MiraBlue
Kayıtlı Kullanıcı
Söz konusu IMEI blokesi olduğunda, o ilk şok anı, telefonunuzun sadece bir sinyal kesilmesiyle değil, adeta bir tuğlaya dönüşme potansiyeliyle yüzleşmenizle başlar. Cihazınızın birdenbire sus pus olması, iletişim ağından kopuş, düşünsenize, bir yandan tüm dijital dünyanız avucunuzdan kayıp gidiyor, diğer yandan da neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz...
İlk 30 günlük süreç, aslında bir nevi son uyarı, bir son çağrı gibi işler; o meşhur "hat takılı değil" uyarısı gelir, ya da sim kartınızı taktığınızda "servis yok" yazısıyla karşılaşırsınız, ama cihazınız hala başka bir SIM kartla çalışıyor olabilir, vallahi billahi, insan bir umutlanır, "Belki de yanlış anladım, geçicidir..." der. İşte bu dönem, o gri alan, kararı kesinleşmemiş, henüz tam anlamıyla elinizden alınmamış bir bekleyiş gibidir, tam da bu noktada devreye girip durumu çözmeniz beklenir, çözmezseniz...
Peki ya 60 güne geldiğinde işler nasıl değişiyor, hiç düşündünüz mü? O hafif sarsıntı yerini daha sert bir gerçeğe bırakır, abi ya bildiğin telefonunuz kilitlenmeye başlar, artık sadece "bu SIM kartla" değil, genel olarak sinyal alamaz hale gelir. Yani o anda, cihazınızla yapabileceğiniz şeyler dramatik biçimde kısıtlanır, sadece Wi-Fi üzerinden internete bağlanabilir, uygulamaları kullanabilir, sanki küçük bir tabletmiş gibi takılabilirsiniz, ama asıl amacı olan "telefon" özelliğini yitirmiştir, işte bu can sıkıcıdır.
Ve o uğursuz 90 gün geldiğinde, işte o zaman işin rengi tamamen değişir, vallahi billahi, artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiş gibi hissedersiniz. Telefonunuz resmen bir kilitlenmeye maruz kalır, SIM kart yuvası ne takarsanız takın işlevsizdir, cihazınızın IMEI'si resmen kara listeye alınmıştır ve bu durumda ne yaparsanız yapın, o telefonu Türkiye'deki şebekeler üzerinden aktif olarak kullanamazsınız, bu durum sadece yurt dışına çıkıp orada farklı bir operatörle kullanmak gibi istisnai durumlar dışında geçerlidir, ki bu da çoğu kullanıcı için pek bir anlam ifade etmez.
Şimdi gelelim bu blokenin arkasındaki mekanizmaya; esasında bu durum, cihazınızın yasal yollarla kaydedilmemiş olmasından kaynaklanır, çoğunlukla yurt dışından getirilip kaydı yapılmamış telefonlarda karşımıza çıkar. Sistem, bu tür cihazların şebekeye erişimini kademeli olarak kısıtlayarak sizi bir karar vermeye zorlar; ya kaydını yaptırın ya da...
Bu süreçte kullanıcı olarak yaşadığınız çaresizlik, telefonunuzun bir anda "değersiz" hale gelme hissi, hakikaten insanın canını sıkar. Hani elinizde son model bir cihaz var ama kullanamıyorsunuz, sadece bir Wi-Fi aksesuarı olarak varlığını sürdürüyor, sanki birileri size "Bak işte elinde, ama değil..." der gibi...
Peki, bu durumda ne yapmak lazım, neye dikkat etmeli? Elbette en başta, bir cihaz alırken kaydının olup olmadığını, IMEI sorgulamasını yapmanın ne denli kritik olduğunu görmek lazım, sonradan "abi ya ben bilmiyordum" dememek için. Çünkü o 30, 60, 90 günlük takvim işlerken, sizin boş yere zaman kaybetmenizi ve en nihayetinde cihazınızı kullanamaz hale gelmenizi engelleyebilecek tek şey, baştan doğru adımları atmak.
Bir de şu var; diyelim ki kaydını yaptıracaksınız, o da belli bir süre alıyor, belirli bir ücreti var, ve bu sürecin de kendi içinde bürokratik engelleri olabiliyor. Yani o 30 günlük pencereyi iyi değerlendirmezseniz, kendinizi bir anda hem cihazsız hem de ekstra masraflarla boğuşurken bulmanız işten bile değil, vallahi billahi, insan bu tip durumlarla uğraşmak istemez.
Özetle, IMEI blokesiyle karşılaştığınızda, o ilk 30 gün size verilen nefes alma aralığıdır, sonrasında 60. günde daralma başlar ve 90. günde ise, ne yazık ki, telefonunuzun Türkiye'deki ömrü son bulur. Bu durumun önüne geçmek için tek yapmanız gereken, baştan bilinçli hareket etmek, doğru kanallardan bilgi almak ve yasal yükümlülüklerinizi yerine getirmek, yoksa o akıllı telefonunuz, bir anda akılsız bir cihaza dönüşebilir...
