PrismAccordion
Kayıtlı Kullanıcı
Yeter artık! Her birimizin defalarca yaşadığı o tanıdık hüsran... Nüfusmatik ekranında donan bir imleç, cevapsız kalmış bir "işleminiz devam ediyor" mesajı. Dakikalarca süren bekleyişler, ardından patlayan bir hata koduyla yüzleşme. Bu dijital labirentlerde kaybolmak, gerçekten de sinir bozucu değil mi? Biz, bu ülkenin vatandaşları olarak, artık bu kronikleşmiş sorunun kökenine inmek istiyoruz; bu acınası durumun donanımsal bir yetersizlikten mi yoksa yazılımsal bir kördüğümden mi kaynaklandığını bilelim, ne dersiniz?
Bellek modüllerinin artık nefes almakta zorlandığı, işlemci çekirdeklerinin veri yükü altında can çekiştiği o anlar... Fiziksel yıpranmışlık, termal stabilitesini kaybetmiş soğutma sistemleri, abi ya, bunlar sadece eski bir bilgisayarın kaderi mi? Yoksa bu cihazların ömür devirlerini çoktan tamamlamış, zamanın paslı dişlileri arasında ezilip gitmiş hurdalara dönüşmesi mi esas sorunumuz? Ağ kartlarının veri paketlerini yutmakta zorlandığı, bağlantı hızlarının felç olduğu, belki de basit bir güç kaynağının bile sistemdeki tüm kararlılığı dinamitlediği gerçeği... Kimse düşünmüyor mu bunları, vallahi billahi pes artık.
Peki ya o görünmez, sessiz düşman: yazılım hataları? Kimi zaman bir bellek sızıntısı, sistem kaynaklarını sömüren, ardında yavaş yavaş şişen bir dijital enkaz bırakan sinsi bir virüs gibi... Kimi zaman hatalı bir veritabanı sorgusu, koca bir sistemi saniyeler içinde felç edip tüm işlemlerimizi askıya alan o lanet olası kod parçacığı. Ya da belki de güncellenmemiş sürücüler, uyumsuz API çağrıları, hatta siber güvenlik açıklarıyla dolu yamalı bohça gibi bir mimari... Kodların karanlık dehlizlerinde gizlenen, kimsenin tam olarak çözemediği o hayaletler değil mi bizi bu kadar süründüren?
Kimi zaman ise sorun ne donanımda ne de yazılımda, asıl mesele entegrasyon! Farklı sistemler arasındaki iletişim kopuklukları, her birimin kendi başına bir ada gibi çalıştığı, birbirine veri aktaramadığı o kısıtlı altyapı... Kimlik doğrulama sistemleri bir yanda, adres kayıtları diğer yanda, evrak yönetim modülü bambaşka bir yerde... Bu dijital okyanusta kopuk adalar gibi yüzüyorlar ve aralarındaki tek köprü de çürük, işlem yükü altında her an çökebilecek gibi duruyor. Acaba gerçekten mi göremiyoruz bu kopuklukları, yoksa görmezden mi geliyoruz?
Yoksa problem, aslında mimarinin ta kendisi mi? Yıllar önce yazılmış, günümüzün işlem hacmini ve güvenlik gereksinimlerini karşılamaktan aciz kalmış o temel yapılar... Eski teknolojilerle, eski yaklaşımlarla inşa edilmiş bu yapı, her yeni eklenen özellik ile üzerine yamalar atılarak ayakta durmaya çalışan bir Frankenstein canavarına döndü. Şimdiye kadar ne yaptığımızı sanıyoruz, gerçekten bu teknoloji devriminde, bizi bu çağ dışı sistemlerle oyalamak, vatandaşı çileden çıkarmak reva mı? Daha adil, daha hızlı, daha insancıl bir sistem mümkün olamaz mıydı dersiniz... Ne dersiniz, artık bu kör düğümü çözmenin vakti gelmedi mi, umut tohumlarını ekme vakti...
Bellek modüllerinin artık nefes almakta zorlandığı, işlemci çekirdeklerinin veri yükü altında can çekiştiği o anlar... Fiziksel yıpranmışlık, termal stabilitesini kaybetmiş soğutma sistemleri, abi ya, bunlar sadece eski bir bilgisayarın kaderi mi? Yoksa bu cihazların ömür devirlerini çoktan tamamlamış, zamanın paslı dişlileri arasında ezilip gitmiş hurdalara dönüşmesi mi esas sorunumuz? Ağ kartlarının veri paketlerini yutmakta zorlandığı, bağlantı hızlarının felç olduğu, belki de basit bir güç kaynağının bile sistemdeki tüm kararlılığı dinamitlediği gerçeği... Kimse düşünmüyor mu bunları, vallahi billahi pes artık.
Peki ya o görünmez, sessiz düşman: yazılım hataları? Kimi zaman bir bellek sızıntısı, sistem kaynaklarını sömüren, ardında yavaş yavaş şişen bir dijital enkaz bırakan sinsi bir virüs gibi... Kimi zaman hatalı bir veritabanı sorgusu, koca bir sistemi saniyeler içinde felç edip tüm işlemlerimizi askıya alan o lanet olası kod parçacığı. Ya da belki de güncellenmemiş sürücüler, uyumsuz API çağrıları, hatta siber güvenlik açıklarıyla dolu yamalı bohça gibi bir mimari... Kodların karanlık dehlizlerinde gizlenen, kimsenin tam olarak çözemediği o hayaletler değil mi bizi bu kadar süründüren?
Kimi zaman ise sorun ne donanımda ne de yazılımda, asıl mesele entegrasyon! Farklı sistemler arasındaki iletişim kopuklukları, her birimin kendi başına bir ada gibi çalıştığı, birbirine veri aktaramadığı o kısıtlı altyapı... Kimlik doğrulama sistemleri bir yanda, adres kayıtları diğer yanda, evrak yönetim modülü bambaşka bir yerde... Bu dijital okyanusta kopuk adalar gibi yüzüyorlar ve aralarındaki tek köprü de çürük, işlem yükü altında her an çökebilecek gibi duruyor. Acaba gerçekten mi göremiyoruz bu kopuklukları, yoksa görmezden mi geliyoruz?
Yoksa problem, aslında mimarinin ta kendisi mi? Yıllar önce yazılmış, günümüzün işlem hacmini ve güvenlik gereksinimlerini karşılamaktan aciz kalmış o temel yapılar... Eski teknolojilerle, eski yaklaşımlarla inşa edilmiş bu yapı, her yeni eklenen özellik ile üzerine yamalar atılarak ayakta durmaya çalışan bir Frankenstein canavarına döndü. Şimdiye kadar ne yaptığımızı sanıyoruz, gerçekten bu teknoloji devriminde, bizi bu çağ dışı sistemlerle oyalamak, vatandaşı çileden çıkarmak reva mı? Daha adil, daha hızlı, daha insancıl bir sistem mümkün olamaz mıydı dersiniz... Ne dersiniz, artık bu kör düğümü çözmenin vakti gelmedi mi, umut tohumlarını ekme vakti...