PrismAccordion
Kayıtlı Kullanıcı
Bir sabah uyandın, her şey normaldi hani, kahveni yudumluyordun belki de, sonra bir telefon, bir bildirim, ya da hesaba girmeye çalışırken o soğuk, o buz gibi uyarı... "Hesabınız bloke edilmiştir." İşte o an, sanki dünya tepene yıkılır gibi olur, midene bir yumruk yemiş gibi hissedersin, kalbin güm güm atmaya başlar, ne oldu şimdi, nasıl oldu bu, kime ne yaptım ben diye aklından binbir tilki geçer... O an hissettiğin şey sadece bir engel değil, resmen bir çaresizlik girdabı, nefesin kesilir gibi oluyor, sanki bir anda görünmez bir duvar örüldü önüne, her şey durdu, her şey kilitlendi ve sen ortada kalakaldın.
Peki bu "bloke oldum" ne demek, kime ya da neye göre bloke? Hesabına mı, mal varlığına mı, maaşına mı el konuldu? Kafanda deli sorular dönmeye başlar, anında senaryolar yazarsın: Acaba yanlışlık mı oldu, bir borç muydu da unuttum mu, yoksa daha ciddi bir şey mi var işin içinde? Bazen sadece küçük bir vergi borcu, bazen tamamen bir yanlış anlaşılma, ama bazen de yılların birikimi, geleceğe dair hayallerin, birden bire ulaşılamaz bir hale geliyor. İşte o belirsizlik anı var ya, insanı en çok o kemiriyor, o ne yapacağını bilememe hali... Sanki bir sisin içine düşmüşsün de nereye gideceğini göremiyorsun, elin kolun bağlı gibi hissediyorsun.
İşte tam da bu noktada, o ilk şoku atlattıktan sonra, mantık süzgecinden geçirmeye çalışırsın durumu, ama o kadar da kolay değil bu. Gidersin bankaya, "yok efendim bizden değil, haciz gelmiş," derler. E-devlet'e bakarsın, bir sürü karmaşık terim, kodlar, mahkeme yazıları... Anlamaya çalışırsın, okursun okursun ama sanki bambaşka bir dilde yazılmış gibi gelir sana. Hukuki terimler, maddeler, kararlar... Bunlar senin günlük hayatta kullandığın şeyler değil ki. Her kelime, her cümle, sana daha da yabancı, daha da uzak geliyor, o kocaman, anlaşılmaz sistemin içinde minicik bir kum tanesi gibi hissediyorsun kendini, okyanus ortasında kalmış bir sal gibi... Yardım çığlıkları atıyorsun sanki, ama kimse duymuyor gibi.
En kötüsü de ne biliyor musun? Bu durumu kendi başına çözmeye çalışmak, o karmaşık labirentte yolunu bulmaya uğraşmak... Telefonlara sarılırsın, orayı ararsın, burayı ararsın, saatler geçer, günler geçer, belki de haftalar... Ama bir arpa boyu yol gidemezsin, sürekli birinden diğerine yönlendirilirsin, her aradığın kapıdan boş dönersin. Enerjin tükenir, umudun kırılır, en sonunda anlarsın ki, bu sıradan bir bankacılık işlemi değil, basit bir bürokratik hata değil... Bu iş, artık senin tek başına altından kalkamayacağın kadar büyük, senin bilgili ve tecrübeli birinin yardımına ihtiyacın var, evet, birine ihtiyacın var... O anda o meşhur soru gelir aklına, "Avukata gitmek gerekir mi?" Vallahi de billahi de o an geliyorsun o soruya, çünkü başka çaren kalmamış gibi hissediyorsun.
