PrismFjord
Kayıtlı Kullanıcı
İşlem hacmi deniyor ya hani, o blokaj kalktıktan sonra, müşteri şimdi bekler durur, eski performansına döneyim, o devasa transferleri yine yapayım diye… Vallahi öyle olmuyor işte, sistemi kandıramazsın ki. Kara listeden çıkmak apayrı bir serüven, evet, o tamam. Ama sonrası? Sistem seni bir köşeye yazar, o sicil numarası artık "şüpheli işlem" etiketiyle damgalanmıştır, abi. Öyle hemen eskiye dönüş yok.
Risk skoru denen o lanet olası metrikler var ya, işte onlar devreye girer. Yani banka sana, "Buyur, hesabın açık, serbestsin," dese de, aslında fısıldar gibi "ama dikkat et, her adımını izliyoruz" der. Hani KYC süreçleri, AML regülasyonları falan… Bunlar sadece açılışta veya blokajda çalışmıyor ki. Sürekli, dinamik bir süreç bu. Her işlem, her kuruş, her gelen fon, her giden fon, hepsi o büyük veri havuzunda süzgeçten geçiyor.
Yeni limitler, eski ihtişamlı günlerden eser taşımaz, çoğu zaman. Bir deneme sürümü gibi düşünün bunu. Bankacılık sistemi sana bir şans daha tanır, lakin o şansı da böyle ulu orta, hoyratça kullanmaya kalkarsan, hop, yine bir bakmışsın... İşte o, o sıkıntılı süreç tekrar başlar. Adam akıllı, makul miktarlarla başlarsın, böyle minimal düzeyde işlemlerle.
Ne bileyim, bir bankanın uyum departmanı dediğin ekip, boşuna mı orada oturuyor, sürekli data analiz edip duruyorlar. Eski bir gazeteci olarak tecrübeyle sabittir, hani olay anını yerinde görüp anlamaya çalışırız ya… Bankacılık da öyle. Onlar da senin finansal olay anlarını inceliyorlar, ne yaptın, nereye ne kadar yolladın… O geçmiş performansın, koca bir dosya halinde bekler orada, her an yeniden açılmaya hazır.
Yani sanılmasın ki blokaj kalktı, oh mis gibi, hayat normale döndü. Nerede… Aslında, o normalleşme süreci, blokaj sürecinden daha ince bir ipte yürüme halidir çoğu zaman. Limitler, sanki bir çeşit terazi gibi, ilk başta az verilir, sonra senin sadakatine, dürüstlüğüne, sistemle olan uyumuna göre yavaş yavaş artırılır. Ya da artırılmaz.
Hani derler ya, "Sistem hafızalıdır." İşte o hafıza, bazen bir lanet gibidir. Dijital kanallar üzerinden yapılan transfer limitleri, nakit çekim limitleri… Hepsi o ilk baştaki minik adımlarla başlar. Adam şaşırır kalır, "Ben eskiden ne paralar çeviriyordum, şimdi bu mu?" diye hayıflanır. E, kusura bakma ama o güveni zedeleyen sen oldun...
Banka dediğin, ticari bir işletme her şeyden önce. Riskini minimize etmek ister. Senin geçmişindeki o "şüpheli" yaftası, onlar için bir maliyet demek. Bu yüzden de sana yeniden güvenebilmesi için belli bir süreye, belli bir "ıslah" sürecine ihtiyaç duyar. Yani öyle "provizyonu hemen yüksek tutalım" falan demezler, neden desinler ki?
Müşteri segmentasyonu da bu noktada kritik bir hal alır. Sen artık o "riskli" segmentte değerlendiriliyorsun, farkında mısın? Hani o "platin müşteri", "premium müşteri" falan hikayeleri var ya, onlar bir süreliğine rafa kalkar. Artık daha yakından izlenen, daha sıkı takip edilen bir portföy elemanısın. Ne zamana kadar mı? O, bankanın sana vereceği yeni şansı ne kadar iyi kullandığına bağlıdır.
Bazen de, öyle laf arasında, "biraz bekleyelim, bakalım ne yapacak" diye konuşulduğunu duyarsın. Bu işte o. O bekleme süreci, o deneme evresi. Mobil bankacılık üzerinden yapacağın bir havale bile, normalde saniyeler süren işlemken, bu dönemde sanki saniyeler değil de dakikalar sürer gibi gelir sana. Çünkü arka planda o algoritmalar sürekli çalışır, sürekli senin profilini yeniden inşa etmeye çalışır.
