O malum bildirim geldiğinde, maaş hesaplarınıza aniden bir el konulduğunda yaşadığınız o şok... Vallahi billahi insan neye uğradığını şaşırıyor, dizlerinin bağı çözülüyor. Bankadan gelen mesaj ya da e-Devlet’ten baktığınızda gördüğünüz o ibare, "E-haciz başlatılmıştır." Abi ya, hayatınızın filmi şerit gibi gözlerinizin önünden geçiyor o anda. Neden, nasıl, şimdi ne olacak...?
İnsan bir an önce "Acaba tüm maaşıma mı el konulacak?" diye paniklemeye başlıyor, değil mi? Ben de öyle oldum. İlk refleksim avukat arkadaşımı aramak oldu, sesim titreyerek durumu anlattım. O da sağ olsun, ilk sakinleştirici bilgiyi verdi: Yasal olarak, maaşın tamamına haciz konulamazmış. En azından bir nefes alma payı bırakılıyor insana...
Aslında burada kritik bir detay var, gözden kaçmaması gereken. Maaşın %25'i meselesi... Yani, borcunuz ne olursa olsun, bir maaş haczinde maaşınızın ancak dörtte üçüne el konulabiliyor, kalan %25'i sizin geçiminiz için korunmuş oluyor. Ama işte, bu otomatik bir şey değil her zaman, bazı durumlarda sizin bu hakkı aramanız gerekebiliyor, özellikle bankanın ilk uygulaması bu yönde olmazsa...
Benim yaşadığım tecrübede, banka ilk başta tüm maaşıma bloke koydu. İşte o an anladım ki mevzuat var ama pratikte bazen işler öyle yürümeyebiliyor. Hemen icra dairesine gidip, maaşımın dörtte birinin korunması için gerekli dilekçeyi vermem gerektiğini öğrendim. Bu bazen çok basit bir dilekçe olabiliyor, bazen de biraz daha açıklayıcı bir metin... Önemli olan, hakkınızı bilip peşine düşmek, abi ya.
O dilekçeyi hazırlamak, icra müdürlüğüne sunmak, dosya numaranızı belirtmek... Bunlar gözünüzde büyüyebilir ama inanın bana, o kadar da zor değil. Oradaki memurlar da insan, durumu anlattığınızda size yol gösteriyorlar. Bir iki belge dolduruyorsunuz, kimliğinizi ibraz ediyorsunuz, hepsi bu kadar... Sonra da bir yazı yazılıyor bankanıza, maaşınızın belirli bir kısmına el konulmaması gerektiğiyle ilgili.
Bu süreç biraz zaman alabiliyor tabi, hemen ertesi gün her şey yoluna girmiyor. Hatta bazen birkaç gün içinde bankanın sistemine yansıması bile sürebilir. Bu bekleme süresi insanı gerse de sabırlı olmak ve durumu takip etmek gerekiyor. Arada bir e-Devlet'ten ya da bankanızdan kontrol etmek, "İşlem yapıldı mı?" diye sormak...
Peki, bu %25'i korumak ne anlama geliyor? Benim için tam anlamıyla bir can simidi oldu. Borcum tabii ki duruyor, o ayrı bir konu. Ama en azından faturalarımı ödeyebildim, temel ihtiyaçlarımı karşılayabildim. Düşünsenize, bir anda sıfırla kalmak yerine, en azından bir miktar parayla nefes alabilmek... Bu, o stresli dönemde psikolojik olarak da çok büyük bir rahatlama sağlıyor insana.
Hayat devam ediyor, borçlar da bir şekilde ödenmeye çalışılıyor. Ancak bu süreçte öğrendiğim en büyük derslerden biri, yasal haklarımızı bilmek ve onların peşine düşmek oldu. Hiçbir zaman "Nasılsa olmaz," ya da "Uğraşmaya değmez" dememek lazımmış. Küçük bir adım gibi görünen o dilekçe, aslında maddi anlamda koskocaman bir fark yaratabiliyor. Kendimizi korumak için attığımız her adım kıymetli...
İnsan bir an önce "Acaba tüm maaşıma mı el konulacak?" diye paniklemeye başlıyor, değil mi? Ben de öyle oldum. İlk refleksim avukat arkadaşımı aramak oldu, sesim titreyerek durumu anlattım. O da sağ olsun, ilk sakinleştirici bilgiyi verdi: Yasal olarak, maaşın tamamına haciz konulamazmış. En azından bir nefes alma payı bırakılıyor insana...
Aslında burada kritik bir detay var, gözden kaçmaması gereken. Maaşın %25'i meselesi... Yani, borcunuz ne olursa olsun, bir maaş haczinde maaşınızın ancak dörtte üçüne el konulabiliyor, kalan %25'i sizin geçiminiz için korunmuş oluyor. Ama işte, bu otomatik bir şey değil her zaman, bazı durumlarda sizin bu hakkı aramanız gerekebiliyor, özellikle bankanın ilk uygulaması bu yönde olmazsa...
Benim yaşadığım tecrübede, banka ilk başta tüm maaşıma bloke koydu. İşte o an anladım ki mevzuat var ama pratikte bazen işler öyle yürümeyebiliyor. Hemen icra dairesine gidip, maaşımın dörtte birinin korunması için gerekli dilekçeyi vermem gerektiğini öğrendim. Bu bazen çok basit bir dilekçe olabiliyor, bazen de biraz daha açıklayıcı bir metin... Önemli olan, hakkınızı bilip peşine düşmek, abi ya.
O dilekçeyi hazırlamak, icra müdürlüğüne sunmak, dosya numaranızı belirtmek... Bunlar gözünüzde büyüyebilir ama inanın bana, o kadar da zor değil. Oradaki memurlar da insan, durumu anlattığınızda size yol gösteriyorlar. Bir iki belge dolduruyorsunuz, kimliğinizi ibraz ediyorsunuz, hepsi bu kadar... Sonra da bir yazı yazılıyor bankanıza, maaşınızın belirli bir kısmına el konulmaması gerektiğiyle ilgili.
Bu süreç biraz zaman alabiliyor tabi, hemen ertesi gün her şey yoluna girmiyor. Hatta bazen birkaç gün içinde bankanın sistemine yansıması bile sürebilir. Bu bekleme süresi insanı gerse de sabırlı olmak ve durumu takip etmek gerekiyor. Arada bir e-Devlet'ten ya da bankanızdan kontrol etmek, "İşlem yapıldı mı?" diye sormak...
Peki, bu %25'i korumak ne anlama geliyor? Benim için tam anlamıyla bir can simidi oldu. Borcum tabii ki duruyor, o ayrı bir konu. Ama en azından faturalarımı ödeyebildim, temel ihtiyaçlarımı karşılayabildim. Düşünsenize, bir anda sıfırla kalmak yerine, en azından bir miktar parayla nefes alabilmek... Bu, o stresli dönemde psikolojik olarak da çok büyük bir rahatlama sağlıyor insana.
Hayat devam ediyor, borçlar da bir şekilde ödenmeye çalışılıyor. Ancak bu süreçte öğrendiğim en büyük derslerden biri, yasal haklarımızı bilmek ve onların peşine düşmek oldu. Hiçbir zaman "Nasılsa olmaz," ya da "Uğraşmaya değmez" dememek lazımmış. Küçük bir adım gibi görünen o dilekçe, aslında maddi anlamda koskocaman bir fark yaratabiliyor. Kendimizi korumak için attığımız her adım kıymetli...