IndigoTelescope
Kayıtlı Kullanıcı
O ani duraksama, hani tam da önemli bir ödeme yaparken ya da bir şey satın alırken ekranın karşımıza diktiği o beklenmedik duvar var ya, işte o "şüpheli işlem" blokesi... Vallahi billahi insanın kanını donduruyor resmen, hele de aceleniz varken. Dijital bekçi aniden gözünü diker, o alışık olmadığı ritme takılır kalır; bir anda tüm sistem seni suçlu ilan eder gibi bir havaya girer. Nereden çıktı şimdi bu demeye kalmadan, işler sarpa sarar, abi ya.
Telefonu açıp bankanın o bitmek bilmeyen menülerini turlamak, robot sesin "lütfen bekleyiniz" nakaratıyla sınanmak, hele ki bir de üstüne müşteri temsilcisine ulaşma çabası... Ortalama 7 dakika 23 saniye bir müzik dinletilir genellikle, hani sanki o sürede insan kendi kendine sorgulasın diye mi, anlamıyorum ki. Sonunda biri çıkar da, "işleminizi neden yaptığınızı" sorar, sanki suç işliyormuşuz gibi bir tonda...
Şimdi gelelim bu "şüpheli" kısmına, bu algoritmalar neye takılıyor peki? Misal, birden bire bambaşka bir şehirde, hatta başka bir ülkede alışveriş yapmaya kalkışmak, yahut her ay harcadığının 5-10 katı bir meblağı tek seferde göndermeye çalışmak... Ya da, hani sürekli marketten süt alan bir profilsen de, bir anda lüks bir yat kiralama sitesinden işlem yapmaya kalkışmak gibi... Bankaların risk algoritması, o bildik kalıpların dışına çıktığında alarm veriyor, tıpkı ani bir kalp atışı hızlanması gibi.
Aslında blokenin kalkması için istenen o "evrak yığını" var ya, o tamamen bir güven inşası meselesi. Kimlik doğrulamanın o meşakkatli süreci var, hani cüzdanı karıştırıp ehliyeti ya da nüfus kağıdını bulup, bir de üstüne o bankacının soğuk ekranına bakışlarını yakalamaya çalışmak... Ama asıl mesele, işlemi gerçekten senin yaptığını ve amacının meşru olduğunu kanıtlamak; dekontlar, yazışmalar, e-postalar, hatta bazen o uçak biletleri bile gerekebiliyor, özellikle de yurt dışı işlemleri için... Bu detaylar, o anki telaşla insanın aklına gelmez çoğu zaman.
Bazen de insan ilişkileri, o buz gibi prosedür dağını eriten bir su damlası olabiliyor. Karşındaki müşteri temsilcisinin insafına kalıyorsun adeta, işi bilen, empati kurabilen biri denk gelirse ne âlâ; yoksa bir de üstüne "bizim sistemimiz böyle" nakaratıyla karşılaşırsan, hepten çileden çıkıyorsun. O yüzden biraz dil dökmek, durumu tane tane izah etmek, sanki karşınızdaki sistemin kendisi değilmiş de, canlı bir insanmış gibi davranmak... ne bileyim, belki bir ihtimal işe yarar.
Bloke olmadan önce bankayı bilgilendirmek, bu dijital labirentten en kestirme çıkış yolu aslında, kardeşim. Özellikle o büyük montanlı işlemler öncesi, yahut ülke değiştireceksen, hele hele kredi kartını yurt dışında kullanmayı düşünüyorsan... "Ben şu tarihlerde X ülkesinde olacağım, şu kadarlık bir harcama potansiyelim var," demek, o algoritmaların gözündeki şüphe perdesini aralar. Yoksa sonradan o harcanan çaba, e-mailler, telefonlar, enerjin... düşünsene, ne gerek var.
Blokenin kalkma süresi de, inanın tam bir muamma. Bazen dakikalar içinde çözülür, bazen günlerce sürer, o bankanın iç bürokrasisinin, o departmandan bu departmana topu atma oyununun kurbanı olursun. Onlar o "uygun birime" sevk ettiklerinde, aslında bir nevi bekleme odasına alınıyorsun demektir. Sistemsel kontroller, güvenlik biriminin nihai onayı, bir de üstüne mesai saatleri dışına denk gelirse... işte o zaman işler iyice yokuşa sarar.
En sinir bozucu yanı ne biliyor musunuz? Kendinizi bir anda suçlu gibi hissetmek, sanki illegal bir şeyler yapıyormuşsunuz gibi o sorgulayıcı bakışlara maruz kalmak. Oysa çoğu zaman sıradan bir vatandaşın sıradan bir ihtiyacıdır, değil mi? Ama o an, sistem seni bir "potansiyel dolandırıcı" adayı olarak etiketler. İnsanın canını sıkar bu durum, moralini bozar, hatta bazen o işlemi yapmaktan vazgeçersin sırf bu çileye katlanmamak için.