Şimdi gelelim o kritik soruya: Avukata gitmek gerekir mi? Bak şimdi, durumun karmaşıklığına göre değişir tabii ki bu. Eğer küçük bir teknik aksaklık, birkaç dakika içinde düzeltilebilecek bir şeyse, banka ile görüşerek çözersin. Ama eğer işin içinde bir mahkeme kararı, bir icra takibi, bir miras davası ya da daha da kötüsü, bir dolandırıcılık şüphesi varsa... İşte o zaman abi, o zaman kaçınılmaz hale geliyor bu. Kendi başına o devasa hukuki çarkların arasına girmek, o kadar büyük riskleri beraberinde getirir ki... Bilmediğin bir şeyi bilmeye çalışmak, yanlış bir adım atmak, bazen telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir, tüm mal varlığını, tüm hayatını etkileyebilir, hayati kararlar alıyorsun burada, şaka değil bu iş.
Düşünsene, icra müdürlüklerinden gelen evraklar, mahkeme celpleri, tebligatlar... Bunların her birinin kendine göre bir süresi, bir cevap verme biçimi, bir itiraz mekanizması var. Birini kaçırsan, yanlış bir kelime kullansan, hakkın zayi olabilir, bir anda aleyhine sonuçlar doğurabilir. Hukuk, kurallarla işleyen, kendine özgü dili ve prosedürleri olan bambaşka bir dünya. Sen bu dünyanın içindeki tüm tünelleri, tüm geçitleri, tüm çıkış yollarını bilemezsin ki... Bir avukat ise, işte o tam da bu labirentin içindeki yol göstericindir senin. O, o karmaşık dili anlar, o, o dar tünellerden nasıl geçileceğini bilir, o, senin bilmediğin o çıkış yollarını görür, sana kapıları açar, doğru yolu gösterir.
Aslında bir avukat, sadece bir yasal temsilci değildir. O, senin bu zorlu süreçteki yoldaşın, senin yanında duran güvenilir bir dost gibi. Senin ne hissettiğini anlar, o stresini, o çaresizliğini görür. Ve işte tam da bu yüzden, o omuzlarındaki ağır yükü alır, sana destek olur. Ne yapacağını, hangi adımı atacağını söyler, sana yol haritası çizer. O, senin haklarını korur, senin adına konuşur, o sistemin karşısında senin sesin olur. Bazen sadece bilgi almak, durum değerlendirmesi yapmak için bile olsa, o ilk adımı atmak, bir avukatla konuşmak, inanın bana, omuzlarındaki tonlarca yükü hafifletir, o belirsizliğin yerini az da olsa bir umut, bir yön bulma hissi alır... Çünkü artık yalnız değilsindir, yanında bir profesyonel vardır, bu işi bilen biri.
Ama tabii ki her avukat da aynı değil. Bir avukat seçerken de dikkatli olmak lazım. Sanki bir doktor seçer gibi düşün, ona güvenmek, onunla rahatça konuşabilmek çok önemli. Senin derdini anlayabilen, sana açıklayıcı bir şekilde bilgi veren, süreç hakkında seni aydınlatan biri olmalı. Sadece davana bakmakla kalmamalı, senin psikolojini de anlamalı, sana empati gösterebilmeli. Tecrübesi, uzmanlığı kadar, insanlığı da önemli. Sonuçta en özel bilgileri paylaşıyorsun onunla, hayatının belki de en zorlu dönemlerinden birini onunla beraber geçireceksin... O yüzden bu ilişki, karşılıklı güven ve açıklık üzerine inşa edilmeli, başka türlü olmaz.
Ve unutma, bu "bloke oldum" durumu, sadece bir finansal ya da hukuki mesele değil, aynı zamanda ciddi bir duygusal yıpratıcı süreçtir. Stres, endişe, öfke, hatta bazen utanç... Bütün bu duygular seni sarıp sarmalar. Ama bu durumun içinden çıkmak mümkün, yalnız değilsin. Bir avukatla çalışmak, sadece yasal süreci yönetmekle kalmaz, aynı zamanda sana o kaybolan kontrol hissini geri verir. Sanki puslu bir havada birden güneş açmış gibi olur, yolun ucu belirir. En azından neyle karşı karşıya olduğunu bilirsin, ne yapman gerektiğini öğrenirsin, ve bu bile o ilk şokun, o çaresizliğin yerini sağlam adımlarla ilerleme hissine bırakır, bir nebze de olsa huzur bulursun... Ve işte o zaman, o "bloke oldum" hissi yavaş yavaş dağılmaya başlar, çünkü artık bir çıkış yolu vardır.
