IndigoPizzicato
Kayıtlı Kullanıcı
Bloke geldiğinde içimize çöken o soğukluk, o belirsizlik... Bankacılık Kanunu'nun 73/A maddesi, özellikle terörün finansmanının önlenmesi ve kara paranın aklanmasıyla mücadele kapsamında MASAK'ın yetkilerini belirler, evet, bu hallerde banka çoğu zaman bilgi bile veremez, yasal bir gizlilik perdesi iner üzerimize. Ama ya haciz blokesiyse? O zaman İcra ve İflas Kanunu'nun 88. maddesi devreye girer, mahkeme kararı ya da icra takibi sonucu oluşur, alacaklının talebiyle mal varlığımıza bir kilit vurulur; banka bu durumda bize bildirim yükümlülüğünü yerine getirmelidir, vallahi billahi hakkımız var öğrenmeye...
Bu idari veya yargısal kararların neticesiyle hesaplarımıza konulan kısıtlamalar, öylece sineye çekilecek şeyler değil, bunu bilelim. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 310. maddesi ve devamında yer alan kesinleşen hükmün icrası yoluyla oluşan bu durumlar, yine de itiraz mekanizmalarını barındırır içinde. Tebligatın usulüne uygun ulaşıp ulaşmadığı, bazen aylarca haberimiz olmuyor ya, o bile başlı başına bir itiraz gerekçesi olabilir, usulde hata esastan önemlidir diye boşuna dememişler. Genellikle 7 gün, o itiraz süresini iyi kollamalı, yoksa bir rüzgar gibi esip geçer yanımızdan...
Yani bu durum, asla sonun başlangıcı değil, bir yargı sürecinin tam da göbeğindeyiz demektir. Borcumuz olmadığını, miktarın yanlış hesaplandığını düşünüyoruz, değil mi abi ya? İşte tam da bu noktada, İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesindeki menfi tespit davası veya istirdat davası yolu açılır bize, banka nezdindeki o paranın haksız yere bloke edildiğini kanıtlama çabası... Bu itirazlar genellikle icra hukuk mahkemelerinde değerlendirilir, o dekontları, o yazışmaları, tüm kanıtları topladı mıydı, adaletin kapısını aralayabiliriz.
Peki, bu girdabın içine düşmeden evvel ne yapmalıydı ki? Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, 4982 sayılı, bize kamunun elindeki bilgilere ulaşma imkanı sunar, bir nevi kalkanımızdır. Hesap hareketlerimizi düzenli takip etmek, banka veya ilgili kurumlardan gelen her tebligatı asla ama asla göz ardı etmemek, her evrakı dikkatle okumak... Borçlar Kanunu'nun 146. maddesindeki zamanaşımı sürelerini bilmek bile bazen koca bir fark yaratır, boş yere mi yazılmış onlar oraya, bir hikmeti var elbet.
Bu hukuki labirentte yürüyoruz ya, hep birlikte, o adalet arayışı içimizdeki ateşi harlar. Bazen o kadar yoruluyoruz, o kadar bunalıyoruz ki, pes etmek işten bile değil gibi geliyor... Ama unutmayalım, Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralı, o genel hukuk prensibi, sadece bizim için değil, bankalar için de geçerli. Haksız yere bloke edilen her kuruşun hesabını sorma cesareti... Bu süreçte yalnız değiliz, vallahi billahi değiliz, hepimiz aynı gemideyiz sanki.
Bu idari veya yargısal kararların neticesiyle hesaplarımıza konulan kısıtlamalar, öylece sineye çekilecek şeyler değil, bunu bilelim. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 310. maddesi ve devamında yer alan kesinleşen hükmün icrası yoluyla oluşan bu durumlar, yine de itiraz mekanizmalarını barındırır içinde. Tebligatın usulüne uygun ulaşıp ulaşmadığı, bazen aylarca haberimiz olmuyor ya, o bile başlı başına bir itiraz gerekçesi olabilir, usulde hata esastan önemlidir diye boşuna dememişler. Genellikle 7 gün, o itiraz süresini iyi kollamalı, yoksa bir rüzgar gibi esip geçer yanımızdan...
Yani bu durum, asla sonun başlangıcı değil, bir yargı sürecinin tam da göbeğindeyiz demektir. Borcumuz olmadığını, miktarın yanlış hesaplandığını düşünüyoruz, değil mi abi ya? İşte tam da bu noktada, İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesindeki menfi tespit davası veya istirdat davası yolu açılır bize, banka nezdindeki o paranın haksız yere bloke edildiğini kanıtlama çabası... Bu itirazlar genellikle icra hukuk mahkemelerinde değerlendirilir, o dekontları, o yazışmaları, tüm kanıtları topladı mıydı, adaletin kapısını aralayabiliriz.
Peki, bu girdabın içine düşmeden evvel ne yapmalıydı ki? Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, 4982 sayılı, bize kamunun elindeki bilgilere ulaşma imkanı sunar, bir nevi kalkanımızdır. Hesap hareketlerimizi düzenli takip etmek, banka veya ilgili kurumlardan gelen her tebligatı asla ama asla göz ardı etmemek, her evrakı dikkatle okumak... Borçlar Kanunu'nun 146. maddesindeki zamanaşımı sürelerini bilmek bile bazen koca bir fark yaratır, boş yere mi yazılmış onlar oraya, bir hikmeti var elbet.
Bu hukuki labirentte yürüyoruz ya, hep birlikte, o adalet arayışı içimizdeki ateşi harlar. Bazen o kadar yoruluyoruz, o kadar bunalıyoruz ki, pes etmek işten bile değil gibi geliyor... Ama unutmayalım, Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralı, o genel hukuk prensibi, sadece bizim için değil, bankalar için de geçerli. Haksız yere bloke edilen her kuruşun hesabını sorma cesareti... Bu süreçte yalnız değiliz, vallahi billahi değiliz, hepimiz aynı gemideyiz sanki.