CrimsonLinen
Kayıtlı Kullanıcı
Bir sabah uyandığında, cep telefonuna bakarsın ya da internet bankacılığına girersin... Bir de ne göresin? Hesaplarında bir hareket kısıtlaması, bir bloke. İşte o an bir soğuk ter basar insanı. Ne oldu şimdi, kim ne yaptı?
Sonra öğrenirsin ki bu bir "dolandırıcılık blokesi"ymiş. Yani banka ya da ilgili kurum, hesabında şüpheli bir işlem görmüş, seni veya paranı korumak adına hemen önlem almış. Aslında iyi niyetli bir hareket bu, koruma kalkanı gibi ama insanı da bir duraksatıyor tabii.
Peki bu blokeyi kaldırmak için ne gerekiyor? Genelde ilk adımlar telefonla ya da online çözülür, kimlik teyitleri falan yapılır. Ama bazen işler öyle bir noktaya gelir ki, senden "ıslak imza" isterler. Evet, doğru duydun, bildiğin el yazısıyla atılan o imza...
Şimdi dijital çağdayız abi, her şey internetten halloluyor sanırsın. Ama gel gör ki bazı durumlarda, o dijital dünyanın ortasında bir kağıt parçası ve kalemle seni baş başa bırakıyorlar. Sanki bir yemin gibi, bir tür nihai onay bu, "benim ben, bu işlemden ben sorumluyum" demenin eski usul yolu...
Bu durum biraz can sıkıcı olabiliyor, vallahi. Evden çıkıp şubeye gitmek, o kuyruğu beklemek... Ya da bir dilekçe yazıp, imzayı atıp kargoya vermek. Sanki zamanı geri sarıyorlar, öyle değil mi? Her şey o kadar hızlanmışken, bir imza için bunca uğraş...
Kurumlar açısından bakınca, aslında kendilerini garantiye alıyorlar diyebiliriz. O imza, bir bakıma hukuki bir sağlamlık katıyor sürece. "Bakın, bu kişi kendi isteğiyle onayladı" diyebilmek için bir kanıt işte. Kendi risklerini düşürmek, olası anlaşmazlıkları en aza indirmek.
Ama yine de insan düşünüyor, ya şimdi? Banka bana zaten şüpheli gözle bakmış, hesabı bloke etmiş. Ben şimdi onlara kendimin ben olduğunu kanıtlamak için bir de imza mı atacağım? Tuhaf bir döngü... sanki sürekli bir şeyler ispatlamaya çalışıyorsun.
Günümüz teknolojisiyle, e-imza, mobil imza gibi bir sürü alternatif varken, hâlâ ısrarla fiziksel imza istemeleri... Eski bir alışkanlık mı, yoksa sarsılmaz bir güvenlik kalesi mi? Belki de her ikisi birden, kim bilir.
En sonunda o imzayı atarsın, dilekçeyi verirsin, evrak işlerini halledersin. Ve bloke kalkar. Derin bir nefes alırsın, rahatlarsın... Ne olursa olsun, o son imza attığında hissettiğin "nihayet bitti" hissi paha biçilmez oluyor ya. İşte öyle bir şey.
Sonra öğrenirsin ki bu bir "dolandırıcılık blokesi"ymiş. Yani banka ya da ilgili kurum, hesabında şüpheli bir işlem görmüş, seni veya paranı korumak adına hemen önlem almış. Aslında iyi niyetli bir hareket bu, koruma kalkanı gibi ama insanı da bir duraksatıyor tabii.
Peki bu blokeyi kaldırmak için ne gerekiyor? Genelde ilk adımlar telefonla ya da online çözülür, kimlik teyitleri falan yapılır. Ama bazen işler öyle bir noktaya gelir ki, senden "ıslak imza" isterler. Evet, doğru duydun, bildiğin el yazısıyla atılan o imza...
Şimdi dijital çağdayız abi, her şey internetten halloluyor sanırsın. Ama gel gör ki bazı durumlarda, o dijital dünyanın ortasında bir kağıt parçası ve kalemle seni baş başa bırakıyorlar. Sanki bir yemin gibi, bir tür nihai onay bu, "benim ben, bu işlemden ben sorumluyum" demenin eski usul yolu...
Bu durum biraz can sıkıcı olabiliyor, vallahi. Evden çıkıp şubeye gitmek, o kuyruğu beklemek... Ya da bir dilekçe yazıp, imzayı atıp kargoya vermek. Sanki zamanı geri sarıyorlar, öyle değil mi? Her şey o kadar hızlanmışken, bir imza için bunca uğraş...
Kurumlar açısından bakınca, aslında kendilerini garantiye alıyorlar diyebiliriz. O imza, bir bakıma hukuki bir sağlamlık katıyor sürece. "Bakın, bu kişi kendi isteğiyle onayladı" diyebilmek için bir kanıt işte. Kendi risklerini düşürmek, olası anlaşmazlıkları en aza indirmek.
Ama yine de insan düşünüyor, ya şimdi? Banka bana zaten şüpheli gözle bakmış, hesabı bloke etmiş. Ben şimdi onlara kendimin ben olduğunu kanıtlamak için bir de imza mı atacağım? Tuhaf bir döngü... sanki sürekli bir şeyler ispatlamaya çalışıyorsun.
Günümüz teknolojisiyle, e-imza, mobil imza gibi bir sürü alternatif varken, hâlâ ısrarla fiziksel imza istemeleri... Eski bir alışkanlık mı, yoksa sarsılmaz bir güvenlik kalesi mi? Belki de her ikisi birden, kim bilir.
En sonunda o imzayı atarsın, dilekçeyi verirsin, evrak işlerini halledersin. Ve bloke kalkar. Derin bir nefes alırsın, rahatlarsın... Ne olursa olsun, o son imza attığında hissettiğin "nihayet bitti" hissi paha biçilmez oluyor ya. İşte öyle bir şey.