QuartzRhythm
Kayıtlı Kullanıcı
O pırıl pırıl, sıfır gibi görünen, hele o muhteşem indirimle aldığınız telefon varya… Hani o ilk elinize aldığınızda kalbinizi hoplatan, ‘oh be, iyi ki buldum’ dedirten… İşte tam da öyle bir cihazı cebinizde taşırken, bir anda o soğuk, o buz gibi mesajla karşılaştığınız an var ya: “Cihazınızın IMEI numarası klonlanmış veya çalıntı/kayıp olduğu için bloke edilmiştir.” Dünya başınıza yıkılıyor resmen. Telefon diye aldığınız şey, bir anda avucunuzda bir demir yığınına, bir vicdan yüküne dönüşüyor.
Telefon açılmıyor, sinyal yok… Hani o her şeye bir çözüm bulan arkadaş çevresi vardır, hemen akıl verirler: “Abi, ne yapacaksın, at kenara, ya da sat gitsin birine.” O ilk düşünce, o kurtulma isteği ne kadar da cazip geliyor insana. O parayı kurtarma hevesi, “Benim suçum değil ki!” isyanıyla birleşince, insan kendini bir anda o karanlık sokağın başında buluyor.
Peki kime satacaksın? Ne diyeceksin o gariban insana? “Kardeşim, bak bu telefon süper, ama ufak bir sorunu var, sadece wi-fi’dan kullanılıyor…” diyecek misin? Ya da daha kötüsü, hiçbir şey söylemeden mi kakalayacaksın? Vicdanın rahat edecek mi sahiden? Gece başını yastığa koyduğunda, o telefonun yeni sahibinin yaşadığı hayal kırıklığı, belki de senin kazandığın o üç kuruşun üzerinde kara bir leke olarak kalmayacak mı? Vallahi kalır, billahi kalır…
Unutmayın ki, o cihazın blokeli olduğunu bilerek, hele hele gizleyerek bir başkasına satmak, hukuken ciddi sonuçları olan bir eylem. Dolandırıcılığa girer mi dersin? Girer. Bile bile lades derler ya, işte öyle bir durum. Sen o telefonu satmakla kalmıyorsun ki, o blokeli cihazın başkasının eline geçmesine, belki de onun da mağdur olmasına zemin hazırlıyorsun. Bu zincirleme reaksiyonun sonu nereye varır, düşünmek bile istemezsin.
Şimdi bir an düşünün, o telefonu alan kişi, belki de bir öğrenci, belki de zar zor para biriktirip çocuğuna hediye etmek isteyen bir anne… O insan, senin “kurtulduğun” telefona umut bağlayacak, sevinecek, sonra o aynı soğuk mesajla karşılaşacak. Onun hayal kırıklığını, sana ettiği o içten bedduayı duyar gibi olmuyor musun? İnan ki, o paranın bereketi olmaz, içini kemirir durur.
“Ama abi, ben de mağdur oldum, neden ben yiyeyim bu kazığı?” diye isyan ettiğini duyar gibiyim. Haklısın, mağduriyet gerçekten can yakar. Ama mağduriyetini, başka birine mağduriyet yaşatarak çözmeye çalışmak, bu bataklığa daha da saplanmaktan başka ne işe yarar? Hukuk, bu tür durumlar için sana bazı haklar tanımış. O cihazı sana satan kişi kimse, ona karşı yasal yollara başvurabilir, hakkını arayabilirsin. İşte asıl çözüm budur.
Şeffaf olmak, dürüst davranmak, belki o an cebinden birkaç kuruş eksilmesine neden olur, belki canını sıkar, “keşke hiç almasaydım” dersin… Ama vicdanın rahat olur, başın dik olur, geceleri mışıl mışıl uyursun. O blokeli cihazı birine satıp, o parayı yemektense, ders çıkarıp yasal yolları denemek, ya da en kötü ihtimalle cihazı bir hurda olarak görmek, inanın ki çok daha onurlu bir duruştur. Bırakın, o vicdansızlık sizin kapınıza gelmesin.
Telefon açılmıyor, sinyal yok… Hani o her şeye bir çözüm bulan arkadaş çevresi vardır, hemen akıl verirler: “Abi, ne yapacaksın, at kenara, ya da sat gitsin birine.” O ilk düşünce, o kurtulma isteği ne kadar da cazip geliyor insana. O parayı kurtarma hevesi, “Benim suçum değil ki!” isyanıyla birleşince, insan kendini bir anda o karanlık sokağın başında buluyor.
Peki kime satacaksın? Ne diyeceksin o gariban insana? “Kardeşim, bak bu telefon süper, ama ufak bir sorunu var, sadece wi-fi’dan kullanılıyor…” diyecek misin? Ya da daha kötüsü, hiçbir şey söylemeden mi kakalayacaksın? Vicdanın rahat edecek mi sahiden? Gece başını yastığa koyduğunda, o telefonun yeni sahibinin yaşadığı hayal kırıklığı, belki de senin kazandığın o üç kuruşun üzerinde kara bir leke olarak kalmayacak mı? Vallahi kalır, billahi kalır…
Unutmayın ki, o cihazın blokeli olduğunu bilerek, hele hele gizleyerek bir başkasına satmak, hukuken ciddi sonuçları olan bir eylem. Dolandırıcılığa girer mi dersin? Girer. Bile bile lades derler ya, işte öyle bir durum. Sen o telefonu satmakla kalmıyorsun ki, o blokeli cihazın başkasının eline geçmesine, belki de onun da mağdur olmasına zemin hazırlıyorsun. Bu zincirleme reaksiyonun sonu nereye varır, düşünmek bile istemezsin.
Şimdi bir an düşünün, o telefonu alan kişi, belki de bir öğrenci, belki de zar zor para biriktirip çocuğuna hediye etmek isteyen bir anne… O insan, senin “kurtulduğun” telefona umut bağlayacak, sevinecek, sonra o aynı soğuk mesajla karşılaşacak. Onun hayal kırıklığını, sana ettiği o içten bedduayı duyar gibi olmuyor musun? İnan ki, o paranın bereketi olmaz, içini kemirir durur.
“Ama abi, ben de mağdur oldum, neden ben yiyeyim bu kazığı?” diye isyan ettiğini duyar gibiyim. Haklısın, mağduriyet gerçekten can yakar. Ama mağduriyetini, başka birine mağduriyet yaşatarak çözmeye çalışmak, bu bataklığa daha da saplanmaktan başka ne işe yarar? Hukuk, bu tür durumlar için sana bazı haklar tanımış. O cihazı sana satan kişi kimse, ona karşı yasal yollara başvurabilir, hakkını arayabilirsin. İşte asıl çözüm budur.
Şeffaf olmak, dürüst davranmak, belki o an cebinden birkaç kuruş eksilmesine neden olur, belki canını sıkar, “keşke hiç almasaydım” dersin… Ama vicdanın rahat olur, başın dik olur, geceleri mışıl mışıl uyursun. O blokeli cihazı birine satıp, o parayı yemektense, ders çıkarıp yasal yolları denemek, ya da en kötü ihtimalle cihazı bir hurda olarak görmek, inanın ki çok daha onurlu bir duruştur. Bırakın, o vicdansızlık sizin kapınıza gelmesin.