CrimsonMandolin
Kayıtlı Kullanıcı
Akbank Axess kartınızın aniden blokelenmesi meselesi, öyle basit bir teknik arıza veya rutin bir güvenlik önlemi olarak geçiştirilecek bir durum değil, gelin görün ki çoğu kullanıcı için derin bir hayal kırıklığı ve sinir harbi başlangıcı oluyor. Sanki kartı alırken yaşadığınız o ilk heyecan, cüzdanınızdaki yerini bulmasıyla bir güven hissine dönüşmüşken, bir anda elinizden kayıp gidiyor, üstelik nedenini tam olarak anlayamadan...
Şimdi, bu durumu deneyimleyen herkes bilir, ilk adım her zaman bir panik ve ardından "Acaba ne yaptım?" sorgulamasıyla başlar. Borç mu vardı, provizyon hatası mı, yoksa hiç aklınıza gelmeyecek bambaşka bir şey mi? Telefonu elinize alıp o meşhur Akbank Müşteri Hizmetleri numarasını tuşladığınızda, karşınızda çıkan ilk sesin bir robot olduğunu ve derdinizi doğru menüye aktarmak için attığınız onca taklanın boşa çıktığını fark etmek, agresif bir başlangıç için harika bir zemin hazırlıyor, vallahi billahi.
O an sanki karşınızda bir insan evladı var da, o sizi anlamamak için ant içmiş gibi hisseder insan. Defalarca aynı cümleyi farklı tonlarda kurma çabası, yapay zekanın sizi bambaşka bir departmana yönlendirmesiyle taçlanırken, beklemekten başka çare kalmıyor... Ortalama bekleme süreleri, özellikle kritik bir işlemin ortasındayken, adeta çağımızın lüksü haline gelmiş sabrınızı son damlasına kadar sömürme potansiyeli taşıyor, değil mi?
Nihayet bir insana ulaştığınızda ise, "güvenlik gerekçesiyle" veya "sistemimizde çıkan anlık uyarı nedeniyle" gibi havada uçuşan kalıplarla karşılaşırsınız; oysa siz, somut bir cevap, net bir açıklama bekliyorsunuz. Hani, bankanın size neyi neden yaptığını izah etmesi gerekmez miydi? Bu noktada, aslında bir çözüm bulmaktan ziyade, sistemin sizi ikna etme ve itaat ettirme çabasıyla yüzleştiğinizi fark ediyorsunuz sanki, abi ya.
Bilgi doğrulama faslı apayrı bir serüven, zira size sorulan soruların bir kısmı, kartı çıkardığınız yıllarda yaptığınız bir harcama ya da kullandığınız bir kampanya detayı gibi, çoğu zaman hatırlamanızın imkansız olduğu cinsten. Sanki bir sınavdaymışsınız gibi, yanlış cevap verdiğinizde "Güvenliğiniz için bu bilgileri paylaşamıyoruz" gibi basmakalıp bir yanıt alıp, kısır bir döngünün içine düşmekten kaçınmak zorlaşıyor.
Peki, sahiden durum bu mu? Tüm bu süreç boyunca, sizin aslında haklı bir talepte bulunan bir müşteri olduğunuz gerçeği, sistemin katı prosedürel duvarları arasında eriyip gidiyor. Bloke kaldırma işleminin ne kadar süreceği, hangi adımların atılacağı, hatta belki de en önemlisi, bu durumun tekrar yaşanmaması için ne gibi önlemler alınabileceği konularında tatmin edici bir yol haritası sunulmuyor genellikle.
Şubeye gitmek zorunda kalmak ise, zaten dijitalleşme çağında yaşarken, tam anlamıyla "vay be" dedirten, zaman ve enerji kaybına davetiye çıkaran bir ritüel. Sanki teknoloji geriye gitmiş, yüzyıllar öncesinin bürokratik labirentine geri dönmüşsünüz gibi hissettiriyor. Oradaki görevlinin de elinin kolunun bağlı olduğunu, sistemin belirlediği limitlerin dışına çıkamadığını görmek, bazen çaresizliği ikiye katlıyor.
Ve nihayet, belki saatler süren bekleyiş, telefon trafiği ve şube ziyaretleri sonrasında, o sihirli "kartınız kullanıma açılmıştır" mesajı geldiğinde, insan bir anlık zafer hissiyle doluyor. Ama hemen ardından o sinsi soru beliriyor zihinde: Tüm bunlar boşuna mıydı, gerçekten bu kadar uğraşmaya değer miydi? Bu türden bir deneyim, bankacılık ilişkisinin temelinde yer alan güveni sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda kullanıcıların alternatif arayışlarına yönelmesine de ciddi bir zemin hazırlıyor, çok net.
Aslında her blokenin bir nedeni olduğu ve güvenlik gerekçelerinin anlaşılır olduğu aşikar. Ancak asıl mesele, bu sürecin kullanıcı dostu olmaktan ne kadar uzak olduğu. İletişimin tek taraflı, bilgi akışının yetersiz ve çözüm yollarının bürokratik engellerle dolu olması, bir "güvenlik önlemi" olmaktan çıkıp, adeta bir "ceza" işlemine dönüşebiliyor müşterinin gözünde. Oysa ki daha şeffaf, daha hızlı ve daha insani bir süreç inşa etmek, bu deneyimlerin yıkıcı etkisini hafifletebilir... Düşünsenize, banka size "Durum bu, çünkü bu oldu, çözüm şu, ve tahmini süresi bu" dese... Ne kadar farklı olurdu, değil mi?