İlk 30 günlük süreç, aslında bir nevi son uyarı, bir son çağrı gibi işler; o meşhur "hat takılı değil" uyarısı gelir, ya da sim kartınızı taktığınızda "servis yok" yazısıyla karşılaşırsınız, ama cihazınız hala başka bir SIM kartla çalışıyor olabilir, vallahi billahi, insan bir umutlanır, "Belki de yanlış anladım, geçicidir..." der. İşte bu dönem, o gri alan, kararı kesinleşmemiş, henüz tam anlamıyla elinizden alınmamış bir bekleyiş gibidir, tam da bu noktada devreye girip durumu çözmeniz beklenir, çözmezseniz...
Peki ya 60 güne geldiğinde işler nasıl değişiyor, hiç düşündünüz mü? O hafif sarsıntı yerini daha sert bir gerçeğe bırakır, abi ya bildiğin telefonunuz kilitlenmeye başlar, artık sadece "bu SIM kartla" değil, genel olarak sinyal alamaz hale gelir. Yani o anda, cihazınızla yapabileceğiniz şeyler dramatik biçimde kısıtlanır, sadece Wi-Fi üzerinden internete bağlanabilir, uygulamaları kullanabilir, sanki küçük bir tabletmiş gibi takılabilirsiniz, ama asıl amacı olan "telefon" özelliğini yitirmiştir, işte bu can sıkıcıdır.
Ve o uğursuz 90 gün geldiğinde, işte o zaman işin rengi tamamen değişir, vallahi billahi, artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiş gibi hissedersiniz. Telefonunuz resmen bir kilitlenmeye maruz kalır, SIM kart yuvası ne takarsanız takın işlevsizdir, cihazınızın IMEI'si resmen kara listeye alınmıştır ve bu durumda ne yaparsanız yapın, o telefonu Türkiye'deki şebekeler üzerinden aktif olarak kullanamazsınız, bu durum sadece yurt dışına çıkıp orada farklı bir operatörle kullanmak gibi istisnai durumlar dışında geçerlidir, ki bu da çoğu kullanıcı için pek bir anlam ifade etmez.
Şimdi gelelim bu blokenin arkasındaki mekanizmaya; esasında bu durum, cihazınızın yasal yollarla kaydedilmemiş olmasından kaynaklanır, çoğunlukla yurt dışından getirilip kaydı yapılmamış telefonlarda karşımıza çıkar. Sistem, bu tür cihazların şebekeye erişimini kademeli olarak kısıtlayarak sizi bir karar vermeye zorlar; ya kaydını yaptırın ya da...
Bu süreçte kullanıcı olarak yaşadığınız çaresizlik, telefonunuzun bir anda "değersiz" hale gelme hissi, hakikaten insanın canını sıkar. Hani elinizde son model bir cihaz var ama kullanamıyorsunuz, sadece bir Wi-Fi aksesuarı olarak varlığını sürdürüyor, sanki birileri size "Bak işte elinde, ama değil..." der gibi...
Peki, bu durumda ne yapmak lazım, neye dikkat etmeli? Elbette en başta, bir cihaz alırken kaydının olup olmadığını, IMEI sorgulamasını yapmanın ne denli kritik olduğunu görmek lazım, sonradan "abi ya ben bilmiyordum" dememek için. Çünkü o 30, 60, 90 günlük takvim işlerken, sizin boş yere zaman kaybetmenizi ve en nihayetinde cihazınızı kullanamaz hale gelmenizi engelleyebilecek tek şey, baştan doğru adımları atmak.
Bir de şu var; diyelim ki kaydını yaptıracaksınız, o da belli bir süre alıyor, belirli bir ücreti var, ve bu sürecin de kendi içinde bürokratik engelleri olabiliyor. Yani o 30 günlük pencereyi iyi değerlendirmezseniz, kendinizi bir anda hem cihazsız hem de ekstra masraflarla boğuşurken bulmanız işten bile değil, vallahi billahi, insan bu tip durumlarla uğraşmak istemez.
Özetle, IMEI blokesiyle karşılaştığınızda, o ilk 30 gün size verilen nefes alma aralığıdır, sonrasında 60. günde daralma başlar ve 90. günde ise, ne yazık ki, telefonunuzun Türkiye'deki ömrü son bulur. Bu durumun önüne geçmek için tek yapmanız gereken, baştan bilinçli hareket etmek, doğru kanallardan bilgi almak ve yasal yükümlülüklerinizi yerine getirmek, yoksa o akıllı telefonunuz, bir anda akılsız bir cihaza dönüşebilir...