O yüzden, eğer başımıza gelirse, sakin olmak, derin bir nefes almak en önemlisi. Müşteri temsilcisiyle konuşurken tüm bilgileri eksiksiz ve net vermek. İstenen evrakları hızlıca toparlayıp iletmek. Sabır taşına dönmek gerek bazen, vallahi. Çünkü bu, onların güvenlik protokolleri, bizim de bu sistem içinde ayakta kalma mücadelemiz... başka çaresi yok gibi.
Telefonu açıp bankanın o bitmek bilmeyen menülerini turlamak, robot sesin "lütfen bekleyiniz" nakaratıyla sınanmak, hele ki bir de üstüne müşteri temsilcisine ulaşma çabası... Ortalama 7 dakika 23 saniye bir müzik dinletilir genellikle, hani sanki o sürede insan kendi kendine sorgulasın diye mi, anlamıyorum ki. Sonunda biri çıkar da, "işleminizi neden yaptığınızı" sorar, sanki suç işliyormuşuz gibi bir tonda...
Şimdi gelelim bu "şüpheli" kısmına, bu algoritmalar neye takılıyor peki? Misal, birden bire bambaşka bir şehirde, hatta başka bir ülkede alışveriş yapmaya kalkışmak, yahut her ay harcadığının 5-10 katı bir meblağı tek seferde göndermeye çalışmak... Ya da, hani sürekli marketten süt alan bir profilsen de, bir anda lüks bir yat kiralama sitesinden işlem yapmaya kalkışmak gibi... Bankaların risk algoritması, o bildik kalıpların dışına çıktığında alarm veriyor, tıpkı ani bir kalp atışı hızlanması gibi.
Aslında blokenin kalkması için istenen o "evrak yığını" var ya, o tamamen bir güven inşası meselesi. Kimlik doğrulamanın o meşakkatli süreci var, hani cüzdanı karıştırıp ehliyeti ya da nüfus kağıdını bulup, bir de üstüne o bankacının soğuk ekranına bakışlarını yakalamaya çalışmak... Ama asıl mesele, işlemi gerçekten senin yaptığını ve amacının meşru olduğunu kanıtlamak; dekontlar, yazışmalar, e-postalar, hatta bazen o uçak biletleri bile gerekebiliyor, özellikle de yurt dışı işlemleri için... Bu detaylar, o anki telaşla insanın aklına gelmez çoğu zaman.
Bazen de insan ilişkileri, o buz gibi prosedür dağını eriten bir su damlası olabiliyor. Karşındaki müşteri temsilcisinin insafına kalıyorsun adeta, işi bilen, empati kurabilen biri denk gelirse ne âlâ; yoksa bir de üstüne "bizim sistemimiz böyle" nakaratıyla karşılaşırsan, hepten çileden çıkıyorsun. O yüzden biraz dil dökmek, durumu tane tane izah etmek, sanki karşınızdaki sistemin kendisi değilmiş de, canlı bir insanmış gibi davranmak... ne bileyim, belki bir ihtimal işe yarar.
Bloke olmadan önce bankayı bilgilendirmek, bu dijital labirentten en kestirme çıkış yolu aslında, kardeşim. Özellikle o büyük montanlı işlemler öncesi, yahut ülke değiştireceksen, hele hele kredi kartını yurt dışında kullanmayı düşünüyorsan... "Ben şu tarihlerde X ülkesinde olacağım, şu kadarlık bir harcama potansiyelim var," demek, o algoritmaların gözündeki şüphe perdesini aralar. Yoksa sonradan o harcanan çaba, e-mailler, telefonlar, enerjin... düşünsene, ne gerek var.
Blokenin kalkma süresi de, inanın tam bir muamma. Bazen dakikalar içinde çözülür, bazen günlerce sürer, o bankanın iç bürokrasisinin, o departmandan bu departmana topu atma oyununun kurbanı olursun. Onlar o "uygun birime" sevk ettiklerinde, aslında bir nevi bekleme odasına alınıyorsun demektir. Sistemsel kontroller, güvenlik biriminin nihai onayı, bir de üstüne mesai saatleri dışına denk gelirse... işte o zaman işler iyice yokuşa sarar.
En sinir bozucu yanı ne biliyor musunuz? Kendinizi bir anda suçlu gibi hissetmek, sanki illegal bir şeyler yapıyormuşsunuz gibi o sorgulayıcı bakışlara maruz kalmak. Oysa çoğu zaman sıradan bir vatandaşın sıradan bir ihtiyacıdır, değil mi? Ama o an, sistem seni bir "potansiyel dolandırıcı" adayı olarak etiketler. İnsanın canını sıkar bu durum, moralini bozar, hatta bazen o işlemi yapmaktan vazgeçersin sırf bu çileye katlanmamak için.
O yüzden, eğer başımıza gelirse, sakin olmak, derin bir nefes almak en önemlisi. Müşteri temsilcisiyle konuşurken tüm bilgileri eksiksiz ve net vermek. İstenen evrakları hızlıca toparlayıp iletmek. Sabır taşına dönmek gerek bazen, vallahi. Çünkü bu, onların güvenlik protokolleri, bizim de bu sistem içinde ayakta kalma mücadelemiz... başka çaresi yok gibi.