Peki bu "bloke oldum" ne demek, kime ya da neye göre bloke? Hesabına mı, mal varlığına mı, maaşına mı el konuldu? Kafanda deli sorular dönmeye başlar, anında senaryolar yazarsın: Acaba yanlışlık mı oldu, bir borç muydu da unuttum mu, yoksa daha ciddi bir şey mi var işin içinde? Bazen sadece küçük bir vergi borcu, bazen tamamen bir yanlış anlaşılma, ama bazen de yılların birikimi, geleceğe dair hayallerin, birden bire ulaşılamaz bir hale geliyor. İşte o belirsizlik anı var ya, insanı en çok o kemiriyor, o ne yapacağını bilememe hali... Sanki bir sisin içine düşmüşsün de nereye gideceğini göremiyorsun, elin kolun bağlı gibi hissediyorsun.
İşte tam da bu noktada, o ilk şoku atlattıktan sonra, mantık süzgecinden geçirmeye çalışırsın durumu, ama o kadar da kolay değil bu. Gidersin bankaya, "yok efendim bizden değil, haciz gelmiş," derler. E-devlet'e bakarsın, bir sürü karmaşık terim, kodlar, mahkeme yazıları... Anlamaya çalışırsın, okursun okursun ama sanki bambaşka bir dilde yazılmış gibi gelir sana. Hukuki terimler, maddeler, kararlar... Bunlar senin günlük hayatta kullandığın şeyler değil ki. Her kelime, her cümle, sana daha da yabancı, daha da uzak geliyor, o kocaman, anlaşılmaz sistemin içinde minicik bir kum tanesi gibi hissediyorsun kendini, okyanus ortasında kalmış bir sal gibi... Yardım çığlıkları atıyorsun sanki, ama kimse duymuyor gibi.
En kötüsü de ne biliyor musun? Bu durumu kendi başına çözmeye çalışmak, o karmaşık labirentte yolunu bulmaya uğraşmak... Telefonlara sarılırsın, orayı ararsın, burayı ararsın, saatler geçer, günler geçer, belki de haftalar... Ama bir arpa boyu yol gidemezsin, sürekli birinden diğerine yönlendirilirsin, her aradığın kapıdan boş dönersin. Enerjin tükenir, umudun kırılır, en sonunda anlarsın ki, bu sıradan bir bankacılık işlemi değil, basit bir bürokratik hata değil... Bu iş, artık senin tek başına altından kalkamayacağın kadar büyük, senin bilgili ve tecrübeli birinin yardımına ihtiyacın var, evet, birine ihtiyacın var... O anda o meşhur soru gelir aklına, "Avukata gitmek gerekir mi?" Vallahi de billahi de o an geliyorsun o soruya, çünkü başka çaren kalmamış gibi hissediyorsun.
Şimdi gelelim o kritik soruya: Avukata gitmek gerekir mi? Bak şimdi, durumun karmaşıklığına göre değişir tabii ki bu. Eğer küçük bir teknik aksaklık, birkaç dakika içinde düzeltilebilecek bir şeyse, banka ile görüşerek çözersin. Ama eğer işin içinde bir mahkeme kararı, bir icra takibi, bir miras davası ya da daha da kötüsü, bir dolandırıcılık şüphesi varsa... İşte o zaman abi, o zaman kaçınılmaz hale geliyor bu. Kendi başına o devasa hukuki çarkların arasına girmek, o kadar büyük riskleri beraberinde getirir ki... Bilmediğin bir şeyi bilmeye çalışmak, yanlış bir adım atmak, bazen telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir, tüm mal varlığını, tüm hayatını etkileyebilir, hayati kararlar alıyorsun burada, şaka değil bu iş.
