QuartzTuning
Kayıtlı Kullanıcı
Hesabına yatan asgari ücretin çat diye haczedildiğini gören o vatandaşın yüzündeki şaşkınlığı, öfkeyi ve o çaresizliği hiç düşündünüz mü? İnsan bir nefes alsa, bir kendine gelse, ne olduğunu idrak etse, önce bir durup "Bu nasıl olur abi?" demez mi? Tamam, borç yiğidin kamçısıdır derler de, kamçıyla vurulan yer can damarı olunca işin rengi değişir, vicdanlar sızlamaz mı ya?
Yıllardır bas bas bağırılıyor, kanunlarda yeri var, asgari ücretin, yani o insanın hayatta kalması için devletin bile "minimum" dediği miktarın, kural olarak haczedilemeyeceği defalarca dile getiriliyor. Gel gör ki uygulamada, o banka hesabına yatan üç kuruş, alacaklı avukatın talebiyle hop diye bloke ediliyor, sonra da git uğraş dur bakalım, kim dinler seni, kim verir hakkını... Vallahi billahi inanılır gibi değil.
Aslında ortada bir muamma yok, İcra ve İflas Kanunu'nun 83. maddesi açık; "maaş, ücret, iaşe bedeli ve her nevi tazminatın ancak dörtte birinden fazlası haczedilebilir." Bu genel bir kural. Ama mevzubahis olan asgari ücret ise, yani o kişinin başka hiçbir geliri yoksa ve hesapta sadece o meblağ varsa, işte orada iş değişir, o zaman o paraya dokunamazsın. Dokunulmaması gerekir. Ama kağıt üzerindekiyle hayatın gerçekleri bazen birbirini tutmuyor, değil mi?
Bankalar, icra dairelerinden gelen o haciz yazılarını emir telakki edip anında bloke koyuyorlar, sonra da "Efendim, bize gelen talimat bu yöndeydi, siz itirazınızı ilgili merciye yapın" diyerek topu taca atıyorlar. Peki ya o sırada çocuğuna ekmek götüremeyen, faturalarını ödeyemeyen, zor durumda kalan o insan ne yapsın? O sürede aç mı kalsın, borcu borçla mı kapatsın? Bu düpedüz bir hak gaspıdır, bir adaletsizliktir, haksızlıktır bu ya.
Buradaki esas sorun, sistemin işleyiş biçiminde yatıyor; avukat talebiyle banka hesabına otomatik olarak konan bloke, kişinin o paranın gerçekten asgari ücret olup olmadığını ispatlama yükünü kendisine yüklüyor. Yani sen, senin olanı, senin yaşaman için gerekli olanı savunmak zorunda kalıyorsun, adeta suçlu muamelesi görüp "Hayır, bu benim can suyum" diye feryat ediyorsun. Bu durum, baştan aşağıya yanlış, kabul edilemez bir mekanizma...
Eğer sadece asgari ücretle geçiniyor ve tüm gelirin o hesaba yatıyorsa, yasal olarak haczedilemez, nokta. Ancak eğer hesabında başka gelirler de varsa, örneğin ek işten kazandığın, miras kalan, ne bileyim borç aldığın bir meblağ varsa, o zaman işler karışır, yasal koruma sadece asgari ücrete denk gelen kısım için geçerli olur. Ama bu ayrımı yapmak, bloke koyan bankanın ya da icra dairesinin değil, borçlunun sorumluluğuna bırakılıyor sanki. Hadi canım sen de...
Yapılması gereken çok açık; hesaba yatan paranın "asgari ücret" niteliğinde olup olmadığının tespiti, haciz işleminden önce yapılmalı. Ya da en azından, bloke konduktan sonra itiraz süreci bu kadar yorucu, bu kadar yıpratıcı olmamalı. Vatandaşın, zaten borç batağında, zaten dara düşmüşken, bir de koştur koştur mahkeme kapılarında hakkını aramak zorunda kalması akıl alır şey değil. Bu sistem, garibanı ezmekten, güçsüzü daha da zayıf düşürmekten başka bir işe yaramaz...
Peki ne yapacağız? Hukuki bir dilekçeyle, bu paranın asgari ücret olduğunu, başka bir gelirin olmadığını belirterek haczin kaldırılmasını talep etmen gerekiyor. İcra hukuk mahkemelerine gidip, bu duruma itiraz etmelisin. Ama kim uğraşacak bu bürokrasiyle, bu stresle? Zaten ekonomik sıkıntıdaki bir insan, bir de bu yasal mücadeleyi mi sırtlayacak? Bu adaletsizliği kim durduracak, kim sesini duyuracak...