Yani demem o ki, blokaj kalkınca derin bir nefes almak güzel, hoş da… Asıl maraton, o limitlerin normalleşmesiyle başlar. Bazen bir yıl, bazen daha uzun sürer bu adaptasyon süreci. Yeniden o eski hacimlere ulaşmak, o büyük meblağları dilediğince yönetebilmek, sabır ister, anlayış ister… Ve tabii ki, bir daha asla o riskli sulara girmemek ister.
Risk skoru denen o lanet olası metrikler var ya, işte onlar devreye girer. Yani banka sana, "Buyur, hesabın açık, serbestsin," dese de, aslında fısıldar gibi "ama dikkat et, her adımını izliyoruz" der. Hani KYC süreçleri, AML regülasyonları falan… Bunlar sadece açılışta veya blokajda çalışmıyor ki. Sürekli, dinamik bir süreç bu. Her işlem, her kuruş, her gelen fon, her giden fon, hepsi o büyük veri havuzunda süzgeçten geçiyor.
Yeni limitler, eski ihtişamlı günlerden eser taşımaz, çoğu zaman. Bir deneme sürümü gibi düşünün bunu. Bankacılık sistemi sana bir şans daha tanır, lakin o şansı da böyle ulu orta, hoyratça kullanmaya kalkarsan, hop, yine bir bakmışsın... İşte o, o sıkıntılı süreç tekrar başlar. Adam akıllı, makul miktarlarla başlarsın, böyle minimal düzeyde işlemlerle.
Ne bileyim, bir bankanın uyum departmanı dediğin ekip, boşuna mı orada oturuyor, sürekli data analiz edip duruyorlar. Eski bir gazeteci olarak tecrübeyle sabittir, hani olay anını yerinde görüp anlamaya çalışırız ya… Bankacılık da öyle. Onlar da senin finansal olay anlarını inceliyorlar, ne yaptın, nereye ne kadar yolladın… O geçmiş performansın, koca bir dosya halinde bekler orada, her an yeniden açılmaya hazır.
Yani sanılmasın ki blokaj kalktı, oh mis gibi, hayat normale döndü. Nerede… Aslında, o normalleşme süreci, blokaj sürecinden daha ince bir ipte yürüme halidir çoğu zaman. Limitler, sanki bir çeşit terazi gibi, ilk başta az verilir, sonra senin sadakatine, dürüstlüğüne, sistemle olan uyumuna göre yavaş yavaş artırılır. Ya da artırılmaz.
Hani derler ya, "Sistem hafızalıdır." İşte o hafıza, bazen bir lanet gibidir. Dijital kanallar üzerinden yapılan transfer limitleri, nakit çekim limitleri… Hepsi o ilk baştaki minik adımlarla başlar. Adam şaşırır kalır, "Ben eskiden ne paralar çeviriyordum, şimdi bu mu?" diye hayıflanır. E, kusura bakma ama o güveni zedeleyen sen oldun...
Banka dediğin, ticari bir işletme her şeyden önce. Riskini minimize etmek ister. Senin geçmişindeki o "şüpheli" yaftası, onlar için bir maliyet demek. Bu yüzden de sana yeniden güvenebilmesi için belli bir süreye, belli bir "ıslah" sürecine ihtiyaç duyar. Yani öyle "provizyonu hemen yüksek tutalım" falan demezler, neden desinler ki?
Müşteri segmentasyonu da bu noktada kritik bir hal alır. Sen artık o "riskli" segmentte değerlendiriliyorsun, farkında mısın? Hani o "platin müşteri", "premium müşteri" falan hikayeleri var ya, onlar bir süreliğine rafa kalkar. Artık daha yakından izlenen, daha sıkı takip edilen bir portföy elemanısın. Ne zamana kadar mı? O, bankanın sana vereceği yeni şansı ne kadar iyi kullandığına bağlıdır.
Bazen de, öyle laf arasında, "biraz bekleyelim, bakalım ne yapacak" diye konuşulduğunu duyarsın. Bu işte o. O bekleme süreci, o deneme evresi. Mobil bankacılık üzerinden yapacağın bir havale bile, normalde saniyeler süren işlemken, bu dönemde sanki saniyeler değil de dakikalar sürer gibi gelir sana. Çünkü arka planda o algoritmalar sürekli çalışır, sürekli senin profilini yeniden inşa etmeye çalışır.
Yani demem o ki, blokaj kalkınca derin bir nefes almak güzel, hoş da… Asıl maraton, o limitlerin normalleşmesiyle başlar. Bazen bir yıl, bazen daha uzun sürer bu adaptasyon süreci. Yeniden o eski hacimlere ulaşmak, o büyük meblağları dilediğince yönetebilmek, sabır ister, anlayış ister… Ve tabii ki, bir daha asla o riskli sulara girmemek ister.