Düşünsene, icra müdürlüklerinden gelen evraklar, mahkeme celpleri, tebligatlar... Bunların her birinin kendine göre bir süresi, bir cevap verme biçimi, bir itiraz mekanizması var. Birini kaçırsan, yanlış bir kelime kullansan, hakkın zayi olabilir, bir anda aleyhine sonuçlar doğurabilir. Hukuk, kurallarla işleyen, kendine özgü dili ve prosedürleri olan bambaşka bir dünya. Sen bu dünyanın içindeki tüm tünelleri, tüm geçitleri, tüm çıkış yollarını bilemezsin ki... Bir avukat ise, işte o tam da bu labirentin içindeki yol göstericindir senin. O, o karmaşık dili anlar, o, o dar tünellerden nasıl geçileceğini bilir, o, senin bilmediğin o çıkış yollarını görür, sana kapıları açar, doğru yolu gösterir.
Aslında bir avukat, sadece bir yasal temsilci değildir. O, senin bu zorlu süreçteki yoldaşın, senin yanında duran güvenilir bir dost gibi. Senin ne hissettiğini anlar, o stresini, o çaresizliğini görür. Ve işte tam da bu yüzden, o omuzlarındaki ağır yükü alır, sana destek olur. Ne yapacağını, hangi adımı atacağını söyler, sana yol haritası çizer. O, senin haklarını korur, senin adına konuşur, o sistemin karşısında senin sesin olur. Bazen sadece bilgi almak, durum değerlendirmesi yapmak için bile olsa, o ilk adımı atmak, bir avukatla konuşmak, inanın bana, omuzlarındaki tonlarca yükü hafifletir, o belirsizliğin yerini az da olsa bir umut, bir yön bulma hissi alır... Çünkü artık yalnız değilsindir, yanında bir profesyonel vardır, bu işi bilen biri.
Ama tabii ki her avukat da aynı değil. Bir avukat seçerken de dikkatli olmak lazım. Sanki bir doktor seçer gibi düşün, ona güvenmek, onunla rahatça konuşabilmek çok önemli. Senin derdini anlayabilen, sana açıklayıcı bir şekilde bilgi veren, süreç hakkında seni aydınlatan biri olmalı. Sadece davana bakmakla kalmamalı, senin psikolojini de anlamalı, sana empati gösterebilmeli. Tecrübesi, uzmanlığı kadar, insanlığı da önemli. Sonuçta en özel bilgileri paylaşıyorsun onunla, hayatının belki de en zorlu dönemlerinden birini onunla beraber geçireceksin... O yüzden bu ilişki, karşılıklı güven ve açıklık üzerine inşa edilmeli, başka türlü olmaz.
Ve unutma, bu "bloke oldum" durumu, sadece bir finansal ya da hukuki mesele değil, aynı zamanda ciddi bir duygusal yıpratıcı süreçtir. Stres, endişe, öfke, hatta bazen utanç... Bütün bu duygular seni sarıp sarmalar. Ama bu durumun içinden çıkmak mümkün, yalnız değilsin. Bir avukatla çalışmak, sadece yasal süreci yönetmekle kalmaz, aynı zamanda sana o kaybolan kontrol hissini geri verir. Sanki puslu bir havada birden güneş açmış gibi olur, yolun ucu belirir. En azından neyle karşı karşıya olduğunu bilirsin, ne yapman gerektiğini öğrenirsin, ve bu bile o ilk şokun, o çaresizliğin yerini sağlam adımlarla ilerleme hissine bırakır, bir nebze de olsa huzur bulursun... Ve işte o zaman, o "bloke oldum" hissi yavaş yavaş dağılmaya başlar, çünkü artık bir çıkış yolu vardır.