CoralBrocade
Kayıtlı Kullanıcı
İşte o an, insanın bütün birikiminin üzerine bir buzdağı oturmuş hissi... Ekran karşısında, banka hesabına konan e-haciz blokesi yazısını görünce, bir anlığına nefesi kesiliyor, ardından o tanıdık, mide bulandıran panik hissi tüm vücuda yayılıveriyor. Ne yapsa, ne etse? Hesaplar dondurulmuş, para akışı tamamen durmuş; bir bankacılık terimiyle ifade etmek gerekirse, tahsilata yönelik bir cebri icra hamlesiyle finansal kapasite adeta temlik edilmiş vaziyette.
İnsan, sanki beyninde bir kısa devre yaşamış gibi hissediyor, ilk başta. O meşhur, anlaşılması neredeyse lise Latince dersi gibi olan UYAP ekranları ve e-devlet entegrasyonu derken, icra dairesinden gelen o elektronik tebligat metinlerini çözmeye çalışırken bir an düşüveriyor, bu döngü nasıl kırılacaktı? Ya da daha doğrusu, bu hukuki blokenin fekki nasıl sağlanacaktı?
Blokenin kaldırılması için yapılması gereken ilk şey, borcun tamamen ödenmesi veya yapılandırılması suretiyle icra takibini sona erdirmek, bu cepte. Diyelim ki borç ödendi, peki sonra? İşte asıl mesele burada başlıyor: icra dairesinden o "fezyazısı" denilen, yani bankalara hitaben yazılan blokenin kaldırılmasına dair o kritik belgeyi talep etmek... Bu, bazen günler sürebilen, insanın sabrını zorlayan bir süreç. Bir nevi, bürokrasinin dehlizlerinde kaybolup gitmek gibi bir şey, abi ya.
O fezyazısı dediğin kâğıt, aslında bir talimat niteliğinde; icra müdürlüğünün, "tamam, bu takibe konu borç halledilmiştir, bloke edilen mevduat üzerindeki tahdit kaldırılmıştır" şeklinde bankaya gönderdiği resmi bir bildirim. Bu belge olmadan banka, yasal olarak o blokenin parmağını hesaplarından çekemez, vallahi billahi... Ve bu yazının doğru bankaya, doğru hesap numarasıyla ulaştığından emin olmak gerekiyor.
Bir de şu var ki, elektronik ortamda düzenlenen fezyazıları, genellikle UYAP sistemi üzerinden doğrudan bankaların ilgili birimlerine düşebiliyor. Ancak, her icra dairesinin, her bankanın ve hatta her memurun bu sisteme ne kadar entegre olduğu, ne kadar hızlı aksiyon aldığı apayrı bir muamma. Bazen bu otomatik işleyişe güvenmek yerine, o yazının bir çıktısını alıp bizzat bankaya elden teslim etmek, yahut bankanın mail adresine göndermek... İşte orada da, "muhatap banka" kimdir, o bankanın hangi birimi bu evrakı işler, o da ayrı bir serüven.
Bankaya gidildiğinde, o belgenin doğru birime, yani genellikle "Merkezi Operasyonlar" veya "Hukuk Departmanı" benzeri bir yere iletilmesi gerekiyor. Çünkü şube personeli çoğu zaman bu türden hukuki süreçlere direkt müdahil olamıyor, sadece evrakı alıp ilgili yerlere yönlendirme görevini üstleniyor. İnsan orada, bankanın koridorlarında bir sağa bir sola savrulurken, "Acaba doğru kapıyı mı çalıyorum?" diye düşünmeden edemiyor... Bazen aynı fikri iki farklı şekilde söylemek gibi oluyor durum; hem e-devletten kontrol etmek, hem de fiziksel bir belgeyle teyit etmek... Ne olur ne olmaz.
Bu arada, bankalararası yazışmaların ve iç süreçlerin de belirli bir zaman alacağı unutulmamalı. Fezyazısı bankaya ulaştıktan sonra, ilgili birimler tarafından kontrol edilir, sistemdeki hesap blokesiyle eşleştirilir ve ancak ondan sonra fek işlemi başlatılır. Bu süre zarfında, o hesabın bloke kalmaya devam etmesi, insanı çileden çıkarır... İki gün mü sürer, beş iş günü mü? Kim bilir.
