Bir sabah uyandın, kahveni eline aldın ya da belki metroda telefona daldın. Bir bildirim, buz gibi bir tokat gibi çarptı yüzüne: "Hesabınız güvenlik politikaları ihlali nedeniyle askıya alınmıştır." Ne oldu, nasıl oldu şimdi bu iş? Gözlerinde bir perde iner, dünya bir an durur gibi olur vallahi. Hani o yılların emeği, o biriktirdiğin her şey, aniden bir boşluğa düşer ya... Sanki bir kapı kapanır yüzüne, içeride ne olup bittiğini görmene bile izin vermezler, öyle bir his. O anki çaresizliği tarif etmek ne kadar zor bilemezsin, insan bir an afallar, bütün o dijital varlığının pamuk ipliğine bağlı olduğunu işte o zaman anlar.
Şimdi oturup düşünürüz, ne yapmış olabiliriz diye. Hani o tıklanmaması gereken linke mi tıkladın, yoksa o "süper avantajlı" görünen maildeki formu mu doldurdun? Ya da belki bir zamanlar gaza gelip, "amaaan ne olacak ki" diyerek, o altı haneli, yedi haneli şifreyi herkesin bildiği basit bir şey mi yaptın? Bilgisayarın bir anda bambaşka bir IP adresinden, ne bileyim, Çin'den ya da Arjantin'den giriş mi yaptıysa sistem oracıkta tetiği çekiveriyor. Otomatik bir mekanizma bu, insan falan dinlemiyor, "eyvah!" desen de fayda etmiyor, o sunucular adeta "kırmızı alarm!" diye bağırdığında, geri dönüş çok zor oluyor.
Sonra o bitmek bilmeyen süreç başlar. Hani o müşteri hizmetleri denen labirent var ya, orada kaybolur gideriz. Güvenlik soruları, kimlik doğrulama adımları, bir ton evrak isterler senden. Sanki suçlu senmişsin gibi, her bir detayı kanıtlamaya çalışırsın. "Bu e-posta sana ait miydi?", "Şu tarihte nerede oturum açtın?", "Son yaptığın işlem neydi?" derler... Unutmuşsun be abi, kim hatırlar şimdi o detayları? O sorular, adeta bir sorgu gibi yağar üstüne, her cevapta daha da batarsın gibi gelir. Halbuki tek isteğin o dijital kapıyı tekrar aralamak...
Bazen de sebep o kadar karmaşıktır ki, anlatamazsın kimseye. Bir uygulama yetkisi vermişsindir yıllar önce, unutmuşsundur bile, o uygulama bir açık vermiş, senin hesabın üzerinden başka şeyler dönmüş olabilir. Hani o üçüncü parti entegrasyonlar var ya, ne bileyim, oyunlar, anketler, profilini gösteren zımbırtılar... İşte onlar bazen sinsi birer köprü kurar, senin iznin olmadan verilerin akar gider. Bizler, o dijital nehrin kıyısında dururken, bazen fark etmeyiz suların nereye aktığını, hangi girdapların bizi beklediğini... Ta ki hesap kapanana dek.
Velhasıl kelam, bu dijital dünyanın da kendine göre dikenleri var, görüyor musun? O parmak uçlarımızla yönettiğimiz sandığımız hayatlar, aslında kocaman sistemlerin, karmaşık algoritmaların merhametine kalmış durumda. Şimdi ne yapacağız? Her tıklayışta, her şifrede, her onayla tuşunda biraz daha dikkatli mi olacağız? Yoksa bu koca okyanusta sürüklenmeye devam mı edeceğiz, ta ki bir başka kara bulut gelip üzerimizde patlayana dek... Kim bilir, belki de tek çare, o dijital kimliğimizin kıymetini biraz daha bilmek, ona bir çocuk gibi sahip çıkmak... Çünkü bir kez kayboldu mu, geri getirmek bazen imkansız, bazen de çok yorucu oluyor, yemin ederim.
Şimdi oturup düşünürüz, ne yapmış olabiliriz diye. Hani o tıklanmaması gereken linke mi tıkladın, yoksa o "süper avantajlı" görünen maildeki formu mu doldurdun? Ya da belki bir zamanlar gaza gelip, "amaaan ne olacak ki" diyerek, o altı haneli, yedi haneli şifreyi herkesin bildiği basit bir şey mi yaptın? Bilgisayarın bir anda bambaşka bir IP adresinden, ne bileyim, Çin'den ya da Arjantin'den giriş mi yaptıysa sistem oracıkta tetiği çekiveriyor. Otomatik bir mekanizma bu, insan falan dinlemiyor, "eyvah!" desen de fayda etmiyor, o sunucular adeta "kırmızı alarm!" diye bağırdığında, geri dönüş çok zor oluyor.
Sonra o bitmek bilmeyen süreç başlar. Hani o müşteri hizmetleri denen labirent var ya, orada kaybolur gideriz. Güvenlik soruları, kimlik doğrulama adımları, bir ton evrak isterler senden. Sanki suçlu senmişsin gibi, her bir detayı kanıtlamaya çalışırsın. "Bu e-posta sana ait miydi?", "Şu tarihte nerede oturum açtın?", "Son yaptığın işlem neydi?" derler... Unutmuşsun be abi, kim hatırlar şimdi o detayları? O sorular, adeta bir sorgu gibi yağar üstüne, her cevapta daha da batarsın gibi gelir. Halbuki tek isteğin o dijital kapıyı tekrar aralamak...
Bazen de sebep o kadar karmaşıktır ki, anlatamazsın kimseye. Bir uygulama yetkisi vermişsindir yıllar önce, unutmuşsundur bile, o uygulama bir açık vermiş, senin hesabın üzerinden başka şeyler dönmüş olabilir. Hani o üçüncü parti entegrasyonlar var ya, ne bileyim, oyunlar, anketler, profilini gösteren zımbırtılar... İşte onlar bazen sinsi birer köprü kurar, senin iznin olmadan verilerin akar gider. Bizler, o dijital nehrin kıyısında dururken, bazen fark etmeyiz suların nereye aktığını, hangi girdapların bizi beklediğini... Ta ki hesap kapanana dek.
Velhasıl kelam, bu dijital dünyanın da kendine göre dikenleri var, görüyor musun? O parmak uçlarımızla yönettiğimiz sandığımız hayatlar, aslında kocaman sistemlerin, karmaşık algoritmaların merhametine kalmış durumda. Şimdi ne yapacağız? Her tıklayışta, her şifrede, her onayla tuşunda biraz daha dikkatli mi olacağız? Yoksa bu koca okyanusta sürüklenmeye devam mı edeceğiz, ta ki bir başka kara bulut gelip üzerimizde patlayana dek... Kim bilir, belki de tek çare, o dijital kimliğimizin kıymetini biraz daha bilmek, ona bir çocuk gibi sahip çıkmak... Çünkü bir kez kayboldu mu, geri getirmek bazen imkansız, bazen de çok yorucu oluyor, yemin ederim.