Velhasıl, hesaptaki asgari ücretin haczi meselesi, basit bir kanun maddesi yorumu değil, düpedüz bir sosyal adalet meselesi. İnsanların en temel yaşam hakkı, geçim kaynağı olan bir paraya göz dikmek, hadi borcun da var diyelim, o parayı bloke etmek, insanları yaşayamaz hale getirmek... Bu resmen sistemsel bir vicdansızlık, başka ne denir ki? Gerçekten, sözün bittiği yer burası.
Yıllardır bas bas bağırılıyor, kanunlarda yeri var, asgari ücretin, yani o insanın hayatta kalması için devletin bile "minimum" dediği miktarın, kural olarak haczedilemeyeceği defalarca dile getiriliyor. Gel gör ki uygulamada, o banka hesabına yatan üç kuruş, alacaklı avukatın talebiyle hop diye bloke ediliyor, sonra da git uğraş dur bakalım, kim dinler seni, kim verir hakkını... Vallahi billahi inanılır gibi değil.
Aslında ortada bir muamma yok, İcra ve İflas Kanunu'nun 83. maddesi açık; "maaş, ücret, iaşe bedeli ve her nevi tazminatın ancak dörtte birinden fazlası haczedilebilir." Bu genel bir kural. Ama mevzubahis olan asgari ücret ise, yani o kişinin başka hiçbir geliri yoksa ve hesapta sadece o meblağ varsa, işte orada iş değişir, o zaman o paraya dokunamazsın. Dokunulmaması gerekir. Ama kağıt üzerindekiyle hayatın gerçekleri bazen birbirini tutmuyor, değil mi?
Bankalar, icra dairelerinden gelen o haciz yazılarını emir telakki edip anında bloke koyuyorlar, sonra da "Efendim, bize gelen talimat bu yöndeydi, siz itirazınızı ilgili merciye yapın" diyerek topu taca atıyorlar. Peki ya o sırada çocuğuna ekmek götüremeyen, faturalarını ödeyemeyen, zor durumda kalan o insan ne yapsın? O sürede aç mı kalsın, borcu borçla mı kapatsın? Bu düpedüz bir hak gaspıdır, bir adaletsizliktir, haksızlıktır bu ya.
Buradaki esas sorun, sistemin işleyiş biçiminde yatıyor; avukat talebiyle banka hesabına otomatik olarak konan bloke, kişinin o paranın gerçekten asgari ücret olup olmadığını ispatlama yükünü kendisine yüklüyor. Yani sen, senin olanı, senin yaşaman için gerekli olanı savunmak zorunda kalıyorsun, adeta suçlu muamelesi görüp "Hayır, bu benim can suyum" diye feryat ediyorsun. Bu durum, baştan aşağıya yanlış, kabul edilemez bir mekanizma...
Eğer sadece asgari ücretle geçiniyor ve tüm gelirin o hesaba yatıyorsa, yasal olarak haczedilemez, nokta. Ancak eğer hesabında başka gelirler de varsa, örneğin ek işten kazandığın, miras kalan, ne bileyim borç aldığın bir meblağ varsa, o zaman işler karışır, yasal koruma sadece asgari ücrete denk gelen kısım için geçerli olur. Ama bu ayrımı yapmak, bloke koyan bankanın ya da icra dairesinin değil, borçlunun sorumluluğuna bırakılıyor sanki. Hadi canım sen de...
Yapılması gereken çok açık; hesaba yatan paranın "asgari ücret" niteliğinde olup olmadığının tespiti, haciz işleminden önce yapılmalı. Ya da en azından, bloke konduktan sonra itiraz süreci bu kadar yorucu, bu kadar yıpratıcı olmamalı. Vatandaşın, zaten borç batağında, zaten dara düşmüşken, bir de koştur koştur mahkeme kapılarında hakkını aramak zorunda kalması akıl alır şey değil. Bu sistem, garibanı ezmekten, güçsüzü daha da zayıf düşürmekten başka bir işe yaramaz...
Peki ne yapacağız? Hukuki bir dilekçeyle, bu paranın asgari ücret olduğunu, başka bir gelirin olmadığını belirterek haczin kaldırılmasını talep etmen gerekiyor. İcra hukuk mahkemelerine gidip, bu duruma itiraz etmelisin. Ama kim uğraşacak bu bürokrasiyle, bu stresle? Zaten ekonomik sıkıntıdaki bir insan, bir de bu yasal mücadeleyi mi sırtlayacak? Bu adaletsizliği kim durduracak, kim sesini duyuracak...
Velhasıl, hesaptaki asgari ücretin haczi meselesi, basit bir kanun maddesi yorumu değil, düpedüz bir sosyal adalet meselesi. İnsanların en temel yaşam hakkı, geçim kaynağı olan bir paraya göz dikmek, hadi borcun da var diyelim, o parayı bloke etmek, insanları yaşayamaz hale getirmek... Bu resmen sistemsel bir vicdansızlık, başka ne denir ki? Gerçekten, sözün bittiği yer burası.