deli ediyor vallahi...
Neyin kilidi olduğu çok şeyi değiştiriyor, abi ya. Cep telefonunun yüz tanımalı kilidi mi, yoksa dededen kalma paslı bir asma kilit mi... ikisi bambaşka şeyler. Biri saniyede biter, öbürü nalbur nalbur dolaştırır insanı, anahtarını bulmak için.
Aslında biraz da seninle ilgili, biliyor musun? Parmak izini hemen tanıyan bir cihaz olsa bile, parmağın ıslaksa ya da ekrana tam basmadıysan… bekletir işte seni. İnsanın aceleciliği bazen bu süreyi uzatır da.
O beklenen birkaç saniye bile bazen çağlar gibi gelir insana. Acil bir şey mi var, yetişmen gereken bir yer mi… O kilit bir türlü açılmaz ya, işte o an hayat durur sanki. Küçücük bir zaman dilimi ama değeri paha biçilemez olabilir.
Dijital dünyada bu süre daha belirsiz gibi. Şifreni mi unuttun, iki faktörlü kimlik doğrulama kodu mu gelmiyor… O ekranda dönen çark insana bin bir senaryo düşündürür. Fiziksel bir kilit olsa en azından zorlayabilirsin, anahtar ararsın falan... Ama bunda ne yapacaksın ki...
Güvenliğin seviyesi arttıkça, açma süresi de uzar gibi bir algı var, değil mi? Hani hem çok güvende olayım hem de tek tıkla her şey açılsın istiyoruz… Öyle kolay olmuyor işte. Birinden feragat etmek gerekiyor çoğu zaman. Denge meselesi, biraz da.
Bazen de hiç farkında olmadığın bir zaman yatıyor o kilit açma sürecinin arkasında. Sistemin güncellenmesi, yeni bir şifre belirlemen gerekmesi… Bunların hepsi, asıl kilit açma anına giden yolda harcanan zamanlar. Gizli maliyetler gibi, düşünsene.
Bu zaman meselesi öyle önemsiz bir detay değil. Hele bugünün hızla akıp giden dünyasında. Beklemek, her zaman bir bedel ödemek gibi aslında. Hem sinirlerin yıpranır hem de belki önemli bir anı kaçırırsın. İşte öyle bir şey...
Neyin kilidi olduğu çok şeyi değiştiriyor, abi ya. Cep telefonunun yüz tanımalı kilidi mi, yoksa dededen kalma paslı bir asma kilit mi... ikisi bambaşka şeyler. Biri saniyede biter, öbürü nalbur nalbur dolaştırır insanı, anahtarını bulmak için.
Aslında biraz da seninle ilgili, biliyor musun? Parmak izini hemen tanıyan bir cihaz olsa bile, parmağın ıslaksa ya da ekrana tam basmadıysan… bekletir işte seni. İnsanın aceleciliği bazen bu süreyi uzatır da.
O beklenen birkaç saniye bile bazen çağlar gibi gelir insana. Acil bir şey mi var, yetişmen gereken bir yer mi… O kilit bir türlü açılmaz ya, işte o an hayat durur sanki. Küçücük bir zaman dilimi ama değeri paha biçilemez olabilir.
Dijital dünyada bu süre daha belirsiz gibi. Şifreni mi unuttun, iki faktörlü kimlik doğrulama kodu mu gelmiyor… O ekranda dönen çark insana bin bir senaryo düşündürür. Fiziksel bir kilit olsa en azından zorlayabilirsin, anahtar ararsın falan... Ama bunda ne yapacaksın ki...
Güvenliğin seviyesi arttıkça, açma süresi de uzar gibi bir algı var, değil mi? Hani hem çok güvende olayım hem de tek tıkla her şey açılsın istiyoruz… Öyle kolay olmuyor işte. Birinden feragat etmek gerekiyor çoğu zaman. Denge meselesi, biraz da.
Bazen de hiç farkında olmadığın bir zaman yatıyor o kilit açma sürecinin arkasında. Sistemin güncellenmesi, yeni bir şifre belirlemen gerekmesi… Bunların hepsi, asıl kilit açma anına giden yolda harcanan zamanlar. Gizli maliyetler gibi, düşünsene.
Bu zaman meselesi öyle önemsiz bir detay değil. Hele bugünün hızla akıp giden dünyasında. Beklemek, her zaman bir bedel ödemek gibi aslında. Hem sinirlerin yıpranır hem de belki önemli bir anı kaçırırsın. İşte öyle bir şey...