QuartzPavilion
Kayıtlı Kullanıcı
Sabahın köründe, hani o kahvenin kokusuyla yeni güne merhaba derken, telefondan gelen o soğuk bildirimle irkilmek... "Hesabınız bloke edilmiştir." Bir anda bütün dünya başına yıkılır gibi olur, değil mi? Paramız, emeğimiz, gelecek hayallerimiz bir sis perdesinin ardına gizlenivermiş sanki. İşte bu an, o bankaların sadece bir finansal kurum olmaktan çıkıp, bizim can damarımıza dokunduğu, hatta kestiği bir an aslında. Öyle kolay değil abi ya, o tuşa basıp hesabı kilitlemek. Bankacılık sırrı dediğimiz şey sadece bankayı değil, biz müşterileri de koruması gereken güçlü bir kalkan değil miydi, şimdi bu kalkan nerede?
Şimdi bakınız, CMK'nın o meşhur 128. maddesi var hani, suçtan elde edildiği şüphelenilen mal varlıklarına el konulması yetkisini veren... Ya da MASAK bildirimi gibi ağır mevzular... Bunlar tamam, yargı kararı ya da ciddi bir şüphe durumunda bankanın eli kolu bağlanır, yapması gerekeni yapar, eyvallah. Ama gel gör ki, bazı durumlarda, sırf bir şikayet, bir yanlış anlama, hatta bankanın kendi iç sistemlerindeki bir uyumsuzluk yüzünden koskoca hesaplar, içinde birikimlerimiz olan hayat damarlarımız anında kilitleniyor. Ve o an, banka dediğin koskoca duvar, karşında öylece duruyor... Ne bir açıklama, ne bir yol gösterme... Bizi kendi kaderimizle baş başa bırakıp duruyorlar çoğu zaman.
Bankacılık hizmet sözleşmesi dediğimiz o kağıt parçası, biz imza atarken aslında bir güven sözleşmesi değil midir? Biz paramızı emanet ediyoruz, onlar da bu emaneti en iyi şekilde koruyacaklarına dair bize söz veriyorlar. Bu sözleşme sadece parayı saklamakla ilgili değil ki, aynı zamanda o paraya erişimimizi kesintiye uğratmadan, makul bir çerçevede, hukuki sınırlar içinde bize hizmet vermeyi de kapsıyor. Aksi halde, bizim ticari itibarımız, günlük hayatımız, borçlarımız, faturalarımız... Hepsi bir anda tepetaklak oluyor, vallahi billahi. Bu, sadece bir hesap numarası değil, bir hayatın bütününe yapılan bir müdahale oluyor bazen...
Peki, banka gerçekten sağlam bir gerekçe olmadan, sadece bir şüpheyle, belki de kendi operasyonel hatasından kaynaklı bir durumla hesabı bloke ettiğinde ne oluyor? Bizim o sırada ödenemeyen faturalarımız, çeklerimiz, yerine getirilemeyen ticari yükümlülüklerimiz... Bunların hepsi zincirleme bir reaksiyonla bize zarar olarak geri dönüyor. Bankaların bu noktada, hem hızlıca durumu çözme hem de olası bir zararı tazmin etme gibi bir sorumluluğu yok mu dersiniz? Elbette var. Hukuken bu durum, haksız fiil ya da sözleşmeye aykırılık kapsamına girip, maddi ve manevi tazminat davalarına kapı aralayabiliyor aslında... Yani öyle "kilitle geç" demekle olmuyor bu işler.
BDDK'nın o sıkı yönetmelikleri, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun o hassas çizgileri... Bunlar boşuna konulmadı ki. Bankalar, suç gelirlerinin aklanmasıyla mücadele ederken, terörün finansmanını engellerken tabii ki dikkatli olacaklar. Lakin bu dikkati gösterirken, bizim kişisel verilerimizi koruma, gizliliğimize riayet etme ve bizi mağdur etmeme gibi temel prensipleri de göz ardı etmemeleri gerekiyor. Bir hesap kilitlendiğinde, ilk yapmaları gereken şey, bize somut ve anlaşılır bir açıklama sunmak değil mi? En azından olayın ne olduğunu, sürecin nasıl işleyeceğini... O belirsizlik insanı çileden çıkarıyor, abi ya.
Ve unutmayalım ki, bankacılık sistemi dediğimiz şey, güven üzerine inşa edilmiş nazik bir yapı. Bu güven bir kez sarsıldığında, sadece o bankaya değil, tüm sisteme karşı bir soğukluk oluşuyor içimizde. Bir müşterinin hesabının haksız yere bloke edilmesi, onun hayata karşı duruşunu bile etkileyebiliyor. Kredi notu, ticari ilişkileri, hatta ailesel bağları bile bu durumdan zarar görebiliyor. Bankaların bu potansiyel zararları öngörerek, daha hassas, daha hızlı ve daha çözüm odaklı hareket etmeleri, sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda etik bir sorumluluktur... Belki de bu yüzden, her blokaj kararının arkasında gerçekten sağlam bir gerekçe, gerçekten şüpheyi haklı çıkaracak deliller olması şart... Yoksa yarın bir gün, o güven köprüsü yıkılırsa, kimse kazançlı çıkmaz bu işten.