Şimdi, bu durumu deneyimleyen herkes bilir, ilk adım her zaman bir panik ve ardından "Acaba ne yaptım?" sorgulamasıyla başlar. Borç mu vardı, provizyon hatası mı, yoksa hiç aklınıza gelmeyecek bambaşka bir şey mi? Telefonu elinize alıp o meşhur Akbank Müşteri Hizmetleri numarasını tuşladığınızda, karşınızda çıkan ilk sesin bir robot olduğunu ve derdinizi doğru menüye aktarmak için attığınız onca taklanın boşa çıktığını fark etmek, agresif bir başlangıç için harika bir zemin hazırlıyor, vallahi billahi.
O an sanki karşınızda bir insan evladı var da, o sizi anlamamak için ant içmiş gibi hisseder insan. Defalarca aynı cümleyi farklı tonlarda kurma çabası, yapay zekanın sizi bambaşka bir departmana yönlendirmesiyle taçlanırken, beklemekten başka çare kalmıyor... Ortalama bekleme süreleri, özellikle kritik bir işlemin ortasındayken, adeta çağımızın lüksü haline gelmiş sabrınızı son damlasına kadar sömürme potansiyeli taşıyor, değil mi?
Nihayet bir insana ulaştığınızda ise, "güvenlik gerekçesiyle" veya "sistemimizde çıkan anlık uyarı nedeniyle" gibi havada uçuşan kalıplarla karşılaşırsınız; oysa siz, somut bir cevap, net bir açıklama bekliyorsunuz. Hani, bankanın size neyi neden yaptığını izah etmesi gerekmez miydi? Bu noktada, aslında bir çözüm bulmaktan ziyade, sistemin sizi ikna etme ve itaat ettirme çabasıyla yüzleştiğinizi fark ediyorsunuz sanki, abi ya.
Bilgi doğrulama faslı apayrı bir serüven, zira size sorulan soruların bir kısmı, kartı çıkardığınız yıllarda yaptığınız bir harcama ya da kullandığınız bir kampanya detayı gibi, çoğu zaman hatırlamanızın imkansız olduğu cinsten. Sanki bir sınavdaymışsınız gibi, yanlış cevap verdiğinizde "Güvenliğiniz için bu bilgileri paylaşamıyoruz" gibi basmakalıp bir yanıt alıp, kısır bir döngünün içine düşmekten kaçınmak zorlaşıyor.
Peki, sahiden durum bu mu? Tüm bu süreç boyunca, sizin aslında haklı bir talepte bulunan bir müşteri olduğunuz gerçeği, sistemin katı prosedürel duvarları arasında eriyip gidiyor. Bloke kaldırma işleminin ne kadar süreceği, hangi adımların atılacağı, hatta belki de en önemlisi, bu durumun tekrar yaşanmaması için ne gibi önlemler alınabileceği konularında tatmin edici bir yol haritası sunulmuyor genellikle.
Şubeye gitmek zorunda kalmak ise, zaten dijitalleşme çağında yaşarken, tam anlamıyla "vay be" dedirten, zaman ve enerji kaybına davetiye çıkaran bir ritüel. Sanki teknoloji geriye gitmiş, yüzyıllar öncesinin bürokratik labirentine geri dönmüşsünüz gibi hissettiriyor. Oradaki görevlinin de elinin kolunun bağlı olduğunu, sistemin belirlediği limitlerin dışına çıkamadığını görmek, bazen çaresizliği ikiye katlıyor.
Ve nihayet, belki saatler süren bekleyiş, telefon trafiği ve şube ziyaretleri sonrasında, o sihirli "kartınız kullanıma açılmıştır" mesajı geldiğinde, insan bir anlık zafer hissiyle doluyor. Ama hemen ardından o sinsi soru beliriyor zihinde: Tüm bunlar boşuna mıydı, gerçekten bu kadar uğraşmaya değer miydi? Bu türden bir deneyim, bankacılık ilişkisinin temelinde yer alan güveni sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda kullanıcıların alternatif arayışlarına yönelmesine de ciddi bir zemin hazırlıyor, çok net.
Aslında her blokenin bir nedeni olduğu ve güvenlik gerekçelerinin anlaşılır olduğu aşikar. Ancak asıl mesele, bu sürecin kullanıcı dostu olmaktan ne kadar uzak olduğu. İletişimin tek taraflı, bilgi akışının yetersiz ve çözüm yollarının bürokratik engellerle dolu olması, bir "güvenlik önlemi" olmaktan çıkıp, adeta bir "ceza" işlemine dönüşebiliyor müşterinin gözünde. Oysa ki daha şeffaf, daha hızlı ve daha insani bir süreç inşa etmek, bu deneyimlerin yıkıcı etkisini hafifletebilir... Düşünsenize, banka size "Durum bu, çünkü bu oldu, çözüm şu, ve tahmini süresi bu" dese... Ne kadar farklı olurdu, değil mi?