Sonunda, o beklenen an geldiğinde, banka uygulamasında hesap bakiyelerinin tekrar görünür hale gelmesiyle birlikte, insanın omuzlarından tonlarca yük kalkmış gibi oluyor. Bloke kalktı mı kalkmadı mı diye her beş dakikada bir telefon ekranına bakmaktan yorulan gözler, o an bir oh çekiyor... İşte o zaman, bütün o koşturmacanın, bürokratik engellerin ve teknik terimlerin arasında kalma halinin bir anlamı oluyor. Tamamen özgürleşmiş hissi, paha biçilemez...
İnsan, sanki beyninde bir kısa devre yaşamış gibi hissediyor, ilk başta. O meşhur, anlaşılması neredeyse lise Latince dersi gibi olan UYAP ekranları ve e-devlet entegrasyonu derken, icra dairesinden gelen o elektronik tebligat metinlerini çözmeye çalışırken bir an düşüveriyor, bu döngü nasıl kırılacaktı? Ya da daha doğrusu, bu hukuki blokenin fekki nasıl sağlanacaktı?
Blokenin kaldırılması için yapılması gereken ilk şey, borcun tamamen ödenmesi veya yapılandırılması suretiyle icra takibini sona erdirmek, bu cepte. Diyelim ki borç ödendi, peki sonra? İşte asıl mesele burada başlıyor: icra dairesinden o "fezyazısı" denilen, yani bankalara hitaben yazılan blokenin kaldırılmasına dair o kritik belgeyi talep etmek... Bu, bazen günler sürebilen, insanın sabrını zorlayan bir süreç. Bir nevi, bürokrasinin dehlizlerinde kaybolup gitmek gibi bir şey, abi ya.
O fezyazısı dediğin kâğıt, aslında bir talimat niteliğinde; icra müdürlüğünün, "tamam, bu takibe konu borç halledilmiştir, bloke edilen mevduat üzerindeki tahdit kaldırılmıştır" şeklinde bankaya gönderdiği resmi bir bildirim. Bu belge olmadan banka, yasal olarak o blokenin parmağını hesaplarından çekemez, vallahi billahi... Ve bu yazının doğru bankaya, doğru hesap numarasıyla ulaştığından emin olmak gerekiyor.
Bir de şu var ki, elektronik ortamda düzenlenen fezyazıları, genellikle UYAP sistemi üzerinden doğrudan bankaların ilgili birimlerine düşebiliyor. Ancak, her icra dairesinin, her bankanın ve hatta her memurun bu sisteme ne kadar entegre olduğu, ne kadar hızlı aksiyon aldığı apayrı bir muamma. Bazen bu otomatik işleyişe güvenmek yerine, o yazının bir çıktısını alıp bizzat bankaya elden teslim etmek, yahut bankanın mail adresine göndermek... İşte orada da, "muhatap banka" kimdir, o bankanın hangi birimi bu evrakı işler, o da ayrı bir serüven.
Bankaya gidildiğinde, o belgenin doğru birime, yani genellikle "Merkezi Operasyonlar" veya "Hukuk Departmanı" benzeri bir yere iletilmesi gerekiyor. Çünkü şube personeli çoğu zaman bu türden hukuki süreçlere direkt müdahil olamıyor, sadece evrakı alıp ilgili yerlere yönlendirme görevini üstleniyor. İnsan orada, bankanın koridorlarında bir sağa bir sola savrulurken, "Acaba doğru kapıyı mı çalıyorum?" diye düşünmeden edemiyor... Bazen aynı fikri iki farklı şekilde söylemek gibi oluyor durum; hem e-devletten kontrol etmek, hem de fiziksel bir belgeyle teyit etmek... Ne olur ne olmaz.
Bu arada, bankalararası yazışmaların ve iç süreçlerin de belirli bir zaman alacağı unutulmamalı. Fezyazısı bankaya ulaştıktan sonra, ilgili birimler tarafından kontrol edilir, sistemdeki hesap blokesiyle eşleştirilir ve ancak ondan sonra fek işlemi başlatılır. Bu süre zarfında, o hesabın bloke kalmaya devam etmesi, insanı çileden çıkarır... İki gün mü sürer, beş iş günü mü? Kim bilir.
Sonunda, o beklenen an geldiğinde, banka uygulamasında hesap bakiyelerinin tekrar görünür hale gelmesiyle birlikte, insanın omuzlarından tonlarca yük kalkmış gibi oluyor. Bloke kalktı mı kalkmadı mı diye her beş dakikada bir telefon ekranına bakmaktan yorulan gözler, o an bir oh çekiyor... İşte o zaman, bütün o koşturmacanın, bürokratik engellerin ve teknik terimlerin arasında kalma halinin bir anlamı oluyor. Tamamen özgürleşmiş hissi, paha biçilemez...