Şimdi bakınız, CMK'nın o meşhur 128. maddesi var hani, suçtan elde edildiği şüphelenilen mal varlıklarına el konulması yetkisini veren... Ya da MASAK bildirimi gibi ağır mevzular... Bunlar tamam, yargı kararı ya da ciddi bir şüphe durumunda bankanın eli kolu bağlanır, yapması gerekeni yapar, eyvallah. Ama gel gör ki, bazı durumlarda, sırf bir şikayet, bir yanlış anlama, hatta bankanın kendi iç sistemlerindeki bir uyumsuzluk yüzünden koskoca hesaplar, içinde birikimlerimiz olan hayat damarlarımız anında kilitleniyor. Ve o an, banka dediğin koskoca duvar, karşında öylece duruyor... Ne bir açıklama, ne bir yol gösterme... Bizi kendi kaderimizle baş başa bırakıp duruyorlar çoğu zaman.
Bankacılık hizmet sözleşmesi dediğimiz o kağıt parçası, biz imza atarken aslında bir güven sözleşmesi değil midir? Biz paramızı emanet ediyoruz, onlar da bu emaneti en iyi şekilde koruyacaklarına dair bize söz veriyorlar. Bu sözleşme sadece parayı saklamakla ilgili değil ki, aynı zamanda o paraya erişimimizi kesintiye uğratmadan, makul bir çerçevede, hukuki sınırlar içinde bize hizmet vermeyi de kapsıyor. Aksi halde, bizim ticari itibarımız, günlük hayatımız, borçlarımız, faturalarımız... Hepsi bir anda tepetaklak oluyor, vallahi billahi. Bu, sadece bir hesap numarası değil, bir hayatın bütününe yapılan bir müdahale oluyor bazen...
Peki, banka gerçekten sağlam bir gerekçe olmadan, sadece bir şüpheyle, belki de kendi operasyonel hatasından kaynaklı bir durumla hesabı bloke ettiğinde ne oluyor? Bizim o sırada ödenemeyen faturalarımız, çeklerimiz, yerine getirilemeyen ticari yükümlülüklerimiz... Bunların hepsi zincirleme bir reaksiyonla bize zarar olarak geri dönüyor. Bankaların bu noktada, hem hızlıca durumu çözme hem de olası bir zararı tazmin etme gibi bir sorumluluğu yok mu dersiniz? Elbette var. Hukuken bu durum, haksız fiil ya da sözleşmeye aykırılık kapsamına girip, maddi ve manevi tazminat davalarına kapı aralayabiliyor aslında... Yani öyle "kilitle geç" demekle olmuyor bu işler.
BDDK'nın o sıkı yönetmelikleri, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun o hassas çizgileri... Bunlar boşuna konulmadı ki. Bankalar, suç gelirlerinin aklanmasıyla mücadele ederken, terörün finansmanını engellerken tabii ki dikkatli olacaklar. Lakin bu dikkati gösterirken, bizim kişisel verilerimizi koruma, gizliliğimize riayet etme ve bizi mağdur etmeme gibi temel prensipleri de göz ardı etmemeleri gerekiyor. Bir hesap kilitlendiğinde, ilk yapmaları gereken şey, bize somut ve anlaşılır bir açıklama sunmak değil mi? En azından olayın ne olduğunu, sürecin nasıl işleyeceğini... O belirsizlik insanı çileden çıkarıyor, abi ya.
Ve unutmayalım ki, bankacılık sistemi dediğimiz şey, güven üzerine inşa edilmiş nazik bir yapı. Bu güven bir kez sarsıldığında, sadece o bankaya değil, tüm sisteme karşı bir soğukluk oluşuyor içimizde. Bir müşterinin hesabının haksız yere bloke edilmesi, onun hayata karşı duruşunu bile etkileyebiliyor. Kredi notu, ticari ilişkileri, hatta ailesel bağları bile bu durumdan zarar görebiliyor. Bankaların bu potansiyel zararları öngörerek, daha hassas, daha hızlı ve daha çözüm odaklı hareket etmeleri, sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda etik bir sorumluluktur... Belki de bu yüzden, her blokaj kararının arkasında gerçekten sağlam bir gerekçe, gerçekten şüpheyi haklı çıkaracak deliller olması şart... Yoksa yarın bir gün, o güven köprüsü yıkılırsa, kimse kazançlı çıkmaz